Yabancıya fahiş kâr, vatandaşın faiz getirisine tırpan
Merkez Bankası'nın krediler konusunda aldığı son önlemler bir önceki ekonomi yönetimi tarafından denenmiş, ancak başarılı olmamış yöntemler. Türkiye ekonomisinin bu tür dolaylı yollardan alınacak küçük önlemlerle dengelenmesi mümkün görünmüyor.
Merkez Bankası dün yaptığı basın duyurusuyla bankaların kredi kullandırmasına müdahalede bulundu. Banka bunu sıkı para politikası duruşunu destekleyici ilave sıkılaşma adımları olarak nitelendiriyor. Peki alınan önlemler neler getirecek ve ne gibi sonuçlar doğuracak?
Alınan kararlara ilişkin basın açıklamasına göre kredi büyümesine dayalı menkul kıymet tesisi kapsamında;
-TL ticari krediler (ihracat, yatırım, tarım ve esnaf kredileri ile kamu kuruluşlarına ve deprem bölgesine yönelik krediler hariç) için yüzde 2,5 olan aylık büyüme sınırı yüzde 2’ye indirildi.
-İhtiyaç kredilerinde yüzde 3 olan aylık büyüme sınırı yüzde 2’ye düşürüldü, taşıt kredilerinde ise yüzde 2 sınırı korundu.
-Ayrıca kredi büyüme sınırlarına ilişkin uygulamanın etkinliğini artırmak amacıyla, menkul kıymet tesisine ek olarak kredi büyümesine dayalı zorunlu karşılık tesis edilmesine yönelik çalışmaların devam ettiği belirtildi.
Kararlara bakıldığında alınan önlemler ticari krediler ve ihtiyaç kredilerinde büyümeyi önlemeye yönelik. Ekonomi yönetimi doğrudan kendisi önlem almak yerine bankalar üzerinden piyasadaki kredi talebini daraltmaya çalışıyor. Yeni uygulama ile bankalar kredi kullandırmakta biraz daha çekingen davranacak. Bu amaçla da bankaların kredi faiz oranlarının fazla olmamakla birlikte yükselmesi beklenebilir. Peki bu önlemlere neden ihtiyaç duyuldu?
Ekonomi yönetimi sürekli enflasyonu düşürmek amacında olduğunu belirtiyor ve buna yönelik olarak da piyasada mal ve hizmetlere olan talebi kısmak istiyor. Piyasada talebi artıran unsurlardan biri de kredi talebi. Halen piyasada kredi talebi şu ana kadar alınan önlemlerle yeterince düşürülemedi. Enflasyon yüksek kalmaya devam ediyor ve düşecek gibi de görünmüyor. Dolayısıyla yeni önlemlere ihtiyaç duyuluyor. İşte alınan önlemler buna yönelik. Etkisi olur mu?
Öncelikli olarak sorunun temeline bakacak olursak; sorunumuz ülkede başta enflasyon olmak üzere ekonomideki dengelerin sağlanamamış olması. Bunun nedeni ise seçim sonrası alınan önlemlerin yetersizliği. Kademeli geçiş adı altında alınan önlemler hem zamanında alınmamış ve hem de yetersiz kalmış, bugün ek önlemlere ihtiyaç duyulur hale gelinmiş. Bu süreçte politika faizi yükseltilmekle birlikte fazla zamana yayıldığından yeterli etki sağlanamadı. Oysa başlangıçta kısa sürede bugünkü faiz oranlarına gelinseydi ve diğer önlemlerle desteklenseydi çok daha etkili olacaktı.
Yine faiz oranı artışı dışında kayda değer bir para politikası aracı uygulanmadı. Piyasada sürekli oluşan likidite fazlası talebin sürekli canlı kalmasına yol açtı. Para politikası uygulamaları hep açıklanan ya da beklenen enflasyona göre oluşturulmaya çalışıldı, oysa hissedilen olarak söylenen piyasada yaşanan enflasyon çok daha yüksek olduğundan ve bu durum devam ettiğinden politika faizi enflasyonun çok gerisinde kaldı. Buna bağlı olarak kredi faizleri yükselmekle birlikte yine de enflasyona göre çok düşük kaldığından ve insanlar enflasyonun düşeceğine inanmadıklarından kredi kullanmak cazibesini yeterince kaybetmedi.
Para politikası önlemlerinin yetersizliği ve zamanlama hataları yanında maliye politikası tarafında kayda değer hiçbir önlem alınmadı. Maliye tarafında gelir artırıcı bazı önlemler dışında giderleri kontrol etmeye yönelik hiçbir önlem alınmadığı gibi bu yönde bir çaba da görünmüyor.
Yerel seçim sonrası vergiler üzerinden bazı gelir artırıcı önlemler alınacak gibi görünüyor. Oysa gelir tarafında vergi adaletine uygun olmasa da devlet yeterince vergi topluyor. Gerçek sorun gider tarafında. Yeni ekonomi yönetimi işbaşı yaptıktan sonra kamuda giderleri kısıcı hangi önlemleri aldı? Şeffaf olarak ortaya koyulabiliyor mu? Cevabımız elbette ki hayır ya da yerel seçim sonrasında somut olarak giderleri kısacak hangi önlemleri alacak? Elimizde buna ilişkin de hiçbir veri yok. Sadece her zaman olduğu gibi yapılacak-edilecek söylemleri ile bu konu geçiştiriliyor. Yani maliye politikasının gider tarafında yerel seçim sonrasında da göstermelik bazı küçük önlemler dışında kayda değer önlem alınmayacak gibi görünüyor.
Bunların en önemli sonucu ise ekonomi yönetimine olan güvenin sağlanamaması. Ekonomide gelecek beklentileri ve davranışlar, yaşananlar kadar güven üzerine kurulur. Yukarıda söz ettiğimiz nedenlerle maalesef ekonomi yönetimine güven sağlanamadı. Sonuçta da ortada belirgin bir kazanım yok.
Aynı zamanda mevcut ekonomi yönetimi ne kadar daha iş başında kalacak? Hangimiz kesin bir şey söyleyebiliriz.
Sorunun temelini oluşturan genel çerçeveye baktıktan sonra Merkez Bankası kararlarına dönecek olursak; alınan önlemler bir önceki ekonomi yönetimi tarafından denenmiş ancak başarılı olmamış yöntemler. Yeni ekonomi yönetiminin ilk atandığı zamanlarda söylemi sadeleşme olmuştu ve buna bağlı bankalar üzerindeki bu çerçevedeki baskı kuran önlemleri azaltmıştı. Ancak şimdi tekrar tersine dönerek aynı önlemleri almaya başladığı görülüyor.
Yukarıda açıkladığımız çerçevede Türkiye ekonomisinin bu tür dolaylı yollardan alınacak küçük önlemlerle dengelenmesi mümkün değil. Dolayısıyla da alınan kararların yeterince etkili olması beklenmiyor.