Yenidoğan çetesi: Münferit olay mı, sistematik mi? Aileler ne yapmalı?

Yenidoğan bakımında ihmaller ve hatalar nasıl önlenir? 10 bebeğin hayatını kaybettiği skandalın ardından Prof. Dr. Esin Koç ile sistemdeki eksiklikleri ve ailelerin alabileceği önlemleri ve konuştuk.

20 Ekim 2024
Yenidoğan yoğun bakım üniteleri, bebeklerin en savunmasız dönemlerinde ihtiyaç duydukları bakım için en sıkı standartlara tabii tutulmak zorunda.

İstanbul’da patlak veren ‘yenidoğan çetesi’ skandalı 10 bebeğin hayatını kaybetmesiyle ülke gündemine oturdu. Sağlık sistemine olan güvenin sarsıldığı bu trajik olay aileleri derin bir endişeye sürükledi. Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin işleyişi ve denetim süreçleri tartışmaya açılırken akıllarda birçok soru belirdi: Bu ünitelerde gerçekten neler oluyor? Sistematik bir ihmal mi söz konusu? Türkiye’nin önde gelen yenidoğan uzmanlarından Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Neonatoloji (yenidoğan) Anabilim Dalı Başkanı ve Türk Neonatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Esin Koç ile bu skandalın perde arkasını, sağlık sisteminin aksayan yönlerini ve yenidoğan bakımında alınması gereken önlemleri konuştuk.

Prof. Dr. Esin Koç

Yenidoğan çetesi iddianamesinde bebeklerin nasıl öldüğüne ilişkin korkunç detaylar var. İddianamede yer alan Sağlık Bakanlığı uzmanlarının raporlarında beslenme eksikliğinden pasif ötanaziye, yetersiz ventilasyondan (oksijen desteği) tedavi gecikmesine kadar bir dizi ağır ihmal, hata ve etik açıdan ciddi sorunlardan söz ediliyor. Önce isterseniz bu olayla ilgili yorumunuzu alarak başlayalım?

Açıkçası kan donduran bir olay. Ben de basından takip ediyorum gelişmeleri. Kişisel fikrim şu: Bu hastanelerde bırakın yenidoğan uzmanı veya pediatristi doktor bile yok. Hemşireler ailelere doktor olarak tanıtılmış. Personelin bir kısmı hemşire, bir kısmı teknisyen. Bu kişilerin yeni doğan bir bebeği takip ve tedavi etmeleri zaten mümkün değil.

Yenidoğan yoğun bakım üniteleri özellikli yerlerdir. Seviyeleri de farklıdır. Bu kişiler SGK’dan 8 bin TL alabilmek için yoğun bakım ünitesini seviye 3 olarak ruhsatlandırmışlar. Seviye 3’te yatan bebekler ağır durumda olan bebeklerdir. Yani bu bebeklere bakım veren doktorun da hemşirenin de özel eğitimli olması lazım.

Bu bebeklere bakmak, onları tedavi etmek, yaşatmak o kadar kolay değil. Biz yenidoğan uzmanları tam teşekküllü hastanelerde 24 saat uğraşmamıza rağmen bazen bu bebekleri kaybedebiliyoruz. Yenidoğan, insan hayatının en riskli ve hassas evresidir. Tüm dünyada ölüm oranlarının en sık görüldüğü dönemdir. O nedenle yüksek teknoloji içeren yoğun bakım üniteleri var zaten.

Yenidoğanların güvenliğinin sağlanması için hastanelerde hangi standartlar uygulanıyor?

Ülkemizde gerçekten çok sıkı kurallar var. “Ben seviye 3 yoğun bakım açayım” dediğiniz zaman “İyi aç o zaman” demiyor kimse. Ünitenin büyüklüğünden küvöz adedine, doktor-hemşire sayısından bulunması gereken cihazlara kadar kurallar net. Ayrıca başka branşlardan, mesela kardiyolojiden de doktor olması lazım. Bu standartlara uymazsanız ruhsat alamazsınız. Söz konusu hastanelerde muhtemelen başta bu kurallara uyuldu ama sonra bu standartlar kaybedildi.

Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin 10’uncu maddesine göre hastane içinde bir bölümün üçüncü kişilere kiralanması ve devredilmesi yasak. Ancak iddianameye göre İstanbul’daki bazı hastaneler, bu birimleri dışarıdan gelen sağlık çalışanlarıyla işletmiş. Denetimler yeterince yapılsaydı bu olay önlenebilir miydi?

Denetimlerin sıkı olması şart elbette. Ama çete üyeleri denetlemelerden bile bir şekilde kaçmış olabilir. Yoksa ben de Gazi Üniversitesi Yenidoğan Ünitesi’nde çalışıyorum. Devamlı bizi denetlemeye geliyorlar. Yani aslında denetleme yapılmıyor değil, aksine çok sıkı. Ama bunlar nasıl becerdi bu işi bilemiyorum, yargı ortaya çıkaracaktır.

Fezlekede Sağlık Bakanlığı uzmanlarının raporlarını okuduğumda bazı hastanelerde denetim sırasında doktor olmadığını gördüm. Yenidoğan ünitesinde 24 saat yenidoğan uzmanı olması şartı var mı? Yoksa pediatristlerin olması yeterli mi?

Yönetmeliğe göre seviye 3 yenidoğan bakım ünitelerinde tercihen bir yenidoğan uzmanının bulunması gerekiyor. Ancak Türkiye’de yenidoğan uzmanı sayısının yetersizliği nedeniyle kısa süreli eğitim alıp sertifika sahibi olan pediatristler de bu ünitelerde görev alabiliyor. Hatta bu eğitimi almamış pediatristler dahi çalışabiliyor. İşin aslı Neonatoloji Derneği olarak bunu doğru bulmuyoruz. Çünkü biz yenidoğan uzmanları altı yıl tıp eğitiminin ardından dört yıl pediatri, üç yıl da yenidoğan eğitimi alıyoruz. Siz bu ünitelerde yenidoğan uzmanının bulunmasını mecbur tutmazsanız o zaman pediatrist neden yenidoğan yan dalı yapsın? Bu hukuken suç değil ama yenidoğan bakım ünitesinin kalitesinin düşmesine yol açar. Diğer sorunuza gelince… Evet, yenidoğan bakım ünitelerinde yenidoğan uzmanı olmasa bile en azından 24 saat pediatrist bulunması lazım.

Dr. Fırat Sarı ve Dr. İlker Gönen’in 10 kez “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “nitelikli dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve 11 kez uygulanmak üzere “resmi belgede sahtecilik” suçlarından toplamda 177 yıl altı aydan 582 yıl dokuzar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor. Bu kişilerin yenidoğan uzmanı olup olmadığını biliyor musunuz?

Fırat Sarı kesinlikle yenidoğan uzmanı değil, bu net. İlker Gönen yenidoğan ihtisasını tamamlamış ama sanırım mecburi hizmetini yapmadığı için yenidoğan diploması almamış.

Elbette bu olay sağlık sektöründe uzmanlık ve etik konularının ne kadar kritik olduğunu bir kez daha gösterdi. Uzmanlıklarına ve işledikleri iddia edilen suçlara dair bu tartışmalar tabii ki önemli. Ancak yalnızca bu tür tekil olaylara odaklanmak daha büyük resmi gözden kaçırmamıza neden olabilir. Çünkü her meslekte insan faktörü var. Yüzbinlerce sağlık çalışanının içinde hırsızı da böyle ahlaksızı da canisi de olabilir. Dolayısıyla şunu vurgulamalıyım: Bu münferit olayları tüm camiaya mal etmek, bütün doktorları, hemşireleri karalamak ülkeye düşmanca bir davranış olur.

Az önce Türkiye’de çocuk yenidoğan uzmanlarının sayısının az olduğunu belirttiniz. Bu alanda yetişmiş kaç uzman var? Bir de yoğun bakım ünitelerinin sayısı yeterli mi?

Ülkemizde seviye 3 yenidoğan yoğun bakım merkez sayısı 450-500 civarında. Yani sayı yeterli, hatta oldukça iyi durumdayız. Doluluk oranlarına baktığımızda küvöz, ventilatör gibi cihazlarımızın miktarında da bir sorun yok. Ama tabii hem uzman hem de merkez konusunda özellikle Ankara ve İstanbul’da bir yığılma olduğunu söyleyebilirim.

Uzman sayısına gelince… Türkiye’de 7 binin üzerinde pediatrist, 500 civarında yenidoğancımız, 60 kadar da yenidoğan ihtisasını yapan kişi var.

Tıpta Yan Dal Uzmanlık Sınavı sonuçlarına bakıldığında yenidoğan kadrolarının son yıllarda dolmadığı görülüyor. Sizce bu alanda uzmanlaşmayı tercih eden hekim sayısının az olmasının nedenleri neler?

Çünkü yenidoğan çok ağır ve riskli bir alan. Mediko-legal problemleri de çok.

Mediko-legal problem ne demek, biraz açar mısınız?

Çok küçük, 600 gram doğmuş bir prematüre bebeği düşünün. Biz bu bebeği yaşatabiliyoruz. Ama yaşatmaktan yaşatmaya fark var. Örneğin prematüre bir bebek görme kaybı riskiyle karşı karşıya kalabilir. Ama böyle durumlarda aile o hastaneyi ya da doktoru mahkemeye verebiliyor. Para cezası da çok yüksek. Çünkü hukuk sistemi 60 yaşındaki bir hastayla 1 aylık bebeği farklı ele alıyor. Cezayı da “Bebeğin önünde 70-80 yıl var” diye düşünerek hesaplıyor. Bazen doktorlara korkunç miktarlarda tazminat çıkıyor. Aslında çoğu zaman da doktorun gerçekten hiçbir hatası olmuyor.

Hal böyle olunca tıp öğrencileri veya pediatristler de “Tıp eğitimine bu kadar emek verdim. Üzerine 24 saat yoğun bakımdan çıkamayacağım. Gece-gündüz çalışıp evime gidemeyeceğim. Bir de hak etmediğim halde dava riskiyle burun buruna geleceğim” diye düşünüyor.

Üstelik bir de mecburi hizmet yapmak zorundalar. Pediatriyi bitirdikten sonra üç yıl yenidoğan bakım ihtisası yapıp üzerine tekrar mecburi hizmete gidiyorlar. Halbuki hiç yenidoğan yan dalı yapmadan da pediatrist olarak yoğun bakımlarda çalışmaları mümkün. “E o zaman niye ihtisas yapayım, üzerine de mecburi hizmete gideyim” diye düşünüyorlar. Dolayısıyla yenidoğan ve çocuk yoğun bakım gibi branşlar geri planda kalıyor. Aslında pediatri de artık cazibesini yitirmeye başladı çünkü oldukça zorlu bir alan. Bunun yerine mali getirisi yüksek, riski ve nöbeti olmayan dermatoloji gibi bölümler daha fazla rağbet görüyor.

Peki yakın gelecekte yenidoğan uzman sayısının yetersizliğiyle ilgili bir tehdit görüyor musunuz?

Uzman yetiştirilmesi halledilmeyecek bir problem değil. Tıp fakültesini bitiren hekimler önce mecburi hizmete gidiyor. Ardından pediatri ihtisasını tamamladıklarında bir kez daha mecburi hizmet yapmaları gerekiyor. Üstüne yenidoğan yan dalını bitirdiklerinde üçüncü kez mecburi hizmet zorunluluğuyla karşılaşıyorlar. Belki yan daldan sonra üçüncü mecburi hizmet kaldırılırsa bu, hekimler için bir teşvik unsuru olabilir. Ayrıca özlük haklarının iyileştirilmesi de bu alana yönelimi artırabilir.

Yenidoğan uzmanlarına gerçekten büyük haksızlık yapılıyor. Bu arkadaşlar gece gündüz yoğun bakımdan çıkamıyor. Evine gidemiyor, kendi çocuğunu göremiyor. Şartlar iyileştirilirse bu alan cazip hale gelir. Çünkü yenidoğanın manevi tatmini çok yüksek. O bebeğin iyileşip büyüdüğünde size gelmesi dünyalara bedel. Biz onlarla aile gibi oluyoruz. Haftalarca, aylarca yatıyor bu bebekler. Sizin elinizde büyüyor, sonra büyüyüp meslek sahibi olup el öpmeye geliyorlar. Manevi karşılığı hiçbir şeye benzemez.

Yenidoğan çetesi skandalı toplumda büyük bir endişe dalgası da yarattı. Özellikle yenidoğan yoğun bakımda bebeği olan aileler kaygılı. Sizce bu olay aileler ve sağlık personeli arasındaki güven ilişkisini nasıl etkiledi? Hekimler bu süreçte sahada zorluklarla karşılaşıyor mu?

Olay daha çok yeni, kesin bir şey söylemeyeceğim. Ama bugünlerde olumlu geri dönüşler de alıyoruz. Hastalarımızdan “Hocam siz bebeğimize çok iyi bakmıştınız, çok şanslıymışız”, “İyi ki varsınız” mesajları yağıyor telefonlarımıza. Hatta sosyal medyada da bu tarz pozitif yorumlar çok yazılıyor.

Üzüldüğüm şey şu: Sanki doktorlar cani, bebekleri öldürüyor, devlet de buna göz yumuyor. Böyle bir şey olamaz. Bu çetenin en ağır cezayı alacağına ben çok eminim. Biz hekimler görevimizi yapmaya devam edeceğiz. Bu olay belki tıp öğrencilerinin, hayatın çok başındaki genç doktorların motivasyonunu kırabilir. “Onca emek veriyoruz ama insanlıktan nasibini almamış kişiler yüzünden mesleğimiz karalanıyor” diye düşünebilirler. Ama bizler bu caniler yüzünden mesleğimizden soğumayız. Biz yine bebeklerimizin sağlığı için sonuna kadar çabalarız. Zaten bunun için doktor olduk. O bebekler bizim kendi çocuğumuz gibi.

Ailelere de şunu söylemek isterim: Biz çocuklar için elimizden gelen bütün gayreti göstermeye devam edeceğiz. Doktorlara güvenin, hele de Türkiye’de. Bizim doktorlarımız çok iyi eğitim alır, özverili çalışır. Elbette bu olayın yarattığı endişeyi anlıyorum; “Acaba yoğun bakımda neler oluyor?” diye düşünmeniz çok doğal. Ancak bu münferit olayın doktorlara ve hemşirelere karşı bir önyargıya dönüşmesini istemem. Bu bir çete olayıdır ve sağlık sisteminin genelini yansıtmaz.

Eğer bu olay nedeniyle doktorlara ve sağlık çalışanlarına olan güven kaybedilirse en büyük zararı bebekler ve aileler görür. Türkiye’de yüz binlerce sağlık çalışanı var ve bu birkaç kişi yüzünden tüm sağlık sistemini zan altında bırakmak hem haksızlık olur hem de hepimize zarar verir.

Peki bu olay, Türkiye’de yenidoğan bakımının geleceği açısından ne tür düzenlemelerin yapılması gerektiğine işaret ediyor? Benzer olayların tekrar yaşanmaması için hangi tedbirler alınmalı?

Aslında Türkiye’de yenidoğan bakımı kötü durumda değil. Ben Avrupa Yenidoğan Derneği’nin gelecek dönem başkanıyım ve Avrupa’daki yenidoğan merkezlerini yakından biliyorum. Türkiye’de çok iyi merkezler ve çok yetkin hocalar var. Yenidoğan bakımında başarı oranımız yüksek. Yenidoğan ölümlerini de ciddi oranda azalttık. Avrupa’daki bazı ülkelerle kıyasladığımızda ortalamadan biraz daha yukarıda olabiliriz ama dünya ölüm ortalaması binde 17’yken ülkemizde bu oran binde 5 civarında. Yani oldukça iyi bir noktadayız.

Tabii asıl sorun bu başarıyı ülke genelinde homojen ve standart hale getirmek. Ülkemizin dört bir yanında bebekler aynı haklara sahip olmalı. Biz Türkiye’nin her yerinde, doğuda ve batıda tüm yeni doğan bebeklerin aynı kaliteli bakıma erişmesi için çalışıyoruz. Dernek olarak rehberler hazırlıyor, eğitimler düzenliyor ve mobil uygulamalar geliştiriyoruz. Bakanlık, yenidoğan uzmanı kadroları açıyor ama bu kadrolara başvuran pediatrist sayısı çok az. Yenidoğan uzmanı sayısının artırılması için hekimlerin çalışma koşulları mutlaka iyileştirilmeli. Elbette benzer skandalların önüne geçmek için denetim süreçleri sıkılaştırmalı ve suç teşkil eden durumlarda ağır yaptırımlar uygulanmalı.

Son olarak aileler hastane seçiminde nelere dikkat etmeli?

Bir sürü hastane var; her hastane de yenidoğan bakımında iyi olmayabilir. Kimi onkoloji, kimi dahiliyede iyidir. Kiminin yenidoğan bakım ünitesi küçüktür ya da seviye 3’ü yoktur. Bu yüzden aileler, hastane seçerken yenidoğan bakımındaki uzmanlığı ve donanımı mutlaka göz önünde bulundurmalı.

Elbette çok başarılı doktorların çalıştığı kaliteli özel hastaneler de var, hepsini karalamak yanlış olur. Ama hastane seçiminde “Hastanenin yenidoğanı nasıl?”, “Yoğun bakımı var mı?”, “Kimler görev alıyor” gibi konuları mutlaka göz önünde bulundursunlar.  Sadece “Bizi kapılarda karşılıyorlar” veya sadece odalara bakıp “Otel gibi hastane, çok konforlu” gibi detaylara aldanmasınlar.

Özellikle riskli gebeliklerde doğumun seviye 3 yoğun bakımı olan bir hastanede yapılması en doğrusu. Zaten kadın doğumcu arkadaşlar bu noktayı ailelere anlatıyor. Ama bazen öngörülemeyen durumlar, gebelikte kötü sürprizler yaşanabiliyor. Örneğin doğum aniden çok erken başlayabiliyor. “Böyle bir durum başımıza gelirse nereye gideriz” diye önceden plan yapmakta fayda var.

Yenidoğan çetesinde kim kimdir?Yenidoğan çetesinde kim kimdir?

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.