Bu haftaya başlarken son derece tuhaf bir şey oldu. neredeyse 22 yıldır özlediğim ve artık unutmaya başladığım duygularla doldum pazartesi günü bir ara.
hatta sanki bu ülkede cumhuriyet değerlerine neredeyse düşman olan, bu değerlerle yükselmiş cumhuriyeti her yönüyle tahrip etmek için vasatın hegemonyasını getiren, liyakatı ortadan kaldıran bir yönetim artık yokmuş da aniden cumhuriyetin değerlerine sahip çıkan ve modern liyakatlı insanlara sahip bir çağdaş devlet yönetimi oluvermiş gibi duygularla doluverdim.
Artık muhalefet de olmadığından ülkede bir daha hiç hissedeceğimi sanmadığım bu güzel duygularla birdenbire doluvermem hiç beklediğim bir şey değildi ama pazartesi günü en azından akşam haber saati gelip acı gerçeklerle yine yüzleşinceye kadar bu güzel duygularımla dolu olmasını arzuladığım güzel Türkiye fantezimi kısa süreliğine de olsa yaşadım.
daha ilk haberden itibaren cumhuriyeti tahrip eden, insanda güzel hayal kumak duygusunu silip atan siyasi düzenin sürdüğünü ve liyakatsız insanların elinde sürdürülen bilinçli tahribatın devam ettiğini görünce kısa süreliğine de olsa sürmüş olan güzel duygularım kayboluverdi, yine normal depresif beyaz türk halime döndüm.
peki ne oldu, ne yaşandı da sen durup dururken güzel duygular hissetmeye başladın bu berbat ortamda, ortalıkta güzellik adına tek bir gelişme olmadığı halde senin derdin ne de birden ve durup dururken kendini kandıran duygulara teslim oldun diye soracaksınız haklı olarak.
yok öyle büyük, güzel bir haber filan da almadım.
örneğin…
– Osman Kavala ve Can Atalay hapisten çıktı veya
-milli eğitim bakanı görevden alınıp yerine de liyakatlı bir bakan getirildi veya
– hiç olmazsa elimizde kalanları kurtarmak için gerçek bir ekonomik kurtuluş planı yapıldı ve hatta
-CHP’nin başına nihayet cumhuriyetin kuruluş ayarlarına inanan gerçek bir Atatürkçü geldi…
türünden haberler de almamıştım ne yazık ki. Yani görünürde benim artık bu ülke AKP iktidarından kurtulmuş gibi hissetmem için görünürde hiçbir neden yoktu.
kimseye bu adam delirmiş galiba dedirtmeden yaşadıklarımı nasıl anlatsam doğrusu bilmiyorum.
işim zor ama yine de deneyeceğim. bu ülke koşullarında delirmek bunalmaktan zor olduğundan dediklerimi duyunca delirdiğimi sanmanız da doğal tabii ki, bu riski de alıyorum.
yaşadıklarım aslında normal bir ülkede gayet rutin, önemsiz kabul edilecek şeylerdi.
Pazartesi günü saat 10.00 ile 16.00 arasında çalışma yapılacağından elektrik kesilecek denmişti pazar günü.
Dendiği gibi saat tam 10.00’da gitti elektrik. daha şaşırtıcı olanı saat tam 16.00’da elektriğin saniye gecikmeden geri gelmesiydi. liyakatın neredeyse suç haline getirildiği, vasatın beceriksizliğin neredeyse diktatörlüğünün kurulduğu bu ülkede ben elektriğin dendiği saatte değil en azından dört saatilik bir gecikmeyle verilebilmesini beklerdim.
aslında memlekette bir şeylerin değişmekte olduğunu düşündürebilecek gelişmelerin ilk işaretini bence meteoroloji de daha önce vermişti.
neredeyse bir hafta önce pazartesi yağmur yağacağı tahmin edilmişti ve sürpriz biçimde bu defa tahmin tuttu, söylenen oldu. uzun süredir ilk defa yağmur yerine sıcak bol güneşli insana deniz kıyısını özleten bir hava yerine, aynen dendiği gibi yağmur oldu.
bu iki beklenmedik başarının üst üste gelmesi bana sanki ülkede bir tür liyakat patlaması yaşanıyormuş da bu ülkede alıştırıldığım yeni hayat tarzına karşı bir şeyler oluyormuş duygusu verdi. sanki iktidar değişmiş de cumhuriyetin liyakatlı kadrolarına saygılı Atatürkçü bir iktidar gelmiş gibi gelmeye başladı bana bu iki önemsiz gelişmeden sonra.
hatta bir an içim öyle güzel duygularla doldu ki tam o an TUİK ülkedeki hayat kalitesinin ne kadar güzel olduğuna dair bir çalışmanın sonuçlarını açıklasaydı, ona bile inanabileceğim kıvama gelmiştim.
cumhuriyetin ilanından 10 yıl sonra dönemin yokluk ortamında, hiçbir imkanı bulunmayan ülkede bile neredeyse mucize yaratan Atatürkçü düşünceden o kadar koptuk ki bu ülkede, hayatın her alanında kalitesizleşmeye o kadar alıştırıldık ki, elimizdeki değerlerin bilinçli olarak tahrip edilmesini o kadar kanıksamaya başlamışız ki, ben doğru meteoroloji tahmininden ve doğru elektrik kesintisi bilgisinden bile etkilenmeye ve ülkeye sanki farklı yönetim gelmiş gibi düşünmeye bile hazırdım artık ne yazık ki.
Ama dediğim gibi içimdeki coşku haber saati başlayınca bitiverdi. duyduğum her haber ülkedeki tahribatın, yaşamdaki umutsuzluğun, liyakatsız eğitimsiz insanların yükseltilmesi haberlerinin ruhuma bıçak gibi saplanmasıyla acı gerçeklere maalesef dönmüştüm. bizi yönettiklerini sananlardan gelen haberler böyleydi ama beni asıl kahreden muhalefet cephesinden gelen haberlerdi.
ben bir gün o yaşadığım kısa süreli mutluluğumun kalıcı ve gerçekten olacağı bir ülke olacağımıza inanıyorum.
ama bunun için, bu belki CHP’ye sürpriz gibi gelecektir ama, bir seçim olması ve ülkeye yeni bir yönetim gelmesi gerekiyor.
3 Ekim 2024 - Erdoğan’ın İsrail açıklaması ve Armageddon
2 Ekim 2024 - Hafta başında bir ara sanki AKP iktidardan gitmiş gibi hissettim
1 Ekim 2024 - Erşan Kuneri ve pornografi hatıralarım
30 Eylül 2024 - Arzunun belirsiz nesnesi: Brigitte Bardot
29 Eylül 2024 - Eleştirmen Clement Greenberg… Hegel, Kant ve sanat