19-03-2024
İsmet Berkan

Futbolda eğer çözümün parçası değilsen sorunun parçasısın

Futbolda eğer çözümün parçası değilsen sorunun parçasısın

Pazar günü Trabzonspor seyircisi özellikle maçın ikinci yarısında eline ne geçirdiyse sahaya fırlatıyor, Fenerbahçeli oyuncular ağır bir terör ortamında, kendi güvenliklerinden endişe içinde oynamak zorunda kalıyor.

Sahaya atılan maddeler arasında bozuk paralar özellikle yaralayıcı. Fenerbahçe kalecisi yaralanıyor örneğin. Su şişeleri oyunculara isabet ediyor. En vahimi sahaya meşale atılıyor.

Hakem bu ortamda maçı tatil edip gitmeli miydi? Bazıları bunu savunuyor. ‘Ama’ diyorlar, ‘Yapamazdı. Çünkü o zaman olayların önüne geçilemezdi, ayrıca Trabzonspor’un siyasi gücü sebebiyle de bu yapılamazdı…’

Maç son dakikalarda Fenerbahçe’nin yeniden üstünlüğü sağladığı bir golle sona eriyor. Trabzonspor çoktan sahadan ayrılmış; Fenerbahçeli oyuncular orta saha çemberinde sevinirken önce bir kişi sahaya dalıyor.

Söylendiğine göre maçta 2 bin 100 polis görevliydi. Herhalde en azından bir o kadar da sarı yelekli özel güvenlikçi vardı. Ama kimse bu sahaya atlayan adama müdahale etmiyor, girişimde bile bulunmuyor. O adam futbolcuların yanına kadar geliyor.

Ona müdahale edilmemesinden cesaret alan yüzlerce başka taraftar da sahaya dalıyor ve Fenerbahçeli futbolcular canlarını kurtarmak için savaşmaya başlıyor. Saldırganlar sadece taraftarlar da değil. Boynunda kokart taşıyan da var Fenerbahçeli oyunculara vuranlar arasında, polis yeleği giyen de…

Futbol tarihimize 17 Mart faciası olarak geçecek olaylar bunlar. Kimsenin ölmemiş olması, Fenerbahçeli futbolcuların sağ salim İstanbul’a dönebilmiş olması bir çeşit mucize aslında. 

Meseleye futbol açısından bakıldığında temel konu futbolcuların güvenliği. Bu güvenlik o kadar ihlal edilmiş durumda ki bugün can güvenliğini bile konuşuyoruz. O derece yani.

Nitekim, gerek FIFA’nın ve gerekse FIFPro’nun açıklamasında esas vurgu futbolcuların oyunu güvenle oynamasına. Yani sadece maç sonu olayları değil, ikinci yarıda yaşananlar da büyük sorun.

Ama bir de bizim Futbol Federasyonumuzun açıklamasına bakıyorsunuz, istenmeyen olaylar kınanıyor ama ‘futbolcunun oyunu güven içinde oynaması’ndan söz edilmiyor. Akla bile gelmemiş belli ki…

Oysa maç sonrası olaylara maçın ikinci yarısına bakmadan, sanki ikinci 45 dakika gayet sıradan ve normal oynanmış gibi davranarak yaklaşamayız.

Bunlar işin futbol tarafı.

Ama tabii futbol hiçbir zaman sadece futbol değil. Fenerbahçe ile Trabzon taraftarı arasında uzun yıllardır oya gibi örülen bir nefret yaratma girişiminin son halkası pazar akşamı yaşananlar.

Bu nefrete hayatın hiçbir alanında yer olmaması gerektiğini söyleyen tek bir spor yöneticisi bile görmedim ben uzun yıllardır. Aksine, Fenerbahçe otobüsü 2014’te kurşunlandığında veya Trabzonspor şampiyonluğunun çalındığını öne sürdüğünde, bu iki konunun iyice iltihaplanıp sonsuza kadar devam etmesi için herkes elinden geleni yaptı. Kurşunlama olayında silahı sıkanlar bile tespit edilmişken kovuşturmaya yer yoktur kararı geldi; Trabzonspor’un ‘Aslında şampiyon bizdik’ iddiasına ise resmi makamlardan lehte veya aleyhte tatmin edici tek bir yanıt verilmedi, konu sanki iki kulübün polemiği gibi kaldı.

Uzun yıllar boyunca hepimizin gözünün önünde oya gibi işlene işlene büyütülen bu nefretin öyle polisiye tedbirlerle veya birkaç demeçle ortadan kaldırılmayacağı belli.

Üçüncü konu, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un pazar akşamı yaşananlara verdiği tepkiyle ilgili.

Biliyorsunuz, Fenerbahçe Başkanı dün maçın aslında ikinci yarıda tatil edilip sonucun da Fenerbahçe lehine 3-0 tescil edilmesi gerektiğini öne sürdü, kulübünün üyelerini 2 Nisanda ligden tamamen çekilmek dahil verilecek tepkiye karar vermek üzere olağanüstü kongreye çağırdı. 2 Nisanda çoğunluk oluşmazsa 9 Nisanda toplanacak kongre.

Ligden çekilmek tabii büyük bir karar ve tehdit. Bugünden gündeme getirilmesi ve kongrenin sanki sadece bu konuya karar verecek gibi algılatılması ne kadar doğru, bilemedim. Eğer Ali Koç ve yönetim kurulu bu tepkilerinde kararlıysa belki bu haftadan itibaren sahaya U19’la, hatta belki U16’yla çıkmalı. Bu da Fenerbahçe’nin ligin bitimine yedi hafta kala sadece iki puan geride olduğu şampiyonluk yarışından kendiliğinden vazgeçmesi anlamına gelir.

Fenerbahçe camiası herhalde yaşananları serin kanlılıkla değerlendirecek ve pazar akşamı aslında ucuz atlattıkları büyük tehlikeye orantılı bir tepki verecektir.

Ama aslında sorun da tam burada. Pazar akşamı yaşanana Fenerbahçe’nin tepkisini beklemek Türkiye’de futbolun sokak kurallarıyla yönetildiğini de kabul etmek anlamına gelir. 

Oysa Türkiye’de Fenerbahçe’den önce Futbol Federasyonu’nun tepki vermesi, Fenerbahçe’yi kendini savunmak zorunda kalmaktan kurtarması gerekmez mi? Federasyonun Trabzonspor dahil taraflara bu konuyu uluslararası spor ilkeleri çerçevesinde adil biçimde çözeceğini ve can acıtacak kararlar alacağını göstermesi, herkesi ikna etmesi gerekmez mi?

Trabzonspor Başkanı’nın dünkü açıklaması ve kulübün resmi X hesabından yapılan bazı paylaşımlar Trabzonspor’un yaşananlardan en ufak üzüntü duymadığını, aksine yaşananları normal saydığını gösteriyor sanki.

Yani sanki bu mesele sadece Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında ve onlar kendi aralarında halletsin, öyle mi?

Polisin, savcının, mahkemenin olmadığı bir yerde hak aramak kaçınılmaz biçimde sokak kanunlarıyla, güçlünün yumruğunu vurmasıyla gerçekleşebilir ancak.

Herhalde futbolda bunu istemiyoruz.

Unutmayın, eğer çözümün parçası değilseniz sorunun parçasısınızdır.

Gökhan Zan olayı: Komplo mu, gerçek mi?

Gökhan Zan olayı: Komplo mu, gerçek mi?

İki gündür Türkiye İşçi Partisi’nin Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayı Gökhan Zan’la ilgili bir olayı konuşuyoruz. Ortada telefon kaydı olduğu söylenen bir takım görüşme kayıtları var. Bu kayıtlarda Gökhan Zan aradaki bir insanla adaylığa devam etmesi halinde Ak Parti’den alınacak parayı konuşuyor.

Partisi TİP bu kayıtları yeterince inandırıcı bulmuş olmalı ki Gökhan Zan’ı adaylıktan çektiğini açıkladı. Gökhan Zan ise komploya kurban gittiğini, böyle bir telefon konuşması yapmadığını, ses kayıtlarının yapay zekayla üretildiğini ve kendisine şantaj yapıldığını söylüyor, savcılığa da başvurdu.

Ak Parti cephesi Gökhan Zan’a aday olarak kalmaya devam etmesi için para teklif ettikleri iddiasını kategorik olarak yalanlıyor ve Gökhan Zan’ın komplo kurbanı olduğunu öne sürüyor. Ak Parti’ye göre Zan’a komployu CHP’nin Büyükşehir adayı Lütfü Savaş kurdu.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Gökhan Zan’ın kendilerine ‘Kazanamazsam ne olacağını, kendimi düşünmeliyim’ dediğini öne sürüyor.

Gökhan Zan ise adaylıktan vaz geçmeyeceğini, seçime katılacağını söylemeye devam ediyor.

Peki gerçek ne? Bilmiyoruz, bir gün öğrenecek miyiz, onu da bilmiyoruz. Daha seçim yapılmadı ama korkarım Hatay’da seçimin üstüne daha şimdiden gölge düştü bile. Artık kim kazansa bu gölgeyle yönetecek şehri.