Oscar’ın eli kanlıları ya da kötülüğün sıradanlığının sıradanlığı
İspanyol sinemasının güçlü sesi Almodovar 'Yandaki Oda'da kanser hastası bir kadının ve onun yakın arkadaşının yaşadıkları üzerinden hayat ve dostluk üzerine sözünü söylüyor. Yılın en iyi filmlerinden biri. Oscar'da karşımıza çıkarsa şaşırmayın!
İspanyol yönetmen Pedro Almodovar sinemasında genel olarak güçlü kadın karakterler sürdü sahaya. Gücünü hayat karşısındaki dirençten alan kadınlardı. İlk defa İngilizce çektiği ‘Yandaki Oda / The Room Next Door’ filminde de iki güçlü kadın var: Martha ve Ingrid.
Ingrid (Julianne Moore) kitapları çok satan bir yazar. Martha (Tilda Swinton) ise efsane bir savaş muhabiri ama hayat ona iyi davranmamış şimdilerde kanser hastası. İki eski arkadaş onlar. 80’li yıllarda aynı dergide çalışmışlar. New York’un altını üstüne getirmişler. Lakin araya hayat girmiş. Uzun hatta çok uzun zamandır görüşememişler.
Ingrid son kitabının imza gününde öğreniyor Martha’nın kanser hastası olduğunu ve hemen atlayıp hastaneye gidiyor. İyi görüyor Martha’yı yeni bir tedaviyle doktorlar umut vermiş ona. Fakat birkaç gün sonra Martha, ölümün kıyısında olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor. ‘Yandaki Oda’nın hikayesi de böyle başlıyor.
Almodovar’ın Sigrid Nunez’in ‘What Are You Going Through’ romanından uyarladığı film, biri ölüme yürüyen diğeri de onun bu yolculuğuna eşlik eden iki arkadaşın hikayesi aslında. Çünkü Martha son nefesini vermeyi beklemek yerine ölüm hakkını (ötanazi) kullanmayı tercih ediyor. Bu hak ona sistem tarafından verilmediği için suç kapsamında Martha da Ingrid’den bu süreçte yanında olmasını istiyor. O da kabul ediyor.
Sevdiğiniz bir insanın ölümüne tanıklık etmek! Hiç de kolay olmayan bir süreç. Ingrid cephesinden bakarsanız ‘Yandaki Oda’ bir anlamda işte bu sürecin filmi. Lakin Martha açısından bakıldığında kendi kaderini tayin etme filmi. Seyirci açısından bakıldığındaysa ölüm ama daha çok dostluk ve yaşam hakkında bir film ‘Yandaki Oda’.
Martha şehre iki saat uzaklıkta orman içerisinde bir ev tutuyor son günlerini geçirmek için. Üst katta kalacak Martha, aşağıdaysa Ingrid. Anlaşma şöyle: Ingrid kapıyı kapalı görürse Martha için bu son demek. Kapı açıksa hayat devam ediyor. Bu süreçte ikisinin de adeta çenesi düşüyor. Martha’nın kendi deyişiyle kötü anne olduğunu öğreniyoruz ki yine anlattıkça ona hak da vermiyor değiliz. Ta Vietnam Savaşı’na uzanan bir hikaye sonucu kızını babasız büyütmüş, iş güç, hayat, kariyer hırsı derken kızıyla arasındaki mesafe açılmış. Nihayetinde son anlarında kızı yanında değil. Martha’nın da en büyük pişmanlığı bu.
Almodovar namlı yazar ve namlı savaş gazeteci iki kadını hayat-ölüm hattında sıradanlaştırıp yaşamın gelip geçiciliğine aslolanın dostluk ve paylaşım olduğuna bizi ikna ederek ağır bir meseleyi kendince hafifleterek, ki bu noktada iki kadını olabildiğince konuşturuyor, anlatıyor. Toplumsal öğretiler, öğrenilmiş bilgiler, kişisel çekişmeler, hırslar… Modern dünyanın üzerimize boca ettiği ne varsa aslında pek de bir anlamı yok ölüm söz konusu olunca. İkilinin sohbetlerinde en çok güldüğü noktalar, öyle ya da böyle tam da modern dünyanın bize dayattıklarını kırdıkları maceralar. Filminde özü ve sözü naçizane buralarda gizli. ‘Yandaki Oda’nın ölümden ziyade yaşama dair bir film olduğunu da böyle anlarda anlıyoruz.
Hikayenin ve oyuncu performanslarının önüne geçmeyen ama kendi üslubundan da taviz vermeyen bir yönetmenlikle, ki karakterlerini her zamanki gibi çok sevdiği belli Almodovar’ın, hayatın ritmine uygun, yer yer lirikleşen bir film koyuyor önümüze usta. Küçük gerilimler, mizah ama ağırlıklı olarak hüzün harmonisiyle bezenmiş bir film var karşımızda. Hikayenin ve anlatımın ruhuna uygun Alberto Iglesias’ın imzalı müzikse şahane.
Hikayenin daha öznesi olan karakteri canlandırdığı için Tilda Swinton’ın performansı daha dışa dönük ve görünür ama Julianne Moore da en az onun kadar iyi. Karşılıklı nezaketi elden bırakmadan performans sergiledikleri sahneler de ustalıklarını görüyorsunuz. Bu açıdan ikisinin de Oscar adaylığına göz kırpan performansları olduğu söylenebilir.
Zaman zaman iklim krizinden, sağın yükselişinden bahsederek zaten sistemin bizi nasıl ölüme mahkum etmeye çabaladığına dair eleştirileri var filmin. Ki Martha’nın kendi ölüm hakkını kullanmak isteyip buna yasal zemin bulamaması birlikte düşünüldüğünde bunu Almodovar bir sistem paradoksu olarak önümüze koyuyor. Bu paradokstaki direncin de inançtan kaynaklandığı, Martha öldükten sonra Ingrid’ı sorgulayan inançlı polis memurunun tavrından öğreniyoruz. Filmi bu açıdan okumak isteyenlere malzeme vermiyor değil ama ‘Yandaki Oda’nın çarpıcılığı ya da iddialı olduğu alan yaşama dair olan bölümleri naçizane.
Venedik Film Festivali’nde gösterildikten sonra 17 dakika alkışlanması, jürinin Altın Aslan’ı adeta tepside sunması, izleyen herkesin bir şekilde etkilenmesi de aslında yaşam hakkı meselesinden çok sıradan insanların hayata veda sürecinde yaşadıklarında gizli. O ketum, kasvetli süreci böylesi bir şekilde anlatmak kolay iş değil. Ki ancak hayatın dinamiğini kavrayan iyi bir yaşam gözlemci anlatabilirdi bunu. Ellerine sağlık Almodovar usta!
YANDAKİ ODA / The Room Next Door’
Yönetmen: Pedro Almodovar
Oyuncular: Julianne Moore, Tilda Swinton, John Turturro
Süresi: 107 dakika
20 Aralık 2024 - Ormanda yeni bir lider doğuyor, şımarık oğlan dersini alıyor!
13 Aralık 2024 - Yılın en iyilerinden ‘Hemme…’: Öfke ruhu kemirir!
6 Aralık 2024 - Babaların kızları için yaptığı yolculuk hiç biter mi!
5 Aralık 2024 - Keşanlı Ali 60 yaşında mikrofonlarımız Haldun Taner’de