Masadaki yeni öneri: Deva Gelecek Partisi
Gelecek Partisi ve Saadet Partisi'nin kurduğu SAADET Meclis Grubu, ilk grup toplantısını gerçekleştirdi. Karamollaoğlu ve Davutoğlu, konuşmalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Onlar, siyasi tarihimizin en büyük tokatçılığına imza atarak CHP'den 39 milletvekili kopardılar" açıklamasına yanıt verdi.
Saadet ve Gelecek partilerinin, Saadet Partisi çatısı altında birleşerek oluşturdukları Meclis grubu bugün ilk kez toplandı. Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu ve Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, partilerinin ilk ortak grup toplantısında konuştular.
Karamollaoğlu, “İcraatı kabarık olan birinin herkesi kendi gibi sanmasından yakınmak değil böyleleri ile siyasi ortaklıktan sakınmak elzemdir kanaatindeyiz” ifadelerini kullanırken, Davutoğlu da, “HÜDA PAR, YRP Meclis’e zembille mi indi? O zaman sen de tokatlanansın” dedi. Davutoğlu ise seçim sonuçlarından mesajı aldıklarını belirterek, “Milletimiz, ‘Evet ben bu iktidardan memnun değilim, evet ben bu iktidarın yolsuzluklarının farkındayım, adaletsizliklerinin farkındayım, ama bizim önümüze güçlü bir alternatif koyamadınız’ dedi millet, bunu kabul etmek zorundayız” iki partiye ortak eleştirisini yöneltti.
Grup toplantısında, ilk konuşmayı Karamollaoğlu yaptı. Karamollaoğlu, şunları söyledi:
“Siyaset tarihimize kayıt düşecek bir gündeyiz. El, gönül, fikir ve hedef birliğimizle nihayete erdirdiğimiz uzunca bir aradan gönülsüz molalardan sonra buradayız… Bugün itibariyle siyaset kulvarında yeni bir milat söz konusudur. Bugünden itibaren TBMM önce ahlak ve maneviyat esaslı kadim bir siyasi duruş oy ve irade sahibidir. Saadet Partisi Meclis grubumuz önceliği ahlak ve maneviyat olan siyasete erdem ve ahlak temelli yaklaşan Saadet ve Gelecek partilerinin emeği ve özverisi ile kurulmuştur. Meclis grubumuzun kurulması bütün camiamızı mutlu etmiş eminin huzursuz ettikleri de olmuştur.
İnanıyorum ki Saadet Partisi Meclis grubu milletin iradesinin değerlerinin, beklentilerinin, tepkilerinin Meclis’te söz ses ve siyaset olarak vücut bulmasını sağlayacaktır Allah’ın izniyle. Bu grup hayra motor, şerre fren, doğruya destek, yanlışa köstek, iyiye imkan kötüye sınır olacaktır. Matematik hesapların nesnesi politik kurnazların öznesi olmayacaktır. Nasıl ki Saadet Partisi, Milli Görüş’ün siyaset zeminindeki ikametgahı ise bu Meclis grubu da Milli Görüş siyasetinin ve onunla beraber yol yürümeyi özümseyenlerin Meclis’teki karargahıdır. Bu Meclis grubu, muhterem Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın özümsediği, dert ve hedef edindiği adil devlet, insanca yaşam, adil paylaşım ideallerinin Meclis grubudur.
Ne yazık ki seçimden bugüne kadar yapılanlara, yapılmayanlara, söylenenlere ve söylenmeyenlere baktığımızda; ‘yalan ve iftira ile seçim kazanıyorlar. Talanla ekonomi yönetiyorlar’ demekten kendimizi alamıyoruz. 28. Dönem milletvekili seçiminin üzerinden iki ay cumhurbaşkanlığı seçiminin üzerinden sadece 45 gün geçti bu sürede iktidar tarafından ortaya konan birtakım icraatlar var. TBMM’de Cumhur İttifakı iş birliği ile kabul edilen kanunlar ve sunulan kanun teklifleri var. Öncelikle şunu görmek gerekir ki sayın Erdoğan AK Parti ve Cumhur İttifakı seçim sürecinde dile getirmediği birçok icraata da girişmiş bulunuyor.
Seçim beyannamelerinde seçim mitinglerinde yer almayan birçok husus kısa sürede icraata konuldu. Seçim sürecinde devletin kasasından elini çekmeyen iktidar, maalesef seçimden sonra milletin kesesine el atmaktan çekinmedi. 2023 yılında ödenecek Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin iki kata çıkarılması vaatlerde yoktu ama hemen hayata geçirildi. Katma Değer Vergisi’ndeki oranlarındaki artış diye bir vaatte yoktu. KDV oranlarında 2 ile 12 puan arasında artış yapıldı. Faizleri düşüreceğiz demişlerdi, hatta bir de bunun üstüne Nas kavramı ile teminat vermişlerdi. Fakat kabine oluştuktan ve Merkez Bankası yeni başkanı göreve başladıktan hemen sonra Cumhuriyet tarihinin tek seferdeki en büyük faiz artışını yaparak işe başladılar… İktidarın 45 günlük icraatlarıyla enflasyon yükselmeye faiz artmaya döviz tırmanmaya devam ediyor. Hayatı pahalılaştıran iktidar, emeği ucuzlatmayı emekliyi de yardıma muhtaç bırakmayı başarmış görünüyor.
İktidarın, Seçim sürecinde ve seçim sonrasında Türkiye’deki siyasi gelişmelere, seçimlere katılan siyasi partilere yönelik haddi aşan, hak ve adalet sınırlarını zorlayan, hadsiz isnat ve ithamlarda bulunduğu birçok söylemlerine şahit olduk. İktidarın, kendisinin, seçim sürecinin sonuna doğru yolda gördüğü partiye dahi ‘ittifaka katıl’ daveti yapmaya mahkum siyasetçi kimliğine yönelik söylenecek çok söz var.
Millete yalan söyleyen bir siyasi öznenin, bize sataşmasını çok görmeyiz. Milletten doğruları saklayan bir siyasetçinin, devlet yönetiminde gel-git karakterli bir öznenin beyanlarını ciddiye almamak gerek. Fakat, büyük ekonomi, müthiş ekonomik büyüme, tek haneli enflasyon, sıfıra yakın faiz cümlesi kurarak seçmene yönelik “tokatçılık” icraatı kabarık olan birinin herkesi kendisi gibi sanmasından yakınmak değil böyleleri ile siyasi ortaklıktan sakınmak elzemdir kanaatindeyiz. Biz de öyle yaptık. Milletin kesesine el uzatan, milletin emeğini değersizleştiren, emeklinin, emekçinin umudunu azaltan siyaset tokatçısının kim olduğunu açıkça söylemeye gerek var mı?
15 Temmuz ihanet darbesinin finansörü ilan ettikleri bir ülkeyi, şimdilerde sözde ‘Türkiye Yüzyılı’nın finansörü yapmak isteyenlerden bahsediyorum. Darbe finansöründen, yüz yıl finansörü çıkarmak hayalini kuranlardan ve bu hayali gerçeğe çevirmek için kırk takla atanlardan bahsediyorum. Teröre destek verdiği suçlaması yaptığımız ve bu nedenle NATO üyeliklerine veto tehdidi savurduğumuz ülkelerden, şimdi AB üyeliğimize destek vermesini isteyen diplomasi zavallılarından bahsediyoruz. Bu diplomatik zevatın yaptığı teklifin özeti şu; ‘Biz sizin NATO’ya girmenize vesile olalım, siz de bizim AB’ye girmemize katkı verin.’ AB’ye muhtaç değildik fakat demek ki o da seçimden önce imiş.
Merak ediyoruz. İki ülkenin NATO üyeliğine Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olarak mı yoksa Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı olarak mı ‘evet’ demek zorunda kaldınız. Farkında mısınız? Her adımınız ve kararınızla, Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek veriyorsunuz. Bundan vazgeçin. İçinde bulunduğumuz dönemde, ülkemiz için en büyük tehdit BOP’dur. Kur’an’a yönelik tahkir fiillerine göz yuman bir ülkenin NATO üyeliğine, bu fiillerin hemen ertesinde onay vermek ne anlama geliyor. Allah, akıl ve fikir versin bunlara.
Evet bugün Gelecek Partisi ile birlikte oluşturduğumuz Meclis grubumuzun ilk toplantısında değerli Genel Başkan Sayın Ahmet Davutoğlu ile Saadet Partisi ve Gelecek Partisi’nden seçilen milletvekili arkadaşlarımızla; grup siyaseti düzeyinde yapacağımız çalışmalar için bismillah diyoruz. Bugün sadece Milletin Meclis’inde değil Türkiye siyasetinde de yeni bir dönem başlıyor.
Bugün ‘Yaşanabilir Türkiye’ idealinin ve ‘yeniden büyük Türkiye’ hedefinin ve hatta “yeni bir dünya kuruluşunun’ ilk tohumlarını atıyoruz. İnanıyoruz ki; Saadet Partisi çatısı altında oluşan Meclis grubuyla; Saadet ve Gelecek Partili, ahlaklı, adil, cesur ve yürekli 20 milletvekili arkadaşımız; Meclisteki bütün çalışmalarda hayra motor şerre fren olacaktır. Biz, buradan ilan ediyor ve söz veriyoruz k; bizler algının değil hakikatin mücadelesini vereceğiz. Bizler, milleti kandırmanın değil milleti refaha, huzura, adalete ve gerçekten kalkınmaya ulaştırmanın derdinde olacağız.
Nedir bu 5 ölçü? Güçlü Türkiye. Atılan adım Türkiye’yi güçlendiriyor mu? Şahsiyet katıyor mu? Ölçeceğiz, tartacağız ülkemizin hayrına ise sonuna kadar destek vereceğiz. Müreffeh Türkiye. Getirilen düzenleme milletin refahını arttırıyor mu azaltıyor mu? Eziyor mu, sömürüyor mu? Sonuç menfi ise sonuna kadar karşı çıkacak engellemek için her yolu deneyeceğiz. Diğer üç ölçümüz ne? Üreten Türkiye. Özgür Türkiye. Öncü Türkiye… Ölçümüz budur. Terazimiz budur. Buradan iktidara sesleniyorum. Gelin israftan vazgeçin. Yolsuzluk ekonomisini terk edin. Türkiye’nin kalkınmasını istiyorsanız kamuda israfı, ekonomide yolsuzluğu, atamalarda adam kayırmayı bırakın. Bunları yaptığınız gün; emin olun başarılı olursunuz, biz de size destek oluruz.”
Davutoğlu ise şöyle konuştu:
“Bu erdemli siyaset mücadelesinde omuz omuza verdiğimiz Saadet Partimizin değerli Genel Başkanı çok değerli dostum Sayın Temel Karamollaoğlu, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi’nin değerli milletvekilleri, değerli gönüldaşlarım, misafirlerimiz; böyle özel bir günde sizlere hitap etmenin mutluluğuyla hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Allah’ın rahmetli ve bereketi aziz ülkemizin, milletimizin ve bugün ilkini gerçekleştirdiğimiz grubumuzun üzerine olsun.
Değerli kardeşlerim, çok çetin süreçlerden geçerek bugüne geldik. Tarih 20 Temmuz 2001, selefim rahmetli Başbakanımız muhterem Hocamız Profesör Doktor Necmettin Erbakan Saadet Partisi’ni kurdu, onun öncülüğünde kuruldu. 22 yıl sabırla, azimle ve büyük bir mücadeleyle bugün gelinen noktada Meclis’te Saadet Partisi’ni görmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Eminim rahmetli muhterem Hocamızın da ruhu şad olmuştur.
Değerli kardeşlerim, aynı şekilde çileli bir yolculuktan sonra ağır baskılar altında 12 Aralık 2019 tarihinde tam bir samimiyetle, kararlılıkla, dirençle ve cesaretle yola çıkarak ülkenin üzerine çöken karabasan bulutlarını dağıtan cesur yürekli Gelecek Partisi kurucularına da selam ediyorum.
Nice arkadaşlarımız bu yolda bedeller ödedi. Arkadaşlarımızın evleri kurşunlandı. cuma namazına gederken çakallar arkadaşlarımıza sokak ortasında saldırdılar. Devlete nüfuz etmiş bazı çeteler arkadaşlarımızı mahkemelere verdiler. Her düzeyde genel başkandan en küçük temsilcisine kadar her bir Gelecek Partili mensup ağır baskılar karşısında cesaretle direndi. İşte buradayız arkadaşlar, birlikte buradayız, birlikte burada olacağız.
Değerli kardeşlerim, konuşmama başlamadan önce iki şüheda topluluğunu anmak istiyorum.
Dün Srebrenitsa’nın yıl dönümüydü. Bilge liderimiz, büyük düşünür ve siyaset adamı Aliya İzzetbegoviç uzun mücadeleler verdikten sonra Bosna Hersek’in bağımsızlığına yürürken, insanlık düşmanları bir soykırım gerçekleştirdiler.
Değerli kardeşlerim, buradan aynı zamanda Vilnius’ta toplantıda bulunan Türk heyetine de sesleniyorum; İsveç’in üyeliği konuşulduğu bugünlerde, biraz sonra daha detaylı gireceğim, Bosna Hersek’in NATO üyeliği üyelik eylem sürecinde dondurulmuşken, masaya koymanız gereken en önemli dosyalardan birisi Bosna Hersek’in NATO’ya üyelik sürecinin tamamlanması olmalıdır. Dışişleri Bakanlığım, Başbakanlığım dönemimde yakından takip ettiğim bu süreç, maalesef bizden sonra takip edilmedi.
Bosna Hersek’in NATO’ya üyelik süreci aynen İsveç gibi tehdit altında ise eğer İsveç, Bosna Hersek de birliğini korumak bakımından tehdit altındadır. Bu süreç önemlidir, çünkü NATO’ya üyeliğiyle birlikte Bosna Hersek’in toprak bütünlüğü teminat altına alınacak ve Türkiye Cumhuriyeti, Bosna Hersek’in bu anlamda hamisi, koruyucusu anlamında toprak bütünlüğünün söz hakkına sahip olacaktır. Bu dosyalar konuşulurken mutlaka bizim de söyleyeceğimiz şeyler olmalı. İkinci şüheda topluluğu, 15 Temmuz 2016’da hain bir çete devletimize nüfuz etmiş, toplumumuzun can damarlarını kesmiş ve bu gazi Meclisimizi bir gece bombalarken, ayağa kalkan özgürlük, istiklal ve demokrasi aşığı bir millet bu çeteye dur dedi. O günün kahramanları olan arkadaşlarım bugün burada, hepsini saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
15 Temmuz şehitlerinin kanları üzerinde kendi otoriter yolsuzluk düzenini kuran bugünkü iktidar sahiplerine sesleniyorum; 15 Temmuz’un o aziz şehitlerinin kanı üzerinde kumar oynamayın. Kendi İçişleri Bakanınızın 15 Temmuz’u ilan ettiği bir ülkeye bugünkü ekonomik yoksullaşmanın sorumlusu olarak gidip 3-5 milyar dolar için avuç açmayın. 15 Temmuz şehitlerinin elleri yakanızda olacak. Biz hem Bosna şehitlerimizin, hem 15 Temmuz şehitlerimizin hakkını, hukukunu korumaya devam edeceğiz.
Değerli kardeşlerim, bugün ilkini gerçekleştirdiğimiz toplantı sıradan bir toplantı değildir. Değerli Genel Başkanımız Sayın Temel Karamollaoğlu’nun da ifade ettiği gibi tarihi bir toplantıdır. Neden mi? Çünkü ilk kez iki parti bir araya gelerek karşılıklı saygıyla, karşılıklı fedakârlıkla ortak bir Meclis grubu oluşturma kararı aldık. Kolay değildi, her birimizin partilerimize verdiğimiz taahhütler, partilerimizin kimliği konusunda hassasiyetlerimiz var. Ama aynı davadan gelmiş iki değerli dost, iki genel başkan olarak oturduk konuştuk ve bir muhasebe yaptık, evet, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinin muhasebesini birlikte yaptık. Biz, Gelecek Partisi içinde, Sayın Karamollaoğlu Saadet Partisi içinde yaptıktan sonra oturduk konuştuk.
Seçim süreciyle ilgili iki hususa dikkatlerinizi çekmek isterim, seçim sonrasıyla ilgili de iki hususa.
Seçim süreciyle ilgili iki husus şudur: 1946 da dahil bugüne kadar gelen seçimlerin devlet imkanlarının en hoyratça kullanıldığı bir seçim süreci yaşadık. Devlet imkanlarının ve gücünün iktidar lehine kullanıldığı ve muhalefetin engellemeye çalıştığı montaj videolar, yalan kampanyalarla tam bir psikolojik harp uygulamasının gerçekleştirildiği bir seçim söz konusu oldu. Buna rağmen yüzde 52-yüzde 48’lik gibi bir denge oluştu; ikinci özellik de bu.
Toplumumuz da maalesef tabiri caizse karpuz gibi ortadan ikiye ayrılmış gibi görünüyor. Böyle bir kutuplaşmayı hiçbir toplum kaldıramaz, hiçbir ülke buna tahammül edemez. İşte biz Gelecek Partisi ve Saadet Partisi bu kutuplaşma karşısında milleti bütünleştirmenin ve devlet imkanlarını kullanan bir iktidar karşısında milletin vicdanını harekete geçirmenin mücadelesini vereceğiz.
Seçim sonrasında yaşadıklarımıza bakarsak da iktidar ve muhalefet kanadında iki gelişme görüyoruz
İktidar, bütün bu devlet imkanlarını kullanarak kazandığı Pirus Zaferi’ni sanki geçmiş bütün haksızlıklarına, adaletsizliklerine, yolsuzluklarına ibra imiş gibi hiç tutumunu değiştirmeden aynı fütursuz davranışla iktidar siyaset yöntemini kullanıyor. O günden bugüne hiç ders almadılar. Halkın yüzde 48’i niye bize karşı çıktı diye düşünmediler. Aynı hukuksuzluklar, aynı adaletsizlikler, aynı yolsuzluklar, aynı kaba siyaset dili sürüyor.
Buradan iktidar sahiplerine sesleniyorum: milletimiz size bir uyarı vermiştir, seçim neticelerini asla geçmiş hatalarımızın meşru görünmesinin aracı olarak değerlendirmeyin.
Diğer yandan, o günden bugüne muhalefet maalesef doğal olarak kendi iç muhasebesini yaparken ciddi bir savrulma da yaşıyor, bunu görmek zorundayız. Parti içi tartışmalar, partiler arası gerilimler, bir büyük toplumsal barış projesi olarak gördüğümüz ve hayata geçirdiğimiz altını masanın kazanımlarını neredeyse tehdit eder boyuta geldi.
Buradan da muhalefet liderlerine sesleniyorum; muhasebeyi yapalım, seçmen yanılmıştır, yanıltılmıştır demeyelim, seçmen bize bir mesaj vermiştir, bunu alalım. Milletin iradesini tartışmayalım, millet bize ne demek istedi, onu anlayalım, onu konuşalım. İşte biz bu saikle baktığımızda Sayın Karamollaoğlu’yla birlikte şu sonuca vardık: Milletimizin Gelecek Partisi’ne ve Saadet Partisi’ne verdiği en önemli mesaj değerli arkadaşlar; evet ben bu iktidardan memnun değilim, evet ben bu iktidarın yolsuzluklarının farkındayım, adaletsizliklerinin farkındayım, ama bizim önümüze güçlü bir alternatif koyamadınız dedi millet, bunu kabul etmek zorundayız. İşte şimdi milletimizin önüne güçlü bir alternatif koymak için, kazanımlarımızı kaybederiz korkusuyla iktidarın yolsuzluklarına göz yummayı, onu örtbas etmeyi, meşru kılmayı kabul edenlere seslenerek söylüyorum, artık önünüzde güçlü bir alternatif vardır, Türkiye siyasetinin önümüzdeki sürecine damgasını vuracak bir siyasi ortaklık, bir siyasi kardeşlik, bir dava ahlakı vardır. Bunun için…
Aslında seçim öncesinde de gerek Sayın Karamollaoğlu, gerekse biz çok çaba sarf ettik. Millet İttifakı içinde ittifak içi bir ittifak oluşması ve Cumhur İttifakı’ndan kopan ona gönlü gitmeyenlerin rahatça oy verecekleri bir alternatif için çok çalıştık olmadı. Şimdi geriye dönüp bakacak değiliz önümüze bakacağız, geleceğe bakacağız. Gelecekle birlikte kendi torunlarımızın, çocuklarımızın dünyasını inşa edeceğiz hep beraber.
Değerli arkadaşlar, konuşmama başlarken mekana, zamana ve insana selam olsun dedim. Bu herhangi bir söz değildir bizim kültürümüzde vakitler hayrola, hayırlar fetih ola, şerler def ola diye bir gülbankı vardır yeniçeri nizamının. Evet, vakitleri hayır etmeye geliyoruz, şerleri def etmeye geliyoruz Allah’ın izniyle.
Mekana nasıl değer katılır? Mekan nedir, mekan bilincimiz nedir? Allah’ın arzı geniştir ve arz bize eşref-i mahlukat olarak emanet olarak verilmiştir, biz çevre bilincine böyle bakarız. Havaya, suya, toprağa, ateşe anasır-ı erbaa olarak bakarız, kendi özümüz olarak bakarız toprağa, suyu aziz biliriz, havayı, güneşi bereket kaynağı biliriz.
Değerli kardeşlerim, mekanın bütünü aziz olmakla birlikte bir mekan vardır ki ondan bahsedildiğinde yüreğimiz titrer. O mekanın adı vatandır vatan. Ve biz bir vatan bilinciyle yola çıktık, dava diyerek dava dediğimiz o büyük tarihi mirası küçültenlere sesleniyorum, biz vatan deyince her bir santimetrekaresini şehitlerin emaneti olarak görür, her bir santimetrekaresinde yaşayan vatandaşlarımızı baş tacı ederiz. Siz ise vatan deyince yeşil dolarları gördüğünüz bir rant alanı görürsünüz aramızdaki fark bu.
Seçim öncesinde bizi terörle iş birliğiyle suçlamıştınız işte Gazi Meclis’in kürsüsünden meydan okuyorum, herhangi birimizin herhangi bir terör örgütüyle bağı varsa çıkarın dosyaları ve adli süreçleri başlatın. Ama yoksa biz bu kürsüden her toplantıda size müfteri diye seslenmeye devam edeceğiz. Bakınız değerli kardeşlerim, vatan o kutsal kavram, yüreğimizi titreten kavram, Hakkari’den Edirne’ye, Artvin’den Muğla’ya, Toroslar’dan Istranca’lara, Uludağ’dan Ağrı Dağına kadar her bir köşesine aşık olduğumuz vatan. Bakınız bugün bu vatanla ilgili üç tehlike var.
Birinci tehlike, vatanın topraklarının bir rant alanı halinde bölüşülmesi, paylaşılması, talan edilmesi. Bu vatanın en aziz köşesi İstanbul, aşık olduğumuz, insanlığın en kadim şehirlerinden biri. Her bir noktasına biz ecdadın emaneti vakar olarak bakarken, iktidar sahipleri her bir noktasına bir rant alanı olarak baktı. Ege’nin sahilleri bakınız bütün bakanlar değişti iki bakan değişti biri de Kültür ve Turizm Bakanı, biri Sağlık Bakanı niye biliyor musunuz? Çünkü tam seçim ortamında nisanda Ege’nin sahilleriyle ilgili bütünleşik plan düzenlemesi yeniden tanımlandı ve Ege’de imar yasağı getirilen Ege sahillerinde kırmızı, turuncu, sarı, kırmızıya imar yasağı getirilir, turuncuya izin almak gerekir, sarıya serbesttir bütün bu yetki Çevre Şehircilik Bakanlığı’na verildi. Yetmedi Anadolu’nun her bir köşesinde orman yangınlarından boşalan yerlere dahi rant olarak baktılar.
Şimdi buradan yine seslenerek ifade ediyorum, bizim meselemiz vatanın her bir köşesini korumaktır ve Kanal İstanbul’la yeni rant alanı haline dönüştürülmek istenen İstanbul’umuzu korumaktır. Mesele Ayasofya’yı açmaksa Ayasofya bizim kültürel mirasımızdır. İstanbul’un her taşı da acem mülkünden daha kıymetli bir emanettir ve İstanbul’u korumayı boynumuzun borcu biliyoruz. Onun için imar yasası demiştik karşı çıktılar, çünkü biraz önce Sayın Genel Başkan’ın Sayın Karamollaoğlu’nun vurguladığı gibi ihaleler Çukurambar’da ihaleler dağıtılan bir düzenden başka bir şey beklenir mi?
İkinci tehlike vatan için, vatan vatandaşla kaimdir, vatandaşı olmayan vatan geleceği olmayan bir toprak parçasıdır. Eğer bir ülkenin gençleri doğdukları, büyüdükleri topraklardan koparak, bu vatandan koparak başka ülkelere gidebilmek için çok riskli yolculukları göze alıyorsa. Bingöl Adaklı’da bir hemşerimizin söylediği şekliyle oradan kalkıp Meksika’ya, Meksika’dan Amerika’ya yasak geçiş yapıp oradan Kanada’ya ihraç edilmeyi göze alıp vatanı terk ediyorsa arkadaşlar vatan tehlikededir. Gençlere giderseniz gidin diyen o hoyrat sese seslenerek söylüyorum, bu vatanın evlatları bu vatanda yaşamaya, bu vatanda müreffeh bir hayat sürmeye devam edecekler inşallah, ama siz iktidardan gideceksiniz.
Değerli arkadaşlar, üçüncü tehlike, vatan ancak onun üzerindeki milletin birliğiyle, beraberliğiyle kaim olur. Bizim vatanımızı bekleyen en büyük tehlike bugünkü iktidarın milleti bölen, parçalayan, kutuplaştıran dilidir. Terör tehlikesi büyük tehlikedir, ama terör kadar tehlikeli olan vatandaşların birbirine düşman kılınmasıdır. AK Parti Genel Başkanı’ndan başlayarak Cumhur İttifakı’nın bütün üyelerine bakın hepsi seçim boyunca bizlere, muhalefet seçmenine en ağır hakaretlerle saldırdılar, iftiralar attılar, montaj videolar yayınladılar. Vatandaşların bir kısmını diğerine düşman ettiler.
Değerli arkadaşlar, biz Cumhur İttifakı’na oy vermiş seçmen kardeşlerimize de seslenerek diyoruz ki, biz bölmeye değil, birleştirmeye geliyoruz. Biz kutuplaştırmaya değil kucaklaştırmaya geliyoruz. Biz bu vatanın her bir köşesindeki vatandaşımızı bağrımıza basmaya geliyoruz.
İkinci selamım zamanaydı. Arkadaşlar, birçok ayet zamana atıfla başlar velasrı gibi … zamanın her anı kıymetlidir ve milletler geçmiş bugün ve gelecek arasında kurdukları bağlarla hayatiyetlerini sürdürürler. Biz tarihimizi bugünümüzün temeli, bugünü geleceğin inşa edileceği sorumluluk alanı olarak görürüz. Tarihe baktığımızda iki sert kutbun karşısında yer aldığımızı ifade etmek isterim. Bir grup tarihe hamasetle bakıyor, bugünün siyaset olaylarında kullanmak için bakıyor. Diğer bir grup ise tarihi kutuplaştırarak, bölerek reddederek bakıyor. Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet tarihleri bir bütündür, hiçbirisi diğerinden ayrılamaz. Selçuklu’nun mirası Anadolu’da kökleşmeseydi Osmanlı kurulamazdı. Osmanlı Devleti’nin o güçlü devlet yapısı arşivleri dahi var olmasaydı üzerinde Osmanlı subaylık geçmişine sahip olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları cumhuriyeti kuramazlardı. Bir tarihimize bir bütün olarak bakıyoruz. Ve bu bağlamda tarih istismarcılarına karşı tarihimizin gerçek özünü, gerçek temelini bugüne taşımaya kararlıyız. Geçmişe saplanıp kalmayacağız, ama geleceği hep beraber ilan edeceğiz.
Bu vesileyle şunu da ifade etmek isterim: İstismar demişken, televizyon kanallarında tarih dizileri üzerinden birçok siyasi mesajlar veriliyor. Abdülhamid, Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı sultanlarından bahsedilirken cihan imparatorluğundan bahsediliyor. Ve bugünkü siyasi sistemin meşruiyeti buradan sağlanmaya çalışılıyor. Anladık anladık da nerede Fransa Kralı Fransuvaya sen Fransuva ben yedi iklimin sultanı Sultan Süleyman diyen Kanuni Sultan Süleyman, nerede aptal olma diye başka bir devlet başkanından mektup alan Tayyip Erdoğan.
Bakınız, daha çok geçmedi, 1 hafta önce Sayın Erdoğan, bu Meclis kürsülerinden şöyle hitap etti İsveç’e: Boşuna uğraşma İsveç, sen benim mukaddes kitabım Kur’an’ın yakılmasına izin verdikçe, NATO’ya giremezsin. Aynı günlerde Sayın Bahçeli de, bırakın NATO’ya alınması, İsveç’le ilişkilerimizi keselim diyordu. Arkadaşlar, bunlar böyle işte. Bir hafta içinde tutum değiştirdiler. Peki, ne tavır koydunuz Kur’an-ı Kerim’in yakılmasına karşı İsveç’le ilgili olarak, bunların tavrı yok, bunların duruşu yok, bunların tarihi mirasa sahip çıkması yok, bunların manevi mirasa sahip çıkması yok. Bunlar, sadece çıkarlarına ve şahsi egolarına sahip çıkarlar. Size ifade edeyim neden mi, çok açık söylüyorum, sebebi çok açık; Biden’la bir görüşme yapabilmek için bu tavizler verildi ve bundan sonra Sayın Erdoğan’ın ilk hedefi, Washington’a 15 dakika, 1 saat de olsa gidebilmektir. Nerede bütün muhalefeti Amerika’nın uşağı, Amerika’nın ajanı olarak gösteren Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli ve Cumhur İttifakı, daha 2 ay önce bizi Amerika’nın ajanları olarak yansıtanlar nerede şimdi, ne tepki koydunuz Vilnius’ta Kur’an-ı Kerim’in yakılması karşısında, hesap verin bakalım. İşte tarihi hamaset olarak görenlere karşı biz, tarihi bir miras, bir bilinç içinde göreceğiz. Bugünün gereğini yapacağız, yarını inşa edeceğiz. Geriye takılıp kalmayacağız, ufkumuz geleceğe bakacak. Bir okun yaya gerilmesi gibi yayı geriye doğru tarihimizin derinliğine gereceğiz, oku ise gelecek yüzyıllara doğru atacağız. Böyle sloganik Türkiye yüzyılını değil gerçek Türkiye yüzyıllarını hep beraber inşa edecek nesilleri birlikte yetiştireceğiz.
Bu topraklar, medeniyetlerin harmanlandığı topraklardır. Mezopotamya, Rumeli, Anadolu, Kafkaslar, Orta Asya, Afro-Avrasya’nın merkezinde en köklü stratejik konuma sahip bir ülkenin vatandaşlarıyız. Başımızı kaldıracağız arkadaşlar, dimdik kaldıracağız ve yeni bir dönemin habercisi olacağız. Ben bu ülke için yazdığım kitaplarda merkez ülke dedim, evet tarihi sorumluluklarımız itibariyle merkez ülkeyiz. Afro-Avrasya’nın merkez ülkesiyiz. Bize selam vermeden Asya’nın bir ucundan diğer ucuna kuş bile uçmaz, ama bunun hakkını vermek lazım, bu topraklarda yaşamanın bedelini vermek lazım. Bunun en önemli ilkesi de kendi şahsi çıkarını, ailenin çıkarını, yandaşlarının çıkarını değil bu vatanın ve bu milletin çıkarını düşünmektir. Gelmişken mekana selam duyduk, zamana selam duyduk. Esas selam durulması gereken insandır, insana selam duyacağız. Siyasetimizin öznesi insandır.
Şimdi baktığımızda bugünkü iktidarın, kendisine meydan okuduğumuz bugünkü iktidarın insana saygısı var mı? Bu Meclis kürsüsünden kadınlara dönüp en ağır hakaretleri söyleyen bir siyaset, insana saygı duyabilir mi? Bizim evde kapalı kapılar ardında bile asla ağzımızdan çıkmasının mümkün olmadığı, bunu İslam ahlakına ve edebine aykırı gördüğümüz bir sözcük, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden kadınlara dönük söylenmişse arkadaşlar, insana saygıdan bahsedilebilir mi, kadına saygıdan bahsedilebilir mi? Dilim varmıyor söyleyemem ben, alışmadık biz, bunlar nasıl alıştı bilmiyorum ben, nerede alıştılar bilmiyorum. Ama biz bu nezaketsizliğe son vermeye geleceğiz.
İnsana saygı demişken, hekimlere ‘giderlerse gitsinler’ diyen o nobran unuttuk mu? hekimlere uygulanan şiddet karşısında onlara sahip çıkmak yerine onlara yurt dışını gösteren bir sesi unuttuk mu? İnsana saygı derken, gençlere hoyratça bakan, gençleri neredeyse bu ülkeden kovalayan bir sesi unuttuk mu?
Değerli arkadaşlar; işte biz insana saygının, insan odaklı siyasetin sözcüsü olmaya kararlıyız 20 cesur yürekli milletvekillimizle birlikte. Peki, insanoğluna yakışır bir hayat standardı var mı? İnsanoğlunun Hazreti Adem’den bu yana en temel iki ihtiyacı olmuştur, gıda ve konut, barınma. Diğerleri hadi lüks, ama bu ikisi olmadan yaşayamazsınız. Gıda enflasyon dünyada 2021 Nisan’ından bu yana düşüyor, yükseldiği tek ülke Türkiye. Gıdaya erişilebilirlik, Türkiye 113 ülkeden 30’uncu, gıdaya güç yetirme, yani vatandaşın bir gıdayı, ekmeği, sütü, eti alabilmesi 113 ülkede 81’nci sırada nerede kendi kendine yeten ülke? Konut, konutların geçen seneden bu seneye konut enflasyonu yüzde 121, 2 senelik Nisan 2021’den 2023’e yüzde 340. Daha çarpıcı bir şey söyleyeyim; asgari ücretlinin 2010 yılında bir konut sahibi olması için 340 ay çalışması gerekiyordu, şimdi bir asgari ücretlinin bir konut sahibi olması için 5 asır çalışması gerekiyor 5 asır, getirdiğiniz nokta bu Türkiye’yi. Açlık sınırı 10 bin 370 lira, yoksulluk sınırı 33 bin lira olan bir ülkede insanoğlundan bahsedebilir miyiz? Çiftçimiz, üreticimiz şikâyetçi. Alım fiyatlarının 2 bin lira altında 8 bin 500 liradan arpa ve buğday alım fiyatlarına bakın, 2 bin lira altından tüccara vermek zorunda 5 bin-6 bin liraya hasadını, çünkü ihtiyacı var, ne üretici memnun, ne tüketici memnun. İşte insana saygının yok edildiği bir ülkede siyaset yapmanın en temel ilkesi arkadaşlar, halktan kopmayacağız. Halkın içinde olacağız. Evet, 20 milletvekilimiz var, ama 20 milletvekilimiz 20 atom karınca gibi çalışacak, Türkiye’nin her yerine ulaşacak, halkın sesi, kimsesizlerin sahibi olacak. Peki, ne yapacağız, Sayın Karamollaoğlu 5 büyük ilkeden bahsetti, hiç konuşmamıştık, ama demek ki bu 5’te bir hikmet var. 5 büyük dönüşümü gerçekleştireceğiz birlikte, bir psikolojik dönüşüm.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekillerimiz; ülkede büyük bir karamsarlık var, seçimden sonra her yerde insanların başı eğik, gelecek kaygısı yaşıyor. İlk yapacağımız şey, insanlara güven vermektir. İnsanlara özgüven aşılamaktır ve üzerimize atılan bu ölü toprağını kaldırıp yerel seçimlere giderken psikolojik bir özgüveni ayağa kaldırmak durumundayız. Burada da en çok güvendiklerimiz, Meclis kürsüsünden millete hitap eden, milletin vekillerine hitap eden milletvekillerimiz olacak. Sizlerden, Meclis kürsüsünden asla karamsarlık, karamsar bir tablo çizmemenizi istiyoruz. Siz ne kadar karamsarlık içinde olacaksa olunsun, umut vereceksiniz, vizyon üreteceksiniz. Ve siz, biz sizlerin sonuna kadar arkanızda olacağız, unutmayın. Her şeyin telafisi mümkündür. Malı kaybedersiniz telafi edilebilir, mülkü kaybedersiniz, makamı kaybedersiniz, telafi edilebilir. Bir tek şeyin telafisi mümkün değildir, umudunuzu kaybederseniz telafi edemezsiniz. Umudumuzu hiçbir zaman yitirmeyelim. İkincisi, ahlaki dönüşüm. Önce ahlak ve maneviyat demişti rahmetli selefim Profesör Doktor Necmettin Erbakan hocamız. Evet, tekrar biz de yaklaşık yarım asır sonra tekrar önce ahlak, önce maneviyat diyoruz. Başkalarının ahlakıyla ahlaklanmamayı ilke ediniyoruz. Yine rahmetli AIiya’nın dediği gibi, düşmanlarımız bizim asla öğretmenlerimiz olmayacak. Burada düşman yok, ama siyasi rakiplerimiz olarak söyleyeyim, iktidar ne kadar kaba davranırsa, iktidar ne kadar baskıcı davranırsa davransın, biz onurla, vakarla, kendi ahlakımızla davranacağız.
Değerli arkadaşlar; büyük bir ahlaki yozlaşma var, güç yozlaşması var. Ahlakı sadece namus kavramını indirgeyen bir anlayış, toplumsal ahlakı, siyasi ahlakı, ekonomik ahlakı yok sayıyor. Evet, aile başta olmak üzere ahlakımızı, kişisel ahlakımızı, aile ahlakımızı koruyacağız. Seçim gecesi utanmadan bizlere dönüp LGBT’ci diye seslenen Sayın Erdoğan’a sesleniyorum; buradan, bu topluluktan LGBT’ci çıkmaz, ama sizden de aileyi koruyan çıkmaz. Önce kendi yandaş gazetelerinize bakın nasıl yayın yapıyorlar, yandaş televizyonlarınıza bakın, adlarını vermemeyim, nasıl bir gündüz yayınıyla aile kavramını yerle bir ediyorlar. Önce geçmiş resimlerinize bakın kimlerle yan yana resim çektirmişiniz, bu toplumda bahsettiğiniz türde ahlakı temsil eden kimlerle resim çektirmişsiniz. Bizler, aile kavramını en temel özellikleriyle koruyacağız, ama aile kavramı yanında, aile ahlakı yanında siyaset ahlakını da ihya edeceğiz. Nedir siyasi ahlak, 1994’te Refah Partisi, yerel yönetimlerde devrim yaptığı zaman her yeri süsleyen bir hadis vardı; rüşvet alan da, veren de melundur, değil mi, nerede o? Sayın Erdoğan, Beştepe’de karşısına o hadisi koysun ve her gün düşünsün. Kendisiyle ilk ihtilafımız, bir bakanın bir iş adamından 750 bin euroluk saat aldığı ortaya çıkıp da bunların yüce divana gitmesi gerekir dediğimde şu soruyu sormuştu bana: Sen hiç hediye almadın mı Ahmet Bey. Ve şöyle demiştim: Almadım, almayacağım, aldıklarımı da devletin Hazinesine bırakacağım. Çünkü biz Hazreti Peygamber’in zekat memuru hadisini menkıbe gibi okumadık, hayatımıza rehber olsun diye okuduk arkadaşlar. Zekât memuru, şunlar Hazine’ye, beytülmale, şunlar da bana dediğinde ne demişti Hazreti Peygamber, sen evinde oturuyor olsaydın onlar sana verilecek miydi? Evet, devlet adamları evlerinde oturuyor olsalardı, kim onlara dışarıda hediye vereceklerdi. Herkes hesabını vermek zorunda, biz bu hesabı vererek çileli yerlerden ve gücü arkamızda bırakarak geldik, yalın kılıç geldik. Tarık bin Ziyad deyişiyle söyleyeyim; “Arkamızda bırakın gemi, sandalımız bile yok ki yakalım. Sizin gemileriniz sizin olsun, bize milletin gemisi yeter.”
Ahlaki yozlaşmada belki de en önemli sorunlardan birisi değerli arkadaşlar, harp hiledir hadisinin yanlış yorumlanmasıdır. Birçok WhatsApp grubunda video montaj çıktığı zaman şu kullanıldı: Harp, hiledir. Arkadaşlar, dinimizin böyle istismar edildiği bir dönem görülmemiştir. Harp hiledir hadisi, Hendek Savaşında özel şartlarda, savaş şartlarında verilmiştir ve kavram da hile değildir hud’adır, yani taktik anlamındadır. Savaş şartlarında istisnai olarak verilmiş bir izni siz hayatın tümüne yansıtırsanız yalanı, fitneyi, hakareti bir hile olarak meşrulaştırırsanız, geriye İslam’dan, İslam ahlakından ne kalır Allah aşkına? Yalan, günahların anasıdır. Yalan olduğu an her yerde her türlü şer neşvünema bulur.
Peki, mesela nerede harp hiledir uygulandı biliyor musunuz? Mekke fethine giderken Hazreti Peygamber gece ateşlerin yakılmasını istedi ki orada daha güçlü görünsün diye. Ama aynı Peygamber, tek başına abluka altında kaldıktan sonra Medine’ye giderken, gitmeden önce kendisine emanet edilen bütün emanetleri harp hiledir diyerek kendisi alıp Medine’ye götürmedi, Hazreti Ebubekir ile yalın ayak neredeyse Medine’ye yürürken, emanetleri kendisine zulmeden müşriklere vermek üzere geride bıraktı. İşte ahlak budur, bizim inandığımız ahlak budur. Biz, ahlakı sadece inananlar arasında uygulanan bir prensip olarak görmeyiz. Biz, ahlakı insanların tümüne, hiçbir ayrım olmadan uygulanan ilkeler olarak görürüz. Ahlaksa, harp hiledir de Mekke’nin fethinden sonra ne yaptı Peygamber Efendimiz? Talha bin Osman müşrik, Kabe’nin anahtarları ona geri verdi. Çünkü bir başka ilke vardı, Kur’an’ın ilkesi, emaneti ehline veriniz. Siz emaneti ehline vermeyeceksiniz, yakınlarınıza peşkeş çekeceksiniz, çadır satan Kızılay’ın Başkanı’nı görevden almadan bekleteceksiniz, kendi bakanlığından dezenfektan satan bakanı teşekkür ederek Meclis kürsüsünden uğurlayacaksınız, sonra da harp hileden bahsedeceksiniz.
Değerli arkadaşlar; bir siyasi ahlak reformu, hatta daha ötesine gidiyorum, bir siyasi ahlak devrimi yapmak boynumuzun borcudur. Sayın değerli dostum, Sayın Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu izin verirlerse, milletvekillerimize buradan ilk görevi ben de kendilerine iletmek isterim. Ekim ayında Meclis açılır açılmaz, ortak grubumuzun ilk yasa teklifi olarak siyasi ahlak yasasını Meclis’e getirmeyi teklif ediyorum, arkasından şeffaflık yasası, arkasından imar yasası, arkasından siyasetin finansmanı yasası. Bunların gelmesini istediğim için Başbakanlıkta bana karşı kumpas kuruldu, çünkü biliyorlardı ki bu neşteri bu siyaset bedenine vurduğumuzda onlardan eser kalmayacaktı. İşte geldik, işte buradayız, yarım bıraktığımız işleri tamamlayacak, önce ahlak ve maneviyat diyen rahmetli muhterem hocamızın dediğinin gereğini bu Meclis’te yapacağız inşallah.
Şimdi Sayın Karamollaoğlu girdiği için o konuya, kısaca gireceğim tokatçı meselesi. Valla bu tabirleri nereden buluyor Sayın Erdoğan bilmiyorum, biz bilmeyiz bu tabirleri. Herhalde bu tabirlerin içinden geldi. Bu halk tabiri değildir, halk tabiri helal lokma der. Halk tabiri, helal rızk der. Şimdi tokatçı ifadesine bakalım, Allah aşkına insan bir düşünür ya. Hadi bize hakaret ettin de, tamam zaten buna alıştık, sizin dilinizde bir nezaket yok. Rahmetli Erbakan hoca, 38 yaşında genç bir akademisyen olarak 95 yılında beni odasına davet edip milletvekili olmamı istediği zaman beni nasıl karşıladığını hatırlıyorum arkadaşlar. Ben ki onun elini ilk kez 69 yılında, ilkokul üçüncü sınıf öğrencisiyken Konya’ya gitmeden önce İstanbul’da yaptığı bağımsız milletvekili olayında İstanbul’da yaptığı toplantıda elini öpmüştüm. Babamın götürdüğü bir toplantı, hürmet ettiğim. Kendi oğlu yaşında bir genç akademisyen kapıdan geldiğinde hoca ceketini ilikledi, karşıladı, Buyurun Ahmet Beyefendi dedi, oturttu. Ne bir kibir, ne bir tepeden bakma. Şimdi bir de o güya tarih görüntüsü altında o son derece galiz koltuklarda oturanlara bakın. İşte siyasi nezaketi bu toplumda, bu siyasete egemen kılmaya geliyoruz arkadaşlar. Bırakın onlar hakaret etsin, bundan sonra onlara hakaret, bize nezaket yakışır. Onlara öfke, bize basiret yakışır. Şimdi hadi bize hakaret ediyorsun da, yanında elini kaldırdığın partililere niye hakaret ediyorsun, yani DSP, yani Yeniden Refah Partisi, yani HÜDA PAR. Kendilerine ben bir şey demiyorum, sadece mesele onlarla Erdoğan arasında, benim aramda bir şey yok. Yolları açık olsun, Meclis’te de hayırlı bir iş olursa hep beraber görüşürüz, ama döndü onlara da tokatçı demiş oldu. Onlar nereden girdiler Meclis’e, gökten zembille mi indiler? Onlar da AK Parti’yi tokatladılar öyle mi? O zaman sen de tokatlanansın.
Peki, daha vahimini söyleyeyim mi? Tarih 1991, Sayın Karamollaoğlu, siz hatırlarsınız çok daha iyi, ben o sırada Malezya’daydım, Refah Partisi’nin listesinden girdi MHP. Adana listesinin birinci sırasında kim vardı biliyor musunuz? Devlet Bahçeli. Ee yanında; kim kimi tokatladı? Seçilemedi, Adanalıları Allah korumuş.
Osmaniye’ye gittiğimde de Osmaniyeli hemşehrilerimiz demişti ki, kendi babasının cenazesine gelmesinde de şey oldu, pek onu biz hemşehri görmeyiz demişti. Neyse, Bahçeli’yle polemiğe girmek istemiyorum.
Peki, Yozgat birinci sıra milletvekili adayı kimdi? Rahmetli Alparslan Türkeş’ti. Ya kime hakaret ediyorsun Allah aşkına ya; nedir bu? Yakışıyor mu Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek kürsüsünde oturana?
Şimdi soruyorum ve samimiyetle soruyorum, bu siyasi ahlak eksikliğini göre göre bundan sonra da bu insanları desteklemeye devam edecek misiniz? İşte mesele bu. Ha tokatçılık derken bir şeyi daha söylemezsem içimde kalır. Kendi şirketinden bakanlığına dezenfektan satan Bakan, bu büyük beceridir.
Aynı anda İran, Türkiye ve Amerika’yı tokatlayan Rıza Zarrab kimi tokatladı Allah aşkına? Rıza Zarrab’ı mahkeme süreci başlatalım dediğimde, ne istiyorsun bu hayırseverden diye cevap verilmişti bana. O hayırsever gitti New York mahkemelerinde başta Sayın Erdoğan olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti yetkililerini ihbar etti ve Amerika’yla iş birliği yaptı. Daha tokatlayan mı? Yine büyük beceriler çıkıyor bu memleketten, ama hepsi de nedense geçmiş İçişleri Bakanı ve diğer yetkililerle resimleri çıkıyor. Dünyanın en başarılı kara para aklayıcısı Sezgin Baran Korkmaz, hem Amerikan maliyesini tokatladı, hem Türkiye’yi tokatladı aynı anda, resimleri de Sayın Soylu’yla boy boy, Sayın Erdoğan’la boy boy. Kim, neden bahsediyorsunuz?
İşte şimdi ben açık söyleyeyim 20 milletvekilimiz adına; Meclis’te budan sonra bu Hazine’yi tokatlayacak olan çıkarsa karşısında 20 tane cesur yürek olacak, 20 tane, cesaret etsinler bakalım tokatlamaya artık.
Şimdi üçüncüsü arkadaşlar, büyük bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç var, büyük bir zihniyet dönüşümüne. Herkesin kendi namı hesabına cumhuriyetimizin 100. yılında bir ders çıkarması lazım bu seçimlerden.
Yine beni çok etkileyen, bazı bir küçük olay sizi derinden etkiler, geçtiğimiz yıl Haymana’da bir siyasi faaliyet esnasında Cuma Namazını kıldık, her zaman olduğu gibi bazen Cuma Namazında soru soran gelir bize soru sorabilirler, çünkü bize yaklaşırlar, Sayın Erdoğan’a soramazlar, çünkü arada bir koruma ordusu oluyor. Bir kardeşimiz geldi kulağıma eğildi, dedi ki, sürüden ayrılmayacaktın Hocam dedi. Döndüm dedim ki, işte tam da mesele burada, Müslüman sürü değildir, insan asla sürü değildir. Eğer sürü olsaydı Müslüman, Bilal-i Habeşi özgür olamazdı. Eğer insan sürü olsaydı veya sürülük makbul olsaydı, zalim bir Ömer’den adalet timsali Hazreti Ömer doğmazdı.
Arkadaşlar, Müslüman zihninin en büyük meselesi, tek başına Allah’a ibadet ettiği gibi, tek başına güçlü bir şahsiyet olma sınavını vermesidir. Doğru bildiğini söylemesi, hak bildiğini, adalet bildiğini bedeli ne olursa olsun ayağa kaldırmasıdır. Son dönemde bu iktidarın bize verdiği en büyük zararlardan birisi, insanların zihnini köleleştirmesi, sivil toplum kuruluşlarının bizimle görüşmeyi dahi kabul edemeyecek şekilde köleleştirilmesidir. İşte biz insanların vicdanlarını, sivil toplumun vicdanını özgürleştirmeye geliyoruz. Baskılar karşısında yılmadık, üzerimize gelen her saldırıyı göğüsledik, budan sonra yeni bir güneşin doğma vaktidir. Şahsiyetli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının günü doğuyor, doğacak inşallah.
Aynı şekilde nasıl burada iktidarın sürü mantığı varsa birileri de muhalefet adına rövanşizm sürüsü oluşturmaya çalışıyor. Toplu suçlamalar bir yerde yanlış bir iş oluyor bir vakıfta bütün bir inan camiayı aynı anda suçlama. Birisi yanlış bir iş yapıyor suçların şahsiliği ilkesini unutup topyekun bu milletin dini, milli, vicdani değerlerine saldırma bu da bir hastalık, biz ikisine karşı da mücadele edeceğiz. Aslında altılı masayı Sayın Karamollaoğlu’yla birlikte ve diğer arkadaşlarımızla birlikte kurarken temel hedefimiz toplumsal barışı sağlamaktı. Bu bazısı seküler, bazısı dini istismara dayalı kutuplaşma karşısında tek yol, tek güvendiğimiz yol şahsiyetli bireyler olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı haklarının tümüyle kullanılmasıdır, aidiyetin güçlendirilmesidir, eşit kılınmasıdır. Tarihte açtığımızı ve vatandaşlığımız temelinde yeni bir siyasi kültürü inşa etmektir.
Dördüncü büyük dönüşümü, ekonomik politik dönüşüm. Değerli arkadaşlar, başta söylediğim insan onurunu yok eden o ekonomik sorunlar var ya sebebini çok açık söyleyeyim son zamlar niye yapıldı biliyor musunuz? Öyle bir ekonomi politik düzen kurdular ki biz Gelecek Partisi olarak yayınladığımız temiz siyaset belgesinde bunu otoriter yolsuzluk düzeni dedik. Bundan önceki Bakan damadın ekibi olan bakan kurlar üzerinde ve diğer yollarda uyguladıkları akıl dışı politikalarla tek bir şey hedeflediler vahşi bir servet transferi. Kur korumalı mevduat dediğimiz şey vahşi bir servet transferidir. Yani milyonlarca insanın mevduatını topluyorsunuz, onlardan vergilerle hazine oluşturuyorsunuz, sonra çok küçük bir zümrenin bankada hesabı olan bir zümreye bu vergilerden kaynak aktarıyorsunuz. Şimdi o kaynaklarla bütçe açıkları büyüdü kur korumalı mevduat. Bu bütçe açıklarını kapatabilmek için bu sefer Mehmet Şimşek ve ekibi geldi kemer sıkma politikasını uygulamak üzere o kaynaklar o bir grup zümreye dağıtıldı, boşalan Hazineyi de doldurmak, milletin cebine el uzatmak suretiyle yapılmaya çalışılıyor işin özeti budur. Değişen bir şey yok, soyulan millet, bu soygun üzerinden kendi saltanatını sürdürenler ise bir grup azınlık. İşte bu ekonomi politik düzenin sonu gelmiştir. Biz bu ekonomik politik soygun düzenine son vereceğiz. Her yerde fakirin, fukaranın, işçinin, emeklinin hakkını koruyacağız.
Şimdi Kur Korumalı Mevduat 420 milyar Türk lirasına mal olacak bu kur değişiklikleriyle birlikte bu yıl içinde. Bütün bu vergi ve zamlardan toplanan kaynak ise arkadaşlar 300-350 milyar Türk lirası civarında. Kötü haber ama vermek zorundayım bu bütçe açığını bu şekilde kapatmaları mümkün olmadığı için yeni bir zam dalgası kapıda bekliyor. Bütün bunları da örtmek için Merkez Bankası’na yüklediler bu yükü Merkez Bankası da para basarak yaptığı zaman enflasyon tekrar zıplayacak. Yolsuzluklar bir soygun düzenidir, ama en büyük soygun enflasyonla yapılır. Biz gerçek anlamda adil bir gelir paylaşımını ve bu anlamda yine rahmetli hocamızın ifadesini kullanarak söylüyorum, adil bir ekonomik düzeni kurmak için servetin bir grubun elinde dağıtılmasını yasaklayan hüküm mucibince gelir adaletini sağlayacağız, sosyal adaleti toplumun her katmanına sirayet ettireceğiz inşallah.
Ve nihayet son olarak büyük kurumsal dönüşüm. Devlet yapımız zaafa uğradı, ben her gün yaşadıklarımızı görmekten devlet yapımızın uğradığı zaafı görmekten büyük bir hicap duyuyorum. Eski Başbakan olmak hasebiyle bıraktığım andan itibaren bütün kurumlardaki her türlü değişimi yakından takip ettim. Gelecek Partisi bünyesinde kurduğumuz gölge bakanlıklar ile bütün bu gelişmeleri yakından takip ettik. Arkadaşlar, devletimiz büyük bir zaaf içinde, kurumlarımız yıpratılmış, ehliyet ve liyakat kalmamış. Mülakat sistemiyle bütün adalet unsurları yok edilmiş. İşte biz milletin vicdanıyla devletin aklını bir araya getirecek olan büyük bir kurumsal dönüşüme öncülük edeceğiz.
Özetle, bugün ilk toplantımız, daha bu kürsülerden çok hitap edeceğiz, ama bu bir yeni başlangıç. İktidarın siyasi sonu gelirken, biz yola yeni çıkıyoruz arkadaşlar yeni çıkıyoruz. Azimliyiz, kararlıyız ve Gelecek Partisi’yle Saadet Partisi milletvekillerine ve bütün teşkilatlarımıza hitaben sesleniyorum, tek bir yürek olarak çalışacağız. Güzel bir örnek teşkil ettik, seçimlerden bu yana ortada hep dağılma, tartışma atmosferi varken ilk defa iki parti, iki genel başkan karşılıklı saygıyla, nezaketle yeni bir yol oluşturdular bu milletin önünde. Sizlerden milletvekillerimizden beklentimiz de bu fedakârlığı, bu karşılıklı saygıyı Meclis’e yansıtarak inşallah önümüzdeki dönemin en güçlü, en gür sesli grubu Saadet Partisi grubu adı altında Gelecek Partisi ve Saadet Partisi milletvekilleri olacak. Ben tekrar gerçek bir zamana, mekana, insana saygı duyan, gerçek bir psikolojik, ahlaki, zihniyet, ekonomi politik ve kurumsal dönüşümü gerçekleştirecek olan iktidarımıza ilk adım olarak gördüğüm bu ortak grubumuzu tebrik ediyor hayırlara vesile olmasını diliyorum.”
14 Mayıs seçimlerine CHP listelerinden giren Saadet Partisi ve Gelecek Partisi, Meclis’te 10’ar milletvekili ile temsil ediliyordu. 20 milletvekili ile kurulacak grupla birlikte TBMM’deki grup sayısı da altıya yükseldi.”