Kısa sürede “İngilizceyi Halletme”nin sırları

5 Mayıs 2024

“Bir Türk dünyaya bedeldir” abartı sanatının da çok ötesindedir ama birden fazla yabancı dil bilen bir Türk dünya çapında güzel işler yapabilir, algı düzeyi yüksek olur, iş sıkıntısı çekmez, dünyaya bakışı, ilişkilerinin rengi değişir.

Klasik olacak ama ‘’bir dil bir insan, iki dil iki insan’’ derler. Birden fazla dil bilmek bakış açısını dünya görüşünü ve düşünme biçimlerini kökünden değiştirecek bir gelişme sağlıyor. Hayatın her döneminde öğrenilecek yeni bir dil hafızayı koruma altına alıyor, dünyaya ve olaylara, insan ilişkilerine farklı bakış açısını geliştiriyor ve düşünme becerilerini en üst seviyelere taşıyor.

“İngilizce biliyorum” demenin cazibesi kalmadı.

Her normal insanın bilmesi gerekiyor artık. Tüm dünyada kabul gören evrensel bir dil. Geçmiş yıllarda İngilizce bilmek oldukça önemliydi. İş dünyasında, eğitimde, iletişimde, her türlü alanda İngilizce bilenle bilmeyen arasında büyük farklar ortaya çıkıyordu.

Fakat günümüzde İngilizce bilmek artık insanları farklı bir konuma yükseltmiyor. Sıradan, bilinmesi gereken bir dil. Yeni kuşak bu konuda çok becerikli çünkü hem sosyal medya hem teknoloji hem de ilgi alanları onları otomatik olarak dil becerisi geliştirmeye sürüklüyor.

Bu yüzden de iş dünyasında, eğitim alanında İngilizce dışında başka yabancı diller bilinmesi talep ediliyor. Eskiden İngilizce dışında Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca öğrenmek için çaba sarfediliyordu.

Aslında şimdi bu anlayış da değişti

Çince, Rusça, Arapça, Türkçe gibi dünyanın eski medeniyetlerinin, yeni yükselen güçlerinin dilleri de önem kazandı. Bu dilleri öğrenmek ciddi farklılık yaratıyor.

Azerice, Uygurca, Türkmence, Özbekçe gibi bize yakın, yormayacak bir çabayla kolaylıkla kavrayabileceğimiz bazı Kafkas ve Orta Asya Türkik dillerine doğal yatkınlığımızı saymazsak bugün dört dilde kendimi iyi ifade edebiliyorum, yazabiliyorum: Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Çince. Biraz da ortaokul ve lisede öğrendiğim Almanca.

Araştırmalara göre normal insanlar, yani dünya nüfusunun kahir çoğunluğu hayatlarında 10 dili özümseyerek öğrenebilir. Yani 10 dil konuşanlara verilen hiperpoliglot unvanını kazanmaktan daha çok uzaktayım. Yeni altı dil daha öğreneceksem Rusça, Arapça, İspanyolca, Yunanca, Latince ve Farsça üzerine çalışmak isterdim.

Tabii ki bu dilleri kimse anasının karnında öğrenmedi. Çocukluktan başlayıp ciddi bir çalışma gerektiriyor dil öğrenmek. Ayrıca yetenek ve kulak olması da dil öğrenme çabasının olmazsa olmazı.

Çocuklarım şanslıydı

Bir diplomat babaları olduğu için dünyanın değişik ülkelerinde eğitim gördüler.

Oğlum Pekin’de bir Amerikan kreşinde öğrenmeye başladı İngilizceyi, evimizdeki Ayi’den Çinceyi erken yaşta kaptı, Bruges’deki okulda Flamancayı öğrendi son derece doğal yöntemlerle.

Kızım Bruges’de doğdu ama hemen birkaç hafta sonra Paris’e taşındığımız için eğitimini abisi ile birlikte Rue du Theatre’deki Ecole Active Bilingue Jeannine Manuel’de İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Japonca öğrenerek devam ettirdi.

İkisi de hayatları boyunca çok çeşitli dillere, insanlara, ortamlara maruz kaldı.

Hatta Sevilla’da hoş bir anımız vardır. Yanımızdaki masada oturan bir Amerikalı çift hangi dilde konuştuğumuzu merak edince kafalarını karıştırmak için aramızda dördümüzün birlikte ya da ayrı ayrı bildiği Türkçe, İngilizce, Fransızca, Rusça, Çince, İspanyolca ve Almanca sohbeti derinleştirdik.

Bu kadar dili nasıl öğrendiğimizi sorduklarınca ülkemizin (şu anda vahim durumda olan) eğitim sistemine kredi kazandırmak için şaka yollu “Türkiye’de çocuğunuzu sokağın köşesindeki sıradan bir okula bile gönderseniz bu dilleri öğretiyorlar” deyince ciddiye aldılar.

Hapla İngilizce öğrenmek!

“Karar verdim, üç ay içinde Londra’ya gidip şu İngilizce işini halledeceğim. Bana süratle öğrenmek için ne yapmak gerektiğini anlatır mısınız” diye sorduklarında bu amaçla özel bir hap geliştirildiğini, üç ay boyunca her gün yemekten önce aç karnına birer tane alındığında bu işin hallolduğunu söylüyorum…

Olacak iş mi bu? Elbette ki kararlı olmak, azimle ve bir hedef koyarak başlamak çok önemli, ama “bu iş” öyle kolay kolay hallolmuyor. Temelini öğrenmek mümkün üç ayda sıkı çalışma ile. Sonrası en zor olanı, çünkü her bir dil kendi içinde derya. Yaşam boyu çaba gerektiriyor.

Doğal olarak yeni başlayanlar daha önceden ingilizce öğrenenlerin tavsiyesini alarak başlamayı tercih ediyor.

İngilizceyi konuşma becerisi olanların genellikle dizi izlemek, film seyretmek, hikaye kitapları okumak, imkanı varsa yurtdışında bir dil okuluna gitme tavsiyeleri var. Hatta en iyi tavsiye: “hemen bir İngiliz gönül arkadaşı bul, süratle öğrenirsin mecburiyetten.”

Konuşmak, konuşmak, konuşmak

Hangi yabancı dil öğrenilirse öğrenilsin öncelikle “Tarzanca” bile olsa konuşarak öğrenilmelidir. İlk günden konuşarak öğrenilmeye başlanmalı, kafa göz yararak.

Klasik dil eğitiminde önce karmaşık gramer kuralları öğretilirdi. Okuma ve konuşma pratiği dersleri sonra gelirdi. Oysa günümüzde yeni yabancı dil öğretme yöntemleri ile öğreten kurumlar konuşarak yeni dil öğretmeyi hedefliyor.

Konuşarak öğrenmeye başladığında cümle yapılarını ayrı çalışmana gerek kalmıyor. Kelimeleri ayrı ayrı öğrenip cümlenin doğru yerine yerleştirme zorluğu yaşamıyorsun. Pasif olarak öğrenildiğinde gramer kuralı ayrı, cümle yapısı ayrı, kelimeler ayrı çalışılarak öğreniliyor. Ve konuşmanız gerektiğinde bilgileri bir bütün haline getiremeyip konuşamıyorum psikolojisine giriyorsunuz.

Dizi izlemek veya film izlemek çok faydalı. Ama bunun için de işe gider gibi TV veya bilgisayar karşısına geçip mesai yapılması gerekiyor. Böylece ingilizce öğrenirsin bir ölçüde, ama konuşmayı geliştirme garantisi yok.

Eskiden çoğu insan yabancı dil eğitimini geliştirmek istediğinde çalışma saatleri yüzünden kursa gidemeyebiliyordu. Artık İngilizceni hangi saatte nerede geliştirmek istersen ona göre planlayabiliyorsun. Kendi programını kendin yapabiliyorsun. Hangi şehirde olduğunun da bir önemi yok.

Öncelikle aktif olarak öğrenmeyi hedefledikten sonra hayatının akışına İngilizceyi (ya da hangi dili öğrenmek istiyorsan onu) yerleştirmen gerektiğini de unutmamalısın.

Beynin kalıcı olarak hafızaya kaydetmesinde en etkili şey bilgileri kendi sesimizle algılamasıdır. Konuşurken kendi sesimizi algılaması da hızlı öğrenmede etkilidir. Bu yüzden her akşam mutlaka konuşma pratiğini kendi kendine yapmalısın.

Çocuklar Niye Daha Kolay Öğreniyor?

Çocukların dil öğreniminde yetişkinlerden çok daha iyi olduğunu biliyoruz. Peki çocukların öğrenebileceği dil sayısının bir sınırı var mıdır?

Çocuklarını iki dilli veya daha çok dil öğreterek yetiştirmeyi düşünen ebeveyn genelde şu soruları sorar: “Çocuklar aynı anda kaç dil öğrenebilir? Ya da yeni bir dil öğrenmeye başlamadan önce bir dilde ustalaşmaları gerekiyor mu? Aynı anda iki veya daha fazla dil öğrenmeye çalışmak çocuklar için çok mu zorlayıcı olur?”

Bunları cevaplamak çok kolay değil elbette ama çocukların aynı anda birden fazla dil öğrenebildiğini ve çift dilli olmanın onlara büyük yarar sağladığını biliyoruz.

Bir çocuğun kaç dil konuşabileceği öncelikle ailede konuşulan dillere bağlı. Çocuk zamanının çok büyük bir kısmını evde geçireceği için genellikle ailesinden duyduğu dilleri öncelikli olarak ve hızlı şekilde öğreniyor.

Tek dilli ebeveyn için çocuklarına yeni diller öğretmek biraz daha zor olabilir. Bunun nedeni de çocukların öğrenecekleri dillere daha az maruz kalmaları. Her ne kadar zor olsa da yeteri kadar emek ve zamanla bu da başarılabilir.

Evde farklı dil konuşulan ailelerde büyüyen çocuklar aynı anda iki dil öğrenmek için şanslılar. Bu çocuklar evlerinde ve okullarında aynı anda iki farklı dil öğrenebilir, hatta bu iki dile ek olarak okullarında da üçüncü bir yabancı dil öğrenebilirler.

Dil öğrenme süresinde en önemli iki faktör maruz kalma ve devamlılık. Eğer bir çocuk bir dile yeteri kadar maruz kalamazsa akıcı şekilde konuşmayı başaramayabilir. Eğer bir aile çocuğunu çift dilli yetiştirmeye karar verirse öncelikle çocuklarının bu dile yeteri kadar maruz kalacağından emin olmalı.

Ben nasıl öğrendim?

İngilizce konuşma becerisini geliştirmekten sonra en önemli pratik okuma. Her akşam seviyene göre kitap okuma alışkanlığını mutlaka kendine kazandırmalısın. Başlangıç seviyesinde basit cümleler kurarak konuşmak gerekiyor.

Yeni imkanlardan biri de podcast dinlemek. Her akşam yatarken 15 dakika dinleyebilirsin. Ya da işe giderken sabahları. Konuşma derslerinde veya bir şeyler okurken çok sevdiğin cümleleri telefonuna ya da defterine not alabilirsin. İki günde bir ayna karşısında bu cümleleri kendi sesinle kendine söyleme alışkanlığı da nereden başlaman konusundaki en iyi tavsiyelerden biri.

Özel okullara, kurslara gidecek paramız olmadığı için ben sürekli BBC Dünya Servisini dinleyerek, o zamanki Turkish Daily News, Newspot ve International Herald Tribune’i – elde İngilizce-Türkçe sözlük – okumaya çalışarak, yakaladığım her yabancı ile konuşma pratiği yaparak, aynanın karşısında öğrendiklerimi papağan gibi tekrar ederek, yazılarda hoşuma giden cümleleri akıl defterime kopyalarak öğrendim.

Dışişleri Bakanlığı sınavlarına hazırlanırken Almancanın tek başına yetmediğini, mutlaka İngilizce ya da Fransızca da bilmek gerektiğini öğrendiğimde gece gündüz çaba gösterdim hiç ara vermeden, hayatın güçlükleri ile boğuştuğum zamanlarda bile yılmadan.

Dünyanın dört bir tarafında konferanslarda, iş müzakerelerinde, televizyon sohbetlerinde, eş dost meclislerinde konuştuğum, kitaplarımda, makalelerimde, mektuplarımda yazdığım, beğeniyle karşılanan dört dildeki seviyemi hala yeterli görmüyorum.

Her gün daha yeni şeyler öğrenmeye, merakımı canlı tutmaya, kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Hiçbir şekilde “oldum” demeyeceksiniz.

***

En başta söylemem gerekeni de en sonda söyleyeyim: “Öncelikle kendi ana dilinizi çok iyi öğrenmeniz, konuşmanız gerekiyor. Şayet bu temeliniz zayıfsa ağzınızla kuş tutsanız başka dilleri kolay öğrenemezsiniz.”

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.