Bugün geleceğimizi kurtaracakları söylenen Z kuşağının anne ve babaları henüz cenin halinde bile değilken 1963 yılında yönetmenliğini Stanley Kramer’ın yaptığı ve Spencer Tracy, Milton Berle, Sid Ceasar ve Buddy Hackett’in rol aldığı ‘’It’s a Mad Mad Mad Mad World’’ adlı film dünya piyasasına çıktı.
Türkiye’de bizlerin hakkında pek çok şey duyduğumuz bu filmi gömek için en azından üç-dört yıl beklememiz lazımdı.
o zamanlar durum öyleydi. Buna rağmen bizler bugün olduğundan daha mutluyduk.
Bugün olduğu gibi Las Vegas’ta bir filmin prömiyeri olduğunda sadece bunu canlı görebilmek için kont Drakula gibi az uyuyup sabaha kadar sadece bunun için çalışan Ertuğrul Özkök’ün kaleminden bu filmin eleştirisini ertesi gün okumamız mümkün değildi o günlerde.
hatırladığım kadarıyla Ertuğrul Özkök o tarihlerde Paris’te serserilik yapıyordu ama yine de bu filmi Türkiye ortamında izleyip hakkında yazmak isteseydi o zaman bunu 1968 yılında filan yapması gerekecek, ama o zaman da bu onun Paris’ teki 1968 olaylarını kaçırması anlamına gelecekti. bu ise bence sadece bir filmi Türkiye’de izleyebilmek için verilecek bir taviz olamazdı.
***
neyse daha fazla yan konulara girmeye gerek yok, ben esas konuma geleyim Bakın o filmin adında Mad kelimesi dört defa yazılmış. bunun nedeni filmde anlatılan dünyanın gerçekten çılgın olmasıydı, hatta tımarhane gibi olan bir dünyadan bahsedildiğini bile söyleyebiliriz.
***
bugün o film Washington DC’nin durumu hakkında bir dokümanter olarak çekilseydi filmin adına en azında bir beşinci Mad eklemek gerekecekti.
çünkü Trump sayesinde işlerin çığrından çıkmış halde olduğu Washington’dan son gelen dedikodulara göre’’It’s a mad mad mad mad mad world’’ adını hak ederdi bu dokümanter.
***
Laura Loomer adlı bir kadın var. belki inanmayacaksınız bu da olamaz diyeceksiniz ama Laura, Trump’dan bile daha fazla aklını kaçırmış durumda. Kendisi siyasi aktivist, sosyal medya influencer’ı olarak tanımlanıyor.
Ayrıca kavramın orijinal sahibi olan Trump’dan bile daha fazla MAGA’cı.
Şimdi bu çılgın kadın kendine yeni bir misyon bulmuş durumda. Zaten kalitesizlikten dökülür durumda olan Amerikan devlet yönetimi içinde yeterince MAGA’cı olmayan ve Trump’a yeterince sadık olmayan isimleri tek tek tespit edip bunları Trump’a ihbar ediyor ve işlerinden atılmalarını sağlıyor. Kadının diğer tımarhanelik deli Elon Musk’ın medyası X’de ilan ettiğine göre NSA’nın (National Security Agency) başı ve abd siber komutanlığı komutanı general Hugh ile yardımcısı Wendy Noble ‘’Trump’a sadık olmadıkları için’ onun ihbarı üzerine işlerinden alınmış.
***
CIA başkanın bile özel izinle girebildiği NSA’nın başının bu şekilde görevden alınabilmiş olması ABD’nin şu andaki durumu hakkında size ne diyor bilemem, ama bana göre zaten çürümüş durumda olan ABD yönetimi kendisini bence tümden sıfırlamaya doğru gidiyor.
***
Bizlerin Türkiye’de ABD’deki bu çılgın ortama bakıp uzaktan izleyerek gülecek halimiz maalesef yok. çünkü bu işin ucu bile yine bir şekilde bize dokunmuş halde. Zaten Washington’da olup da ucu bize dokunmayan tek bir şey olabilse hatırım kalacak zaten.
Trump’ın beyaz Saray’a anti terör başkanı olarak atadığı bir faşist var, sadece ismi bile faşisti çağrıştırıyor. Sebastian Gorka bir faşist olmanın yanı sıra aynı zamanda bir Erdoğan düşmanı.
bu Sebastian Gorka Laura Loomer’ı tespit etmiş ve kadını istediği gibi manipüle edebileceğini görmüş. Sebastian yönetim içinde sevmediği istemediği insanları Laura’ya söylüyor ve bunları Trump’a yeterince sadık değil diye işten attırıyor.
Yani islamofobik, PYD dostu, Erdoğan düşmanı faşist Gorka yönetim içinde kendisine göre bir temizlik harekatına girişmiş.
Gorka bu yönetime bile kendisine benzeyen insanları doldurup onu daha daha faşistleştirecek.
onu Trump’ın bir tür Himler’i olarak nitelendirmek mümkün.
Gorka aynı zamanda anti terör başkanı olarak PYD ile ilişkileri de koordineyle görevli olduğundan bu olanların Türkiye açısından ne anlama geleceğini varın siz düşünün.