Brandweek’te ilk gün: Ekrem İmamoğlu çerçeveyi çizdi, Daron Acemoğlu içini doldurdu
İstanbul kültür sanat etkinlikleri bakımından oldukça hareketli günler yaşıyor. Bunda pay sahibi olanlardan biri İBB ve ona bağlı Kültür Daire Başkanlığı. Daire Başkanı T. Volkan Aslan ile İBB'nin kültür sanat vizyonunu konuştuk.
Hararetli geçen 2024 Yerel Seçimleri’nin kampanya döneminde kültür-sanat daha önce hiç olmadığı kadar kendisine yer bulmuştu. Açılan yeni müze ve kültür merkezlerinin yanı sıra yapımı vadedilen yeni mekânları duyuran mevcut başkan Ekrem İmamoğlu bu alandaki atılımlarıyla sadece Türkiye’de değil yurtdışında da makalelere konu olmuştu. Seçim öncesinde The Art Newspaper’de yayınlanan makale bu ilginin en canlı örneklerindendi. Seçimlerin üstünden üç ay geçti. Yarışı ciddi bir oy farkıyla kazanan Ekrem İmamoğlu İBB başkanlığının ikinci dönemine başladı. Peki yeni dönemde İBB’nin kültür-sanat politikaları nasıl şekillenecek? İBB bu alanda nasıl bir vizyon çiziyor? Tüm bu sorulara cevap almak için İBB Kültür Daire Başkanı T. Volkan Aslan ile Kasımpaşa’daki belediye binasında bir araya geldik.
-İstanbul kültür sanat açısından hareketli bir dönem yaşıyor. Siz de bu hareketliliği sağlayan kurumların en önemlilerinden birisiniz. İBB olarak bu noktada nasıl bir vizyon çizdiniz?
Üç önemli yapının olduğunu söyleyebilirim. Bunlardan ilki Ekrem İmamoğlu. Çünkü Ekrem İmamoğlu’nun vizyonu demokrat ve özgürlükçü bir vizyon. Buna kentlerin de ülkenin de ihtiyacı var. Kültür-sanat hayatına kan pompalayan şey özgürlük ve hareket edebilme kolaylığıdır. Ekrem İmamoğlu’nun çalışma modeli ve vizyonunun en önemli yönlerinden biri bu. İkinci yönüyse bir belediye başkanı olarak vizyonunun merkezine kültür sanatı koyabilmesi. Elbette Ekrem İmamoğlu pek çok şeyle anılıyor. Metrolar veya kreşleri buna sayabiliriz. Özellikle kent yoksulluğunun çözümü üzerine yapılan çalışmalar da öyle. Bunlarla beraber kültür-sanatın önemini bilen ve dilini de buna göre oluşturan bir belediye başkanı var karşımızda. Tam da bu noktada Ekrem İmamoğlu önderliğinde ve Mahir Polat’ın özverisiyle önemli markalar yaratıldı. Bu markalardan biri İBB Miras.
İBB Miras bu kente sahip olduğu zenginliği fark ettirdi. Sadece yeni bina yapmak değil, kentin tarihinin parçası olan yerleri bilmek de önemli. İşte bize bunu anlattı. Geçmişte Gazhane Gönüllüleri’ndendim. Ancak geçmişini şimdiki kadar bilmiyorduk. Önceliğimiz orayı savunmaktı. İBB Miras kente bu özel alanların önemini anlattı. “Bu senin hakkın. Biz bunu restore eder tekrar hayata kazandırırız.” Bu kazandırma şeklinde de bence çok vizyoner bir tercih vardı. Kente kazandırılan bu yapılar kültür sanat mekânı oldu. İBB Miras dışındaki bir diğer unsur da Ekrem İmamoğlu’nun vizyonu. Pek çok kültür sanat merkezine sahip bu şehirde geçmişte bu mekânlar kimi insanlara açık, kimilerine kapalıydı. Şimdi bu algı değişti. Pandemi restorasyon süreçlerini etkilemese de kültür sanat etkinliklerini olumsuz manada etkilemişti. İBB Miras markasının yanında bu süreçte İBB Kültür markasının da çalışmaları yapıldı ve bu marka da doğdu. Herkes için her yerde kültür sanat düşüncesiyle olumlu manada yayılmacı bir politika izledik. Böylece insanların kültür ve sanata erişimini kolaylaştırdık.
-O halde İBB Kültür konusunu biraz derinleştirelim. Vizyon sorusuna ek olarak İBB Kültür nasıl bir yol izliyor?
İBB Miras’ın kent alanlarını kültür sanat hayatına kazandırmasıyla İBB Kültür de aslında ivme yakaladı. Bahsettiğimiz kültür sanat açılışları ve bu açılışlarla birlikte etkinlik planlamaları, yeni festivaller, sadece şehir merkezinde değil köylere de kültür sanatın taşınması tüm bu sürecin parçalarından oldu. Kültür merkezlerine hapsolmuş bir dünyayı İstanbul’a kurgulayamazsınız. Çünkü ne yaparsanız yapın kültür merkezleri bir süre sonra hep aynı kitleye hitap eder. Her merkezin kendi müdavimi oluşur. Bu CRR Konser Salonu için de geçerli, ilçelerdeki merkezler için de. Bizim esas durduğumuz nokta ise şu: Bu kültür merkezlerine girme ihtiyacı duymayan insanlar var. Bu, kültür ve sanattan uzak durmak istedikleri için değil. Ama bizim onlara da bir şekilde ulaşmamız lâzım. En basit haliyle söyleyeyim; bizim bu kentteki her insanı gülümsetebilmemiz gerekiyor. En ulaşamadığımız kitle olan ev hanımlarına gündüzleri düğün salonlarında program düzenliyoruz. Belki bazısı hiç canlı müzik dinlememişti. Bu sayede bir ilki yaşadı. Şunu da eklemek isterim ki İBB bu dönemde daha önce hiç olmadığı kadar minimalize yayıldı.
-Bahsettiğiniz bu yayılma nasıl gerçekleşiyor? Bu yayılmayı gerçekleştirirken ne gibi eksiklikler tespit ettiniz?
İBB’nin yayılması biraz da görülen bu boşluklarla ilgili aslında. Her ilçenin kendi görev alanında kültür sanata dair belli sorumlulukları taşıyor olması lâzım. Eğer bu olursa kültür sanat dört bir yana yayılabilir. İBB bu noktada bir atılım ve açılım yaptı. Bizi sevindiren nokta Şişli, Zeytinburnu, Beyoğlu ya da başka bir belediyenin de bu noktada devreye girmesi. Kültür insanları olarak bu damarın her daim yaşamasını isteriz.
-Bir de tüm bu süreçlerin koordinasyonu meselesi var. Bu noktada İBB Miras ve İBB Kültür arasında nasıl bir eşgüdüm var?
Taze bir örnek vereyim. Yakında Kasımpaşa’da bir Sinema Evi açacağız. Güzel bir bina ve biz de şimdi onu güzel işlevlere sahip olacak şekilde açmak istiyoruz. Tıpkı yakın dönemde açtığımız Bulgur Palas gibi. Etkinlik planlamasında süreç şöyle işliyor. Bir mekânın açılışıyla birlikte oraya bir etkinlik dizisi atfediyoruz. İstanbul Sanat Müzesi’nin açılışıyla eşzamanlı olarak yaptığımız Haliç Festivali bu bölgeye dair planlarımızın girizgahıdır. Burada başka mekânlarda da açılışı yapmadan evvel İBB Kültür ve İBB Miras bir araya gelerek etkinlik programı oluşturuyor. Bunu yaparken buralarda sanat üretmek isteyen herkese de kapılarını açıyor.
-Önümüzde 2029 yılına kadar bir dönem var. Bu süreçte İBB Miras ve İBB Kültür gibi kurumlar ya da projeler hayata geçirilecek mi?
İBB’nin çeşitli merkezler oluşturma amacı var. İstanbul Kültür Araştırmaları Merkezi, İstanbul Müzik Çalışmaları Merkezi, Şehir Tiyatroları Müzesi gibi kurumların yanı sıra ihtiyaçtan dolayı özel tiyatrolar için depo alanları da yapmak istiyoruz. Öte yandan şehre kazandırılan yeni mekânların da kültür yönetim projelerini yapmaktayız. Öte yandan açtığımız mekânlarda demokratik süreci işletip katılımcı kültür yönetim planları ortaya koymamız gerekiyor. Bunun için de strateji çalışmalarımız başladı. Çok sayıda paydaşımız var. Örneğin geçenlerde Beyoğlu Sineması’nda bir toplantıya katıldım. Orada sinema örgütleri de katılımcıydı. İstanbul gibi büyük bir yerde bu tip buluşmaları yapmak çok önemli. Bu açıdan Beyoğlu Sineması şehre bunu sağlamak bakımından büyük bir kazanım oldu. Kültür sanat insanları bu gibi mekânlarda bizlerle hızlı şekilde iletişime geçebiliyor. İBB Kültür’ün en önemli kazanımlarından biri bu. Tabii İstanbul’un bu büyüklüğü nedeniyle az önce de bahsettiğim gibi ilçe belediyelerinin de kültür planlamalarına katılımı önemli. İlçe belediyeleriyle kültür sanata bakış oluşturabileceğimiz bir yapıya ihtiyacımız var.
-Birkaç yıl önce İstanbul’da şöyle bir manzara vardı. AKM kapalı, İstiklal Caddesi ve çevresi kan kaybediyor. Müzisyenlerden şunu duyuyorduk “konser verecek yerimiz yok.” Bu kötü dönem geride kaldı diyebiliriz. Sanat merkezleri çeşitlendi. Ancak bu noktada bir sürdürülebilirlik konusu ortaya çıkıyor. Bunun sağlanması için İBB olarak neler planlıyorsunuz?
Aslında meselenin özü bu; yani sürdürülebilirlik. Buna ek olarak da bu mekânları demokratik biçimde yönetebilmek. Kent Hakkı dediğimiz de biraz böyle bir şey aslında. Bu meseleleri paldır küldür bir şekilde çözemezsiniz. Sakin bir akıl ve sistematik hareketle bu süreçlerin yönetilmesi gerekiyor. Etkinlik programlamada paydaşları sürece dahil edip onların aktif rol almalarını sağlamak istiyoruz. Kültür bölgeleri dediğimiz alanları bu şekilde yönetmeyi hedefliyoruz. Bu tarz durumlarda genelde pek de olumlu sonuçlar alınamayan komisyon kurulması akla ilk gelen fikir oluyor. Ancak İstanbul komisyona bırakılamayacak kadar büyük. Dolayısıyla bölgeyi ya da kültür merkezlerini yürütme sistemleri olmalı. Paydaşımız ve çalışanımız çok. Alanında büyük birikim sahibi pek çok isimle oturup bu süreçleri konuşuyoruz. Çok yakın bir süre içinde ortaya çıkacak yönetim modellerini göreceksiniz. İBB’yi etkinlik planlayıcı olmaktan ziyade kültür yöneticisi yapmak istiyoruz. Bürokrasinin sınırlarını daraltıp diğer alanları da açmak gibi bir gayemiz var.