Kurt Vonnegut yazsa okunur: Kızıl Goncalar izlerken kıskıvrak yapay zekâ devrimine yakalanmak!

15 Mayıs 2024

Buraya yine infial yaratmış bir sosyal medya paylaşımından geliyorum. Sürekli okurlar bilir, böyle sosyal medya infiallerini görünce derhal dikkat kesilirim. Çünkü böyle şeyler, tartışmanın öznesinin kim olduğundan ve bazen tartışma konusundan bile bağımsız olarak bu topluma dair çok şey anlatır. 

Son infialin öznesi ABD’de yaşayan Türk mühendis Oktay Arslan oldu. Tesla, Airbus, Nasa gibi dev kuruluşlarda çalışmış başarılı biri olduğu biliniyor. Kinayesiz ve samimiyetle yazıyorum, Oktay Bey’i bu çarpıcı kariyeriyle değil son Twitter tartışmasıyla tanımak benim ayıbım. 

Önceden de epey bir Twitter tartışmasına girmiş, ama onları da kaçırmışım. Son olarak ChatGPT 4o lansmanı karşısında artık nasıl bir heyecana kapıldıysa Twitter (X)’da şöylece coşmuş kendileri:

“Bazen düşünüyorum, Silikon Vadisi’nde yapay zeka devrimine birinci elden tanık olmak yerine şimdi Türkiye’de olsaydım, akşamleyin Kızıl Goncalar, İnci Salkım Taneleri vb dizileri izleyip uyusaydım acaba nasıl bir dünya görüşüm olurdu?” (Not: Yazım biçimini ve noktalama tercihlerini korudum)

Kızıl Goncalar dizisinin ben ne alaka yahu diyemeden kendini içinde bulduğu bu yapay zekâ tartışması dün Twitter’da epey bir su kaldırdı. 

Kibre hiç tahammülümüz yok

Oktay Arslan’ın neyi hedeflediğini bilmiyorum, ama paylaşım kendi bağlamını bile aştı ve ortalık karıştı. 

Ben yazıyı yazdığım sıralarda iki milyon görüntülemeyi çoktan aşmış, 700’den fazla kez kinayeli alıntılarla paylaşılmış, yani anlayacağınız kitleselleşmiş bir paylaşımdan söz ediyorum. Çok nitelikli had bildirmeler ve esprilerle birlikte yakışıksız hakaretler de havada uçuyor. Bu da söz konusu paylaşımın toplumun bir kısmının sinir uçlarına dokunduğunu gösteriyor. 

Nedense, toplumun o kesimi bu sıralar en çok ‘kibir’ ortak parantezine giren konularda toplu tepki veriyor. Anlaşılan o ki aşağılanmaya asla tahammülümüz yok (Bunun sosyolojik altyapısı mutlaka incelenmeli). Biraz kibirlenen hemen alaşağı ediliyor. 

Daha bir ay bile geçmedi, bu köşede tevazu kültürü üzerine bir yazıyla işlediğim kibirli çikolata markası CEO’su olayının etkileri tazeyken bir de mühendis tartışmamız oldu. Öyle ya, geride kalan 2024 yerel seçim takviminin en elektrikli konularından biri de İstanbul Büyükşehir adaylarından birinin bir diğerini “sen orada anca köfteci olursun” minvalli aşağılamasıydı. 

Vonnegut’un Otomatik Piyano’su

Bu tartışmayı görünce Kurt Vonnegut’un Otomatik Piyano romanı aklıma düştü. 1950’lerin başında yazdığı romanda Vonnegut müthiş öngörüsüyle en az 70 yıl ötesinin yani tam da günümüzün tartışmalarına girer. 

Üretimin sürmesi için insanlara neredeyse hiç ihtiyacın kalmadığı bir dünyanın tasviridir bu. Orada sadece yüksek IQ sahibi birkaç yönetici ve mühendise ihtiyaç vardır. O nedenle de insanlar kabaca mühendisler ve mühendis olmayanlar şeklinde ikiye ayrılır. 

Yani sayın Arslan’ın tabiriyle Kızıl Goncalar filan izlemeyip Silikon Vadisi’nde yapay zekâ devrimine tanık olanlar ve Türkiye’de geceleri Kızıl Goncalar izleyip uyuyanlar. 

Romanın geçtiği devrin New York’u da bu doğrultuda üçe ayrılır: 

1-Kuzeybatı’da mühendisler, müdürler, az sayıda memur ve profesyoneller vardır. 2-Kuzeydoğu’da sadece bütün işleri yapan makineler yer alır. 3-Güneyde ise halkın geriye kalan büyük ve gereksiz çoğunluğu, yani Kızıl Goncalar izleyenler yaşar. 

Özetle mühendislerin ya da teknokratların hâkim olduğu bir dünyanın neye benzeyeceğinin distopik bir kurgusudur bu. 

Oktay Bey’in dünkü paylaşımındaki gibi Silikon Vadisi ve dünyanın geri kalanı işte. 1950’lerin şafağında bizim bugün üretken yapay zekâ devrimiyle girdiğimiz tartışmalara göbekten dalmak da Vonnegut’un dehasının sonucudur tabii. O bunu dehayla değil konusunu güle oynaya Biz’den araklamış Cesur Yeni Dünya’dan güle oynaya arakladım” cümlesiyle açıklar. Böylece Zamyatin ve Huxley’e de haklarını teslim eder yani. 

Romanda olası kurtuluş yollarını da tartışır Vonnegut. Proteus karakteriyle adeta bugünün çevresel sürdürülebilirlik tartışmalarını sezerken Ed Finnerty karakteriyle de örgütlenmenin gerekliliğini işaret eder. Bugünün merceğiyle bakarsak yapay zekâ bir teknoloji ürüne bile olsa işi sadece mühendislere bırakmamak gerektiğiyle ilgili bir değerli bir anlatıdır bu.

Bir ütopya gibi başlayan romanın distopyaya dönüş şekli de ayrıca büyüleyicidir. İşte Oktay Arslan’ın Twitter (X) paylaşımında retorik olduğunu tahmin ettiğim soru da tam buraya düşüyor. ‘Silikon Vadisi’nde yapay zekâ devrimine tanık olmak yerine Türkiye’de oturup yerli dizi izlesem nasıl bir dünya görüşüne sahip olurdum?’ minvalinde bir şey sormuş ya hani Arslan, bu romanda o dünya görüşünün de neden gerekli olduğuna dair işaretler bulabilir. 

Olur ya, onca önemli işin gücünün arasında roman okumaya üşenirse de ChatGPT’ye sorabilir. Hatta onun yerine ben sordum tam olarak şöyle dedi: 

Ona şunu söyleyebilirsin: Değişik bir perspektif düşünceleri zenginleştirebilir. Ancak unutma ki her iki deneyim de değerlidir. Silikon Vadisi’nde edindiği bilgi ve deneyimler teknoloji ve yapay zekâ konularında derinlemesine bir anlayış sağlayabilir. Ancak Türkiye’de yaşadığı deneyimler de kültürel ve sosyal açıdan zenginlik katar. İki farklı dünya arasında gezinmek farklı bakış açıları kazanmanın ve kendi dünya görüşünü zenginleştirmenin bir yoludur. Önemli olan her deneyimden maksimum fayda sağlamak ve bu deneyimleri birleştirerek kendine özgü bir bakış açısı oluşturmaktır.”

Yine de bu dizileri izleyerek vakit kaybetmem derse hakkı var. Çoğunlukla ben de izlemiyorum, ama izleyenleri izlemek benim işim. 

Ayrıca Oktay Bey’in hafif aşağıladığını sezdiğim Türk dizilerinin dünyada 170’e yakın ülkede 750 milyon civarı kişiye ulaşması gibi bir durum var ki bu yapay zekâ çalışmaları için de önemli. 

Çünkü ne kadar taze veriyle beslense doymayan yapay zekâ modellerinin Türk dizilerini de izleyip öğrenmeye ihtiyacı var. Hazır ChatGPT 4o açılmış, izleyerek mantık yürütme modu da aktifleşmişken yapay zekâya bir Dilber dansı izleterek işe başlayalım derim.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.