Malazgirt’te bulunan altın kaplama tuğ sergilenmeye başlandı
Anadolu'nun en eski şehir devletlerinden biri olan Arslantepe'de kazılar 1932'den beri devam ediyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne 2021'de dahil edilen Arslantepe, Anadolu coğrafyasının geçmişine de ışık tutmakta.
Malatya’nın Battalgazi ilçesinde, Fırat Nehri’nin batı kıyısında kalan Arslantepe Höyüğü, insanlık tarihinde önemli bir yere sahip. Geçmişi 7 bin 500 yıl öncesine uzanan höyükte 11. yüzyıla kadar yerleşim neredeyse kesintisiz bir şekilde devam etmiş. 2021 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklenen bu tarihi yerleşimde arkeolojik kazıların geçmişiyse eskilere dayanıyor. Bölgede ilk kazılar 1932 yılında başlamıştı.
Yapılan kazı çalışmaları sonucunda, milâttan önce 5500 yılından milâttan snra 11. yüzyıla kadar yerleşim yeri olan Arslantepe’nin, yüzyıllar boyunca bir Roma yerleşimi olarak kullanıldığı, sonrasında ise Bizans nekropolü (mezarlık) olarak yerleşimini tamamladığı belirlendi.
İlk kazı çalışmaları 1932’de Louis Delaporte başkanlığındaki Fransız ekiple başlanan Arslantepe Höyüğü’nün, Anadolu’nun en eski şehir devletinin kurulduğu yer olduğu ve Geç Kalkolitik Dönem’den Demir Çağı’na kadar birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı anlaşıldı. 1961’de İtalya Roma Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ile Malatya Müze Müdürlüğü işbirliğiyle başlanan daimi kazılar ise her yıl yaz döneminde başlıyor ve sonbahara kadar sürüyor.
Kazılarda, milâttan önce 3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, milâttan önce 3600-3500’lere ait tapınak, 2 bini aşkın mühür baskısı ile seramik parçalarından fincana, ok uçlarından boncuk tanelerine, kemik alet ve ağırşaklardan çakmak taşlarına ve müzik aletlerine kadar çok sayıda eser gün yüzüne çıkarıldı. Sarayın hemen yanında ise dönemin kralına ait olduğu düşünülen bir mezar yer alıyor. Kerpiç saray kompleksinde ayrıca arsenikli, bakır alaşımlı, gümüş kakmalı kılıç ve hançer gibi silahların yanı sıra yüksek ayaklıklı meyvelikler ve Mezopotamya tipi uzun vazolar da ortaya çıkarıldı.
Malatya Valiliği tarafından 2010’da başlatılan çalışmalar neticesinde, Arslantepe Höyüğü’nün çevresi taş duvarlarla örülüp üzeri de ahşap parmaklıklarla çevrelendi. Arslantepe’deki kerpiç saray yapısının üzeri modern koruma sistemi sağlayan bir çatı ile kapatılırken, ören yeri girişine de Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde muhafaza edilen kral ve 2 aslan heykeli ile duvar kabartmalarının bire bir taş kopyaları yerleştirilerek 2011’de ziyarete açıldı.
Yerleşik hayata geçiş ve tarımsal üretimin başladığı dönemlere tanıklık eden Arslantepe, özellikle Erken Tunç Çağı’nda güçlü bir siyasi ve sosyal merkez olma özelliği taşıyor.Bölge Hatti, Hurri ve ardından Hitit medeniyetleri tarafından kullanılırken, yapılan araştırmalar Arslantepe’nin yalnızca bir yerleşim yeri değil, aynı zamanda dini ve kültürel ritüellerin de gerçekleştirildiği bir merkez olduğunu ortaya çıkardı.
Arslantepe Höyüğü’ndeki çalışmalarda görev alan Kültür ve Turizm Bakanlığı personeli Ahmet Hanlıoğlu, yaptığı açıklamada, höyükteki kerpiç sarayın bilinen en eski saray olduğunu söyledi. Hanlıoğlu, duvar kalınlığı 1,80 metre, yüksekliği 2 metreden oluşan eski sarayın içerisinde tapınaklar, çok önemli duvar desenleri, kral tahtı, kral mezarı ile dönemin en eski drenaj hattına ulaşıldığını söyledi.
Saray kompleksinin günümüze ulaşmasındaki en büyük sebeplerden birisinin duvarlardaki yanık izleri olduğunu düşündüklerini dile getiren Ahmet Hanlıoğlu, “Yangın kerpici pişirdiği için sertleştirdi, sertleştirdiği için de korudu ve günümüze kadar ulaştırdı. Sarayın birçok noktasında bu yanık izleri mevcut. Bu da şunun göstergesi; bu dönemde çok büyük bir yangın çıkıyor fakat henüz yazı olmadığı için yangının hangi sebepten çıktığı bilinmiyor.” dedi.