Sporun vaatleri ne olmalı?

Bizde seçim bitmiyor. Vaatler de öyle. Seçilmişlere bir önerim var. Spor denince aklınıza gelen ilk üç şeyden kurtulun. Geriye kalanlar çok daha iyi çıkacaktır. Emin olabilirsiniz.

31 Mart 2024
Seçilenler, sporu insanların gündelik hayatına sokmak zorunda.

Bir seçimle daha karşınızdayız sevgili seyirciler. Evet bitmiyor bu süreç. Yine birlik ve beraberliğe muhtacız. Yine çok önemli günlerden geçiyoruz. Yine geleceğimizi, kaderimizi ve bilumum şeyi tek bir oyla düzeltmeyi umuyoruz. Derdi tasayı bıraktık, kim kazanacak derdindeyiz. Ne diyelim? Herkesin gönlünce olsun. Şu sözü de yad etmeden geçmeyelim: “Eğer oy vermek bir şeyleri değiştirebilseydi, yasaklanırdı.”

Yine de sandıktan çıkana söyleyecek sözümüz olmalı. Onca vaat havada uçuşurken ayakları yere basmalı seçilenlerin. Bilhassa spor konusunda söyleyeceklerim var benim. Tavsiyeler de diyebiliriz. Çünkü neyin yapılması ama en çok da neyin yapılmaması konusunda yakından gözlemlerim oldu. Onları dilek kipinde paylaşmak isterim.

  • En birincisi. Ne olur, sporun anayasada bir hak olarak tanımlanıyor olmasından başlamayın söze. Neredeyse 50 yıldır böyle başlıyor seçim bildirgeleri. İstisnasız her parti, her aday işe buradan başlamak gerektiğini düşünüyor. Oysa başlangıcı geçtik, start verildi. Artık sonrasına dair bir şey söyleme zamanı. Çünkü netice hiç değişmiyor. Bu ülke siz ne derseniz deyin, spor yapmıyor. Gündelik hayatında düzenli olarak spor yapanların oranı yüzde 5’i bulmuyor. Daha da beteri, geçtik düzenli yapmayı, hiç spor yapmayanların oranı bile yüzde 10’larda geziniyor. Sefil bir durum bu. Önce bunun nedenini bulun, sonra düzeltirsiniz. Üzerinde uzlaşılan ve hiçbir siyasi baskı olmayan bir alanda neden bu kadar gerideyiz, buna bir bakın. Araştırın, sorun, soruşturun. Anket ‘tecrübenizin’ ne kadar fazla olduğunu biliyoruz. Bir de bunu yapsanız ne kaybedersiniz?
  • N’olur yeni spor alanları vaatlerinden ibaret kalmayın. Evet, tesis önemli. Ama artık içi boş bina görmekten gına geldi. Herhangi bir organizasyon için inşa edilen, sonra da kaderine terk edilen spor tesisleri buradan aya yol olur. Tesis değil bir yaşam alanı yaratın. Yaşasın orası. Sporcusu, antrenörü, danışmanı, sosyal çevresiyle hayatın içine girsin. Mahallesinin bir parçası olsun.
  • Parklarda, bahçelerde, hafta sonu, özel ve anlamlı günlerden ibaret bir aktiviteye sıkışmayın. Bisiklet, maraton, sabah sporları, egzotik sporlardan ibaret bir aktiflik olmaz! İnsanları spora teşvik edecek organizasyonlar yapmak lazım. Küçük camialar oluşturun. Spor gruplarını yarıştırın. Mahalleleri rekabet ettirin. Yaş gruplarını birbirine düşürün. Kendi içinde bir dinamizm olmadan tüm bunlar bir avuç kişiye ulaşabilen göstermelik icraattan ibaret kalıyor. Rekabetçi bir yapı sporu uçurur. Bunu bir düşünün.
  • Bu ülkedeki epey bir insan, hayatının hiç azımsanmayacak bölümünü ekranda spor izleyerek geçiriyor. Onları bir araya getiren ortamlar hazırlamak çok daha zahmetsiz. Hem bu sayede bitmek bilmeyen bir düşmanlığa da karşı durmuş olursunuz. Herkesin seveceği büyük organizasyonların çevresinde sosyal bağ yaratın. Önümüz yaz. Hem Avrupa Şampiyonası var hem Olimpiyatlar. Futbol Milli Takımı’na, ama daha çok da Mete Gazoz’a, Evin Demirhan Yavuz’a, Ferhat Arıcan’a, Busenaz ve Buse Naz’a, voleybolculara sahip çıkın. Onları merkeze alın, mahalle kavgalarını değil.
  • Seçildiğiniz bölgedeki profesyonel kulüplerle nasıl bir ilişki kuracaksınız? O takımı ziyaret etmek, atkısını takmaktan öteye geçebilecek misiniz? Dertleri de, tasaları da, kasaları da çok büyük onların. Tüm bunlara mesafe koyabilecek misiniz? Daha da önemlisi bu ‘en bi’ çok büyük’ kulüplerimizin bulundukları bölgeye verdikleri zararı nasıl azaltacaksınız? Trafiğini, gürültüsünü geçtim. Geçemeyiz de, geçtik diyelim. Özel bir projeniz var mı müsabaka günleri için? Japonya’da stat çevresindeki çöpleri taraftarlar topluyor mesela. Kuzey Avrupa’da yüksek ses için önlemler alınıyor. Sporseverleri sevindirmek, mutlu etmek zor. Ama en azından onlara maruz kalanlara bir sosyal proje gerçekleştirmek hiç fena olmaz sanki, değil mi?
  • Büyük spor organizasyonlarına ev sahipliği yapmaya bayılıyorsunuz, biliyorum. Düşünün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin en favori iki başkan adayının hemfikir olduğu yegâne konu büyük spor organizasyonlarını, en çok da olimpiyatları düzenleme iradesi. Bu konu çok uzun. Ayrı bir yazıyı hak ediyor. Ama şu kadarını söyleyeyim. Emin misiniz bunun şehriniz için iyi bir şey olacağına? Ne olur spor tarihine bir bakın. Böyle devasa organizasyonları yapıp da mutlu olan kaç yer var?
  • Amatör spor kulüplerine gelince. Tabii ki destekleyin. Ama malzeme desteğinden ibaret olmasın. Bu işi çıkarlara alet edenlere değil de hikayelere, köklü yapılara sahip çıkın. Osmaniye’de Karaçayspor’un hikayesine bakın bir ne olur! Ya da İstanbul Defnespor Kadın Hentbol Takımı’na, Diyarbakır Bağlar Basketbol Takımı’na… Bunların hepsinin inanılması güç yolculukları Youtube’da herkese açık. O insan hikayelerinin ne kadar ilham verici olduğunu görün ve öyle takımların arkasında durun. Yoksa böyle şeyler çevrenizde, yaratın! Amacı futbol ikinci liginde oynamak olan anlamsız takımlardan vazgeçin. Küçük zaferlerden büyük esin kaynakları çıkarın.

Daha yazılacak çok şey var… Ama seçim günü didaktizmine de bir dur demek lazım. Siz siyasetçisiniz, ne yapacağınızı iyi bilirsiniz. Asıl ne yapmamanız gerektiğini iyi süzerseniz ayakta kalırsınız. Hepinize kolay gelsin.

Bazen bir oy tüm kaderi değiştirir... Sporun unutulmaz seçimleriBazen bir oy tüm kaderi değiştirir… Sporun unutulmaz seçimleri

 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.