Rafael Nadal Avustralya Açık’tan çekildi
Messi'nin Ronaldo'su vardı, Ronaldo'nun Messi'si. İkisi aynı anda yarıştı ve GOAT tartışmasında yerini aldı. O zaman futbolun GOAT’una mı tüm spor branşlarında tarihin en iyisi diyeceğiz? Ya bu rekabeti iki efsane rakibe karşı yaşayan biri varsa?
Greatest of All Time… Yani tüm zamanların en iyisi. Kısaltılmış haliyle GOAT. Onun da Türkçesi Keçi. Türk Dil Kurumu’nun alternatif önerisiyle, ‘Kulvarının En Çarpıcı İsmi’.
Elbette herkesin kahramanı kendine ‘keçi’dir. Fakat bunun objektif olarak sağlıklı bir düzleme oturması gerekir. Nadal, Eylül 2023’te AS gazetesine verdiği röportajda istatistik olarak Djokovic’in kendisinden daha iyi olduğunun tartışılmaz bir gerçek olduğunu söylüyor. İspanyol tenisçi bu açıklamasıyla GOAT meselesini tenis için bir bakıma noktalamış da oldu. Peki Djokovic’e sadece tenisin en iyisi demek yeterli mi?
Her bir spor branşını kendi içinde değerlendiren tartışmalar çok keyifli ama işi biraz daha ileri bir boyuta taşıyalım ve sporu yekpare olarak kabul edelim. Bu durumda sizce tartışmadan kim galip çıkardı? Yani GOAT’ların GOAT’u kim? Bu soruyu, sporun takım sporu ya da bireysel spor olması, sporun zorluk derecesi, spor dalının evrenselliği ve sporcunun ait olduğu dönemdeki rekabet gibi başlıklar altında inceleyebiliriz.
Bir kişinin takım sporunda öne çıkabilmesi, bireysel spor yapan bir isme göre daha zor. Tam da bu kısımda en bilge spor takipçilerinin bile kullanmak istediği ‘Xavi-Iniesta olmadan Messi olur muydu’ ya da ‘Pippen gibi bir Robin’le Michael Jordan tabii ki Batman olur’ minvalindeki amiyane argümanlar ortaya çıkabilir. Ancak bugün bireysel sporcuların da arkasında aslında dev bir takım bulunduğunu unutmamak gerekir. Her bir sorunları için farklı psikologlarla çalıştıkları düşünülürse aslında o kadar da yalnız değiller. Yine de bireysel sporun küçük de olsa bir avantaj getirdiği düşünülebilir. Ama bu da Maradona, Messi, Ronaldo, Jordan, LeBron gibi atletleri Djokovic, Federer, Nadal, Muhammed Ali, Phelps, Bolt, Schumacher, Hamilton gibilerinin gerisine koyacak bir fark değil.
ESPN, 2021 yılında sporların zorluk derecelerine göre bir liste yayımladı ve ilk sırada boksa yer verdi. Basketbol dördüncü, tenis yedinci, futbol da onuncu sırada yer aldı. Buz hokeyinin ikinci, Amerikan futbolunun da üçüncü sırada yer almasıyla listenin ABD’de öne çıkan sporlara biraz ‘torpil’ yaptığı anlaşılıyor.
Ancak, buz üzerinde hiçbir şey yapmadan durmak bile çoğu kişi için imkânsız. Sert vücut temaslarının olduğu, hız ve çeviklik gerektiren ve küçücük pakı takip etmek için sıkı bir göz talep eden buz hokeyinin üst sıralarda olması çok da abes değil. Amerikan futbolunun da muazzam bir güç, efor ve taktik disiplin gerektirdiği ve oldukça zor bir spor olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Ayrıca, sporlar arasında devasa farklar olmadığı da vurgulanmış durumda. O zaman, yukarıda vurguladığımız futbol, basketbol, tenis, boks, atletizm, yüzme, Formula 1 keçilerinden oluşan sürümüze Ulusal Buz Hokeyi Ligi’nde (NHL) 894 golü ve 1963 asisti olan Wayne Gretzky’i ve Amerikan Futbol Ligi’nde (NFL) yedi kez Super Bowl sahibi Tom Brady’i katalım ve yolumuza devam edelim.
Spor dalının evrenselliği olimpiyatta yer alıp almamasıyla değerlendirilebilir. Ancak bu alanda en önemli veri daha ziyade izleyici sayıları olacaktır. Salt izleyici sayısı da yetmez. Örneğin 1,4 milyar nüfuslu Çin’de popüler olan bir sporun reytingi yüksek çıksa da bu o sporun evrensel olduğu anlamına gelmez. Bu gözle bakıldığında futbol kuşkusuz başı çekecek. Hemen ardındansa basketbol gelebilir. Olimpiyatın sac ayaklarından ikisi, atletizm ve yüzme bu yolda bizimle. Dünyanın dört bir yanından seyirci kitlesine sahip tenis, küresel ölçekte en büyük motor sporu organizasyonu Formula 1 ve dövüş sporlarının amiral gemisi boks da sürüde kalmaya devam edecek. Diğer yandan Amerikan futbolu, buz hokeyi, beyzbol gibi branşlar çok izlense de evrensel sayılmazlar. Bu sebeple onlara ayrılan sürenin sonuna geliyoruz.
Futbol popülerlikte zirvede ama en zor sporlardan biri değil. Basketbol hem zor hem popüler fakat takım sporu olması dezavantaj. Boks, atletizm, yüzme ve tenis çok zor olsa da en popüler dallar değiller. Formula 1 zaten motor sporu olması ve teknolojinin devreye girişiyle farklı bir yerde duruyor. Her dal kendi başına çok değerli ve her birinin GOAT tartışması üzerine kitaplar yazılabilir. Bu sebeple en iyiyi bulmak için ayırt edici bir nokta gerekiyor: Sporcuların mücadele ettikleri dönemdeki rekabet ortamı.
Michael Jordan, LeBron James varken altı şampiyonluk alabilir miydi? LeBron, karşısında Jordan’ın Bulls’u varken bu kadar sükse yapabilir miydi? Jordan’ın karşısında basketbolun en iyisi olmak konusunda rekabet ettiği biri var mıydı; ya da LeBron’un?
Muhammed Ali, ringdeki başarıları kadar saha dışı duruşuyla da bir efsanedir. Ama kariyerinde Mike Tyson ile hiç karşılaşmadı. Mike Tyson da karşısında Muhammed Ali olsa kemerleri bu kadar uzun süre belinde tutamayabilirdi.
Mark Spitz’e bugünkü mayoları giydirsek ve Michael Phelps’in yanındaki kulvara koysak belki ne Spitz 7 altın alıp çıtayı belirleyebilir ne de Phelps 8 altın madalyayla o çıtayı aşacak performansı gösterebilirdi.
Hamilton’ın Mercedes’i ile Schumacher’in Ferrari’si ilk çizgiden aynı anda başlasalardı yarışa 7’şer şampiyonlukları olur muydu?
Maradona ile Messi aynı zamanda oynasalar kim en büyük olurdu? Ama futbol yukarıda saydıklarımızdan biraz farklı işte. Ronaldo mu Messi mi daha iyi tartışmasından bağımsız; Messi, Ronaldo varken Messi oldu. Aynı şekilde Ronaldo da Messi varken. Yani yıllar geride kaldığında bu isim GOAT’tur denebilecek iki kişi aynı anda yarıştı. O zaman futbolun GOAT’una tüm spor branşlarının en iyisi mi diyeceğiz? Durun bir dakika. Ya bunu iki rakip ile birlikte yapan varsa?
Federer-Nadal-Djokovic. Öyle bir üçlü ki, ikisi eline raket almasa geriye kalan tenisçi kuşkusuz tenisin en iyisi olarak adlandırılacaktı. Bir de üçü de aynı anda oynuyorken, diğer ikisi varken en fazla Grand Slam kazanan olmak… Djokovic, 2023 yılında hanesine 3 Grand Slam şampiyonluğu daha ekledi ve toplamda 24’e ulaştı. 36’lık raket sezon sonu turnuvasının da galibi oldu. Paris Masters’ı kazanmasının ardından 40. Masters 1000 zaferini elde etti ve kendisine ait bir rekoru daha geliştirdi.
400 haftanın üzerinde dünya 1 numarasında kalmak… En yakın rakibi Federer 310 hafta ile Djokovic’in neredeyse 100 hafta gerisinde. Ve fark bununla kalacak gibi de durmuyor. Aralarında yaptıkları maçlarda Nadal’a karşı 30-29, Federer’e karşı 27-23 önde. Federer’in backhand’i ve Nadal’ın sert ve çim kort performansı çok başarılı olsa da en iyi tartışmasından uzakta. Halbuki Nole, komple oyuncunun tanımı gibi.
Ayrıca Federer ve Nadal ondan önce uzaya çıkmıştı. Djokovic bu seviyelere gelemez deniyordu. Ama o göz bebeklerini büyütüp konsantre oldu ve pes etmemenin timsali haline geldi. Uzaya çıktı. Evrenin sınırlarını zorlamaya da devam ediyor.
2024 Avustralya Açık’ta da yine en büyük favori. Hırs ve konsantrasyonun timsali raket, oyunun kendisi dışındaki şeylerle de adından söz ettirmeyi başarıyor. 2.tur karşılaşması sırasında kendisiyle uğraşan bir seyirciyle kavga etti. Djokovic, “Sert bir adamsan aşağı inersin” dedi. Seyirci ile yaşadığı diyalogdan bahsederken de şunları söyledi: “Maçın büyük bölümünde buna katlandım. Bir noktada artık canım sıkıldı ve ona gelip bunu yüzüme söylemek isteyip istemediğini sordum. Uzaktan özür diliyordu. Hepsi bu.” Djokovic’e göre seyirciyle yaşadığı gerilim kendisine iyi gelmişti: “Duygusal olarak donuktum. Belki biraz sarsılmam için buna ihtiyacım vardı.”
Evet Djokovic’in olumsuz davranışlarına da şahit oluyoruz. Oyunu, kusursuz bir bilgisayar oyunu karakteri gibi ama bütün olarak düşününce günahıyla sevabıyla bir kahraman. O zaman, tüm spor branşlarının en iyisi tartışması bitmiştir.
Oyun, set, maç ve GOAT Novak Djokovic!