AB’den Rusya’ya tahıl hamlesi: Gümrük vergilerini artıracak
İyi yemek pişirmeme rağmen asla bir restaurant açıp işletme hayalim olmadı, olamaz. Sebebi ise menüye koyduğum bir yemeğin aynısını bir daha yapamayacağım için işi hemen batırabilme ihtimalinin olması.
Yirmili-otuzlu yaşlar, iş hayatına yeni düşmüşüz, iş-güç gözümüz başka bir şey görmüyor, evimiz işimiz. Bıraksalar ofise ranza atıp akşamları işte uyuyup yolda vakit kaybetmeyeceğiz.
Evlilik hatta çocuk olunca da akış çok değişmiyor. Akşam eve geç gelmeler, geç gelsen dahi uzun telefon konuşmaları, her gün talep edilen ve her gün format değiştiren raporlar, iş yaptırmayan ve gece ağırlamalı bitmeyen ziyaretler.
Yeni işler, yeni projeler, arka arkaya terfiler, aman tanrım dünyayı kurtarmak için görevlendirilmişiz. İlk işyerim Merter’deki fabrikaya karşı dere kenarındaki üç katlı binamız her zaman arı kovanı gibi. Sonra da pek değişmedi, hep aynı kaldı.
Yıllar geçip otuzlu yılların ortalarına gelince, kendimize daha büyük amaçlar ve iş dışında kendimize vakit ayıracağımız hobi ve uğraşlar arıyoruz. Yoksa ev- iş arasında yaşlanacağız/dık.
Benim ilk denemem cam üfleme kursu oldu. Çeşm-i bülbül vazo yapacağım diye tutturdum. Yeni pazarlama müdürü olmuşum, yeni tatlar ve inovasyon peşinde koşarken araya cam kursu sıkıştırdım. Riva’daki Cam Ocağı’na gidiliyor, atölyeye giriliyor ve üretime geçiliyor. Hem çok zor, hem de çok ciddi çalışma gerektiriyor. Üstelik sadece cam ocağının olduğu bir yerde çalışmak zorundasın. Tahmin edebileceğiniz gibi yürümedi, hem de hiç. Birkaç parça ürettiğim camı hatıra olarak saklamak dışında.
Sonra bir ara yine kilim öğrenmeye merak sarmıştım, özel kilim dersleri aldım. Bu arada görevim genel müdürlük, işimi yaptığım ciddiyetle doğal boyama iplerimi alıyorum ve evde bile dokuyorum. İşlerin ve seyahatlerin yoğunluğundan bir süre sonra ona da ara vermek durumunda kaldım.
Ama her ikisi de hala sevdiğim ve takip ettiğim sanatlar, hatta kilim son dönemde yine radarımda.
Bizim sektörde en önemli başarı faktörlerinden biri de sürekli pazar ve müşteri gezmek, müşteriyi dinlemek ve pazarı, değişimi pazarda yani yerinde takip etmek. Pazar derken tekel bayi, bakkal, market, bar, birahane, meyhane gezmek rafları incelemek, sahipleri ile sohbet etmekten bahsediyorum.
Her türlü aylık, üç aylık, yıllık araştırma raporlarını satın alsak da, her kademe için her mevsim pazar ziyaretleri bitmeyen ritüelimizdi.
Ofiste iki-üç gün kalınca mutlaka birimiz ’hadi rut yapalım, bölgeyi, bayiyi ve ekibimizi ziyaret edelim’ deriz. Pazar ve müşteri gezerken benim en büyük keyiflerimden biri de gittiğimiz bölgeye ait özel yöresel lezzetleri keşfetmekti.
Sinop’ta kalkan balığı, Adana’da şırdan, Diyarbakır’da ciğer, Konya’da bamya çorbası ve etli ekmek, Antep’te kebaplar, İzmir’de kokoreç, enginar yemekleri ve yurtiçi, yurtdışı yüzlercesi.
Ben daha yola çıkmadan nerede yemek yiyeceğimizi planlamaya başlarım. Çoğu zaman mahalle arasında bir ciğerci veya sanayideki esnaf lokantası beni daha çok mutlu eder.
Sanırım 2000’lerin başı Moskova’dayız, Eylül gibi varmışız ve ilk kışımızı yaşıyoruz. Hava sıcaklığı -20’lerde ve açık havada yapacak hiçbir aktivite yok. Hafta sonları en büyük aktivitemiz üstü kapalı pazar yerleri keşfi oluyor. Yeni yeni açılan zincir marketlere inat Azerbaycan’dan yeşillikler, Özbekistan’dan domates ve meyveleriyle kalbimizi kazanıyorlar.
Daha önce yemek denemelerim var, elim yatkın, daha da önemlisi elim hızlı. Malzeme varsa kafamda o malzemeden bir şey yaratıp aynı anda 2-3 çeşit yemeği hazırlayıp sofraya koyabiliyorum. Aradığım hobiyi dışarıda ararken evde mutfakta buluyorum.
Mutfak önemli, yemeğin, sohbetin, muhabbetin merkezi. Her evimde en önemli seçim kriterimiz geniş kalabalık oturabilecek ve içilebilecek mutfaklar oldu. Çok faydasını gördüm.
Bir saat önceden ‘size yemeğe geleceğiz’ diye mesaj atsanız ve dolapta malzemem varsa, o iş bende. Tabaklarınızda çorbadan salataya, patlıcanlı börekten humusa, zeytinyağlı börülceden tikka masalaya uzanan bir tadım menüsü ile karşılaşabilirsiniz.
Beni yemek pişirmeye en motive eden şey o yemeği kimler için pişirdiğim oluyor. Sevdiğim arkadaş, dost ve akrabalar için akıllarında kalacak sofralar kurmayı seviyorum. Özellikle de o sofralardaki uzun ve güzel sohbetleri.
O güne kadar farklı mutfaklar üzerine geliştirdiğim tadım yeteneğimi küçük denemelerle yemek hazırlama ve pişirme işine dönüştürmeye başlıyorum.
Zamanla mutfakta yemek yaparak geçirdiğim vaktin, iş-özel hayat dengemi kurarken bana çok iyi geldiğini deneyimliyorum. Sevdiğim arkadaşlarımı eve davet ederek sofralar kurmak, sohbetler etmek gurbette hepimize çok iyi geliyor.
Bu arada daha farklı mutfaklardan değişik yemekler pişirdikçe seçtiğim yemeklerin zorluğunu arttırıyorum. Gürcü, Rus, Meksika, Çin, Hint mutfağından yediğim güzel yemekleri pişirme merakına düşüyorum. Rusya’da başlayan bu yemek pişirme ve dostları yemeğe davet etme işi bugün de devam ediyor.
Ben eski pazarlamacı olduğum için yaratıcılık konusunda iyi olduğum düşünüldü. Oysa yaptığım hile kimsenin yapmadığı yemekleri yapma cesaretini göstermek.
İyi ve kaliteli malzemeyi bulunca gerisi sizin el ustalığınıza kalıyor. Özellikle iyi lokantalarda ya da yurtdışında yediğiniz yemekleri ilk defa evde yiyen arkadaşlarınız ve dostlarınız sizi gözlerinde biraz büyütüyorlar.
Özellikle sebze ve zeytinyağlı konusunda uzmanlaştım, sebebi ise asrın icadı düdüklü tencerede pişmesi. Yurtdışı seyahatlerde özellikle Almanya’ya gittiğimiz fuar gezilerinde herkes sipariş verilen parfüm, krem markalarının peşine düşerken ben WMF marka tencerelerimize lastik ve sibop arardım.
Sadece zeytinyağlı değil, et, börek, aklınıza ne gelirse bir yerde denedikten sonra aynısını mutfağa girip pişirebilirim. Girmediğim tek alan tatlı, o işi ustalarına bırakıyorum.
Yemek pişirme işinde lezzet olarak ustalaşırken bir yaptığım yemeğin aynısını bir daha yapamıyorum. Sebebi sadece o gün dolapta olan malzemelerle pişirme ve her seferinde reçeteme yeni bir şeyler ekleme merakım.
Kendi kendime reçeteler geliştirip soranlara veriyorum, yazılı olarak hiçbir yere yazmıyorum. Ama İngiliz ve Türk arkadaşlarım en çok mücverime bayılıyor. Pişirirken büyük kısmını önden tadıyorum.
En büyük sorunum şu; ben mutfaktan çıktıktan sonra arkamda bıraktığım karışıklığı birilerinin toplaması gerektiğini söylüyorlar. Bu konuda da kendimi geliştirmeye çalışıyorum.
Ama asla bir restaurant açıp işletme hayalim olmadı, olamaz. Sebebi ise menüye koyduğum bir yemeğin aynısını bir daha yapamayacağım için işi hemen batırabilirim.
Daha fazla yemekten bahsedip sizi acıktırmayayım.
Yaratıcılığınızı ve yeteneklerinizi keşfetmek için mutfağa girmeniz, güzel yemekler peşine düşmeniz ve sevdiklerinizle keyifli zamanlar geçirmeniz dileklerimle!
Afiyet olsun!
19 Aralık 2024 - Başla-ma-mak için ne çok sebebimiz var?
16 Aralık 2024 - Böyle geleceksen bana gelme 2025!
12 Aralık 2024 - Zorunda mıyım?
9 Aralık 2024 - İşimizi sizden mi öğreneceğiz gençler?
5 Aralık 2024 - Orta yaş bunalımı ve bitmeyen kariyer kaygımız
Tuğrul Ağırbaş Kimdir?
30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.
Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.
İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.
Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.
Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.
İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.
Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.
2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.
Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.