Avrupa’da ‘Türk Marşı’ çaldı
Formalite gereği oynandı maç. İkinci yarıda yenen gol korkutmasa da ürküttü. Gene de vites üçe hiç çıkmadı. Kazanamamak dert değildi de uzun bir aradan sonra maçı statta izlemeye gelen Ali Koç gene uğursuz geldi.
Formalite maçı bu. Hepimiz biliyoruz. Oosterwolde ilk maçtaki o golü attığında tur geçilmişti. Sonrasında Tadiç’in penaltısı temyiz yolunu da kapattı. Buna rağmen tribünler doluydu dün ve daha 5 dakika geçilmeden tüm tribünler “Saldır Fenerbahçe” diye inliyordu. 60 geçilirken bu sefer “Tam zamanı şimdi” diye bağırdılar. 68’de gol yiyince de susa kaldılar. Her durumda gol/galibiyet istiyor onlar.
Bu ‘talepkarlık’ nasıl tanımlanır? Doyurulamayan bir iştah mı? Yoksa beklenti çıtasının düşmek bilmemesi mi? Bu takım, bu taraftar anladığım kadarıyla artık başka bir gidiş yolu bilmiyor. Ligde alınan skorlar da körüklüyor bunu. Her maç kazanılmak zorunda. Bu bir baskı mı? İçeride biraz öyle. Dün bir kez daha görmüş olduk bunu.
Tribünler demişken. Dün stadyumda özgül ağırlığı en fazla olan yer Protokol’dü. Uzun bir aradan sonra Ali Koç oradaydı. Malum, kendisi sıkı bir ‘totemci’ ve takıma uğursuz geldiğini düşünüyor. Moneyball (Kazanma Sanatı) filmindeki Brad Pitt’i hatırlarsınız. Filmde büyük başarılara imza atan başkan olarak takımını tribünde hiç izlemezdi. Belki de ona özeniyor. Ama gene kaybetmiş olmaları bu totemin ömrünü uzatacak gibi. Bakalım sezon sonunda nasıl anlatacak bu dönemi?
Ama asıl ağır top o değildi. UEFA Başkanı Ceferin gelmişti Kadıköy’e. Maçı da Vincenzo Montella ve Hamit Altıntop’la birlikte izledi. Bunun haber değeri nedir? Farkında değiliz belki ama böyle bir şey uzun bir aradan sonra ilk defa gerçekleşiyor. En son 2009’da Platini gelmişti Kadıköy’e. Ceferin ise ilk defa Türkiye’de bir kulüp maçı izliyor. O da Kadıköy’de. Bunlar uluslararası saygınlık açısından önemli hamleler. Peki böyle bir tabloda eksik kimdi? Neyse boşverelim. Bari bu maçta federasyondan konuşmayalım.
Sahada değinilecek ne vardı peki? Önceliği İsmail Kartal’ın rotasyonuna verelim. Neredeyse her maç oynayan Tadiç’in yedek kalması yerinde. Ama herkes Fred’in üzerine titrerken onu oynatmak bir risk değil mi? Bu Ferdi için de geçerli. Fakat asıl sıkıntı bunlar değil. Sarı kart sınırındaki iki stoperin çeyrek final öncesi ilk 11’de olmasını yadırgadım açıkçası. Rakibin bile rotasyona girdiği bir maçta (ilk maçın yıldızı Puertas yedekti), genç bir oyuncunun, mesela Yusuf Akçiçek’in oynaması bir şeyleri o kadar da değiştirir miydi? Tamam, Nordsjaelland yenilgisinde kötüydü. İyi de tek seferde mi kazanacağız bu isimleri? Bizim Yenilsen de Yensen de müdavimlerinden Fenerbahçe eksperi Oğuz Can çok beğeniyor U19 milli Yusuf’u. Kocaelispor’daki Emir Ortakaya ile birlikte milli takımın gelecekteki iki stoper adayı onlar, diyor. Yusuf bu potansiyele yükselmek için ne zaman fırsat bulacak? Gerçi kart gördü mü Djiku-Oosterwolde ikilisi? Hayır. O zaman çok da ses etmemek lazım.
Maça bakarsak, genelde mutedil, açıklarda kaba dalgalı bir mücadele oldu. İlk yarı 0-0 bitmesine sevindi Sarı-Lacivertliler. Gol de atabilirdi. Lakin yemesi daha muhtemeldi sanki. Olsun. Böyle bir maçta ilk devre gol yemezseniz kıyıya çok yaklaşıyorsunuz. Bunu başardılar. İkinci yarı gole rağmen biraz kağıt üstünde oynandı. Sonraki bölüm biraz gerdi. O da biraz. Misal çizgiden çıkan top korkuttu. Ama o kadarı her maçta olur.
Özel bir parıldama oldu mu peki? Tersine bir veri vardı. Ryan Kent belki de kendini en çok göstermesi gereken maçta kötüydü, etkisizdi, güçsüzdü. Lincoln’ün kulakları çınladı bol bol. Sonradan oyuna giren Zajc da çok etkisizdi. O yüzden son 15’te bütün kıymetli rezervlerini oyuna aldı İsmail Kartal.
Neticede sonunu iyi getirdi Sarı-Lacivertliler. Opta verilerine göre bu kupanın en büyük üçüncü favorisi olmak az şey değil. Şimdi nereye çufçuflayacaklar, göreceğiz.