Avrupa kupaları için ertelenen Süper Lig maçları eylül sonunda yapılacak
Galatasaray her ne kadar ‘lider’ unvanını sürdürse de yarışta büyük bir yara aldı. Kendisine en azından kağıt üzerinde tarihin en iyi kadrolarından biri teslim edilmiş olan Okan Buruk bakalım bu serüveni nasıl sonuçlandıracak?
Sezon boyu mutlu mesut giden bir hikâyenin sonu hüsranla mı bitecek? Görünen o ki ligi uzun süre domine eden, puan farkını açan ve rakip taraftarlara psikolojik olarak ‘Şampiyon olamayız’ hissiyatı yaşatan Galatasaray, iş keskin dönemeçlere gelince kontrolü kaybetti ve son iki maçta alabildiği bir puanla ligde kartların yeniden dağıtılmasını sağladı.
Dünkü derbi kuşkusuz Sarı-Kırmızılılar için en zor sınavlardan biriydi. Kazanılması ‘takipçi’ kimliğine sahip takımlardan Beşiktaş’ın yarıştan çekilmesi anlamına gelecekti. Ama en çok da bir boy arkasında yer alan Fenerbahçe’yi üzecekti. Deplasmanda alınacak bir puan bile birçok avantajı beraberinde getirecekti. Mücadele ev sahibi konumundaki Beşiktaş’ın oyunu rakip sahaya yıkıp top hâkimiyetini skora da yansıtma isteğiyle başladı doğal olarak. Galatasaray ise rakibi beklerken oyunu bozup yakaladığı kontra toplarla golü bulmak üzerine bir plan yapmıştı. Bu sadece sahada karşımıza çıkan görüntü değil, mantığın da ifadesiydi. Nitekim bu strateji tuttu, Rashica’nın ortasında ceza sahasında rakibinden önce topla buluşan Icardi, tıpkı Arena’da olduğu gibi Beşiktaş ağları bir kez daha yokladı ve takımını 1-0 öne geçirdi.
Okan Buruk’un öğrencileri her ne kadar rakibin üzerlerine gelmesini beklese de topu kaptıklarında dengeli bir oyun ortaya koyuyor ve tehlike arz eden bir kimlik sunuyorlardı. Lakin attıkları gol sonucu daha da geriye çekildiler. Redmond’ın sağdan ortasıyla Cenk’in kafasından autu bulan top, hem Fenerbahçe maçındaki açılış golünü hatırlattı hem de mücadelenin sonraki dakikaları için bir fragman sundu. Saiss’in bulduğu golde ise kazanılan köşe atışından gelen top Faslı savunmacının kafasıyla Galatasaray filelerini bulurken bize şunları da söylüyordu: Genel boy ortalaması kısa olan bir takımın kornerler için alacağı özel tedbirler olmalıydı. Ayrıca bu golde topu ıskalayan Abdülkerim’in de hatası olduğu aşikârdı.
1-1’lik beraberlikle sona eren ilk yarının ardından ikinci perdenin ilk 10 dakikasına iki Aboubakar, bir de Cenk patentli üç gol fırsatı sığdırdı Beşiktaş. Bu denli net pozisyonlardan gelmeyen galibiyet sayısı, Muslera-Oliviera işbirliğiyle adeta tepside sunuldu. Uruguaylı kaleci geçmiş sezonlarda (mesela Berkan Kutlu ve Taylan Antalyalı’ya) attığı sorunlu paslardan birini bu kez Portekizli takım arkadaşına attı. Oliviera da yaptığı olumlu işler dolayısıyla pek de öne çıkarılmayan özelliği olan, hızlı hareket kabiliyetinden yoksun tarzını bir kez daha ortaya koydu. Ve ani baskınla topu alan Hadziahmetovic, Siyah-Beyazlıları öne geçirdi.
Kalan bölümde skorun yarattığı durumla birlikte şekillenen bir oyun biçimi sahneye konuldu. Galatasaray beraberlik için saldırmaya başladı, Beşiktaş da skoru korurken bulacağı kontrayla farkı açmayı düşündü. Oyun aklı açısından pek de maharetli olamayan Sarı-Kırmızılılar bilinçsizce hücum ettiler ve bu durumdan yararlanmasını bilen ev sahibi takım, Aboubakar’ın sağdan inip yaptığı şık vuruşla sonucu netleştirdi: 3-1.
Böylelikle Galatasaray her ne kadar ‘lider’ unvanını sürdürse de yarışta büyük bir yara aldı. Görünen o ki Arena’daki Fenerbahçe mücadelesi gerilim dozu yüksek gerçek bir final mücadelesi olacak… Öte yandan elbette skora bağlı olarak erken verilen unvanların bir kez daha tartışıldığı süreçteyiz. Okan Buruk, lig tarihi açısından kimi rekorlara imza attı ama gemisini ‘Şampiyonluk’ limanına demirleyebilecek mi? Demirlese bile göreceği hasar ne kadar olacak ve bu durum, sonraki kariyerini nasıl etkileyecek? Bütün bunların cevabını da alacağız ligin kalan bölümünde.
Bana sorarsanız oyunu okumada, hamle yapmada uzun süredir olduğu gibi dün de iyi bir sınav vermedi Buruk. Ben kendisinin kazandığı maçlarda bile kalibresi yüksek bir teknik direktör profili çizmediğine inanlardanım. Ama en çok kızdığım yanı temel savunusunu hakem hataları üzerine kurmasıydı. Bu stratejiyle zaten en fazla iç denizlerin teknik direktörü olur ve faal futbolculuğunda yaşadığı ‘Serie A’ deneyimini de heba eder.
Gelelim hatalarını somut örnekler üzerinden açıklamaya… Sırf yerli statüsünde diye haftalardır katlandığı Adekugbe’yi Beşiktaş karşısında yine ‘ilk 11’de sahaya sürdü. İkinci yarı başlangıcında bir hamle yapabilirdi, onu da yapmadı ve 45-55 arasındaki tehlikeli ataklar Kanadalı sol bekin kanadından geldi. Oliviera, daha önce de yazmıştım, çok çabuk yoruluyor ve belli bir süreden sonra atacağı bir-iki iyi pasın getirisi yerine götürüsü daha çok oluyor; bence Midtsjö daha fazla süre alabilir. Dün Mertens takımın en kötülerindendi ve ona da uzun süre katlandı Buruk…
Bir de teknik direktör olarak bazı ikazlarda hiç bulunmadığı öylesine belli ki; mesela Abdülkerim çok klas bir ayağı ve tekniği varmış gibi oynuyor. Ondan temel beklenti savunmayı halletmesi… Sürekli önünde az biraz boş alan bulduğunda ileri çıkıyor ve manasız hücum denemelerinde bulunuyor. Karşısına ilk çıkan rakibe de topu kaptırıyor ve takım kontra yediğinde geride büyük boşluklara neden oluyor. Icardi’ye attırdığı gol belki bu kredinin ona verilmesi sağladı ama ben bu yaştan sonra tekniğinin çok gelişeceği kanısında değilim; basit ve risksiz oynaması takımı adına daha makbul bir hareket olacaktır.
Dünün yararsızlarından biri de Kerem Aktürkoğlu’ydu. Bütün pas tercihleri hatalı, sorunlu ve tayming problemleri içeriyordu. O da attığı frikik golünden sonra kendisinde bir ‘Messi kumaşı’ olduğu kanısına kapıldı sanırım, her serbest vuruşta topun başına geçiyor ama dün pasları kadar kullandığı frikikler de kötüydü.
Barış Alper ise bence Okan Buruk’un hoca dokunuşu gösteremediği isimlerin başında geliyor. Fiziği çok güçlü, sürati etkileyici ama oyun aklı ya da görüşü derseniz, işte o en önemli özellik ne yazık ki bu genç futbolcuda yok. Bir türlü hızına işlev kazandıramıyor, körlemesine dalıyor, savrukluğuyla da pozisyonları eritmekten başka bir şey yapamıyor. Dün önü bomboşken yaptığı ortada bile topu rakibe çarptırdı. Mesela Şenol Güneş bu durumdaki bir oyuncuyu sanırım daha derli toplu bir yapıya büründürebilir, böylesi bir kumaşı daha iyi işleyebilirdi.
Öte yandan şampiyonluk yarışında hâlâ ipler Galatasaray’ın elinde. Fakat kendisine en azından kağıt üzerinde tarihin en iyi kadrolarından biri teslim edilmiş olan Okan Buruk bu serüveni nasıl sonuçlandıracak? Bakalım biri 69 (Jorge Jesus), diğeri (Beşiktaş’ın zor görünen ama matematiksel açıdan geçerliliğini koruyan şansını hesaba katarak söylüyorum) 70 (Şenol Güneş) yaşındaki iki tecrübeli hocanın takibinden sıyrılıp ‘Mutlu son’a ulaşabilecek mi? Şu aşamada ‘Bekleyip görelim’den başka bir söz söyleyemiyoruz tabii ki…