Şako Bosphorus; izleyince güleriz ama açılsa koşa koşa gideriz, öyle bir mekân!

27 Mart 2024

Yıllar önce Ankara’da siyaset ve gazeteci eşrafının iyi bildiği küçük ve mütevazı bir balık restoranınızdayız. Aç İstanbullular olarak meze seçeneklerini görünce kendimizden geçiyoruz. Şundan da olsun, ondan da olsun, gelmişken bunu da deneyelim bari derken seçimi iyice abartıyoruz. 

Nihayetinde iki kişiyiz. Mekânın işletmecisi seçimlerimizi dinledikten sonra sakin bir ses tonuyla “Bakın bir sürü şey seçtiniz, bunların bir tanesi bile artarsa kafanızdan aşağı dökerim” deyiveriyor. Önce şaka mı yapıyor diye işletmecinin yüzüne bakıyoruz ama en ufak tebessüm yok. Üslubu tuhaf olsa da, hakkı var. Mecburen seçtiklerimizin birkaçını eliyoruz. 

“Böyle bir üsluba ve muameleye karşı nasıl tartışmadınız ya da kalkıp gitmediniz” diye sorabilirsiniz. Cevabım şu olur; gitmeden önce bu tavra karşı uyarılmıştık çünkü: “İşletmeci biraz ters biriydi ama yemekler harikaydı. Kafası atarsa servis bile yapmayabilirdi. O yıllarda Deniz Baykal’ından bilmemne bakanına kadar herkes orada bunu bilerek yiyordu.” Bu bir deneyimdi nihayetinde. Biz sadece iyi bir yemek yemiyor, deneyim de satın alıyorduk.  

Şako Bosphorus ve deneyim saplantımız

Exxen platformunda yayınlanan Gibi dizisinin geçen cuma yayına giren yeni bölümü Şako Bosphorus’u kahkahalar içinde izlerken yukarıdaki deneyimim de hafızamın bir yerlerinden zıplayıp masaya geldi haliyle. 

Kaldı ki, benim Ankara’da bir balık restoranında iyi bir yemek yiyeceğim diye hazır ola geçtiğim zamanlar böyle deneyim mekanlarının da yaygın olmadığı zamanlardı. Gibi dizisi yazarları Feyyaz Yiğit ve Aziz Kedi, Şako Bosphorus bölümünde bugünün beyaz yakalı milletinin bu deneyim saplantısını pembeleşene kadar kavurup hicvetmiş. 

Bölümle ilgili heyecan kaçırıcı detaylar vermek istemiyorum ama örneğin canlı kanun taksimi yapılan restoran tuvaletinin çok yakında bir yerlerde açılacağını tahmin ediyorum. Gibi’nin bu bölümünün yine bu köşede geçen ay yazdığım “Normal esnaf kalmadı” diye isyan etmek normal mi?” başlıklı yazının üstüne gelmesi güzel bir sürpriz oldu. Okuyan varsa hatırlar, orada da Harry Potter konseptli mekândan girmiş, tuvaletinde klozet yerine kral tahtı olan restorandan çıkmıştım. O yazıda günümüzde mekanların sosyal medyaya fotoğraf vermek için tasarlanmasından bahsetmiştim. Oysa konunun bir de deneyim satma kısmı var. Gibi dizisi de işte bu kısmını yakalayarak müthiş bir mizah malzemesine çevirmiş. 

Gibi’nin başarı formülü ne? 

Aslında bu örnekten giderek Gibi’nin neden çok başarılı bir dizi olduğu sorusunu da cevaplayabiliriz sırası gelmişken. Gibi de her iyi komedi dizisi gibi insanı kendine güldürüyor. Sadece başkalarının başına gelen veya gelecek olanlara değil bizim de başımıza gelen şeylere gülüyoruz. 

Feyyaz Yiğit ve Aziz Kedi katıldıkları programda dizinin formülünü “küçük olayların büyük ve epik yaşanması” olarak tanımlamıştı. Hatta Feyyaz Yiğit “Epik karakter + küçük olay + epik cevap” diye denkleme de dökmüştü. Bunun üzerine kendilerine izleyiciden pek çok bölüm ve konu önerisi geldiğini de hatırlatmışlardı. 

Neredeyse tüm izleyicilerine “bu dizinin bir bölümünü de ben yazabilirim” duygusunu vermesi yazarlarının ve ekibinin profesyonel hayat gözlemcisi olmasından ileri geliyor bana kalırsa. Çünkü o küçük olaylar hepimizin başına geliyor, belki epik cevabımız olmuyor ya da yaşanırken epik cevabımızın farkında olmuyoruz. Altının kurgu maharetiyle çizilmesi de Gibi gibi harika bir sonuç veriyor.

Biliyoruz ki, eğer Şako Bosphorus bölümünü izlemeden önce böyle bir deneyim mekânı açılsa (bu kadar abartılı olmazdı belki ama) gidip görmek isterdik. Güldük, eğlendik evet ama birbirimizi yemeyelim şimdi, biz de gidebilirdik. Bu başkalarının haline gülmek değil yani. Belki benzerlerine, bencileyin daha önce gidenler de oldu. Bu yüzden de büyük gülüyoruz işte. 

‘İlk kez balık kokoreç yiyeceğim boru mu’ hevesiyle “bitiremezsen başından aşağı dökerim bak” diyen işletmeciyi çekmişim ayrıca, tabii güleceğim. Garsonlara servis yapan Feyyaz’la ya da patronuyla dans eden İlkkan’la birlikte en çok kendime gülüyorum orada.  Herkeste diziye bir bölüm yazabileceği yanılsaması yaratan da bu işte. Daha önce bir komedi işi yazmış olmanın deneyimiyle de ilave edebilirim ki hiç öyle kolay iş değil oysa. 

Konuyla ilgili bilimsel çalışmalar ne diyor?

Gelelim olayın bilimsel tarafına. Şimdi böyle gülüyor olsak da neden böyle bir deneyim mekanına giderdik? Bununla ilgili bilimsel çalışmalar mevcut. Van Boven, L. ve Gilovich, T. (2003)’nin bir deneyi “Deneyim mi yoksa sahip olmak mı?” sorusuna cevap aramış ve deneyimlerin insanları maddi şeylerden daha fazla mutlu ettiğine dair bulgular elde etmişti. 

Van Boven ve Glovich’in bu çalışmasından 10 yıl sonra yapılan başka bir literatür taraması ve makaleyse şöyle sonuçlar vermiş: “(1) Deneyimsel satın almalar sosyal ilişkileri maddesel şeylerden daha kolay ve etkili şekilde geliştirir; (2) Deneyimsel satın almalar kişinin kimliğinin daha büyük bir bölümünü oluşturur; ve (3) Deneyimsel satın alımlar maddi satın alımlara göre daha çok kendi şartlarına göre değerlendirilir ve daha az sosyal karşılaştırmaya neden olur.”

Sahip olduğun şey misin yaptığın şey mi? 

Şimdi deneyimsel satın alma deyince aklımıza sadece Şako Bosphorus gibi abartılı mekânlar gelmesin. 

Bir gezi paketi satın almak ya da sizi yeni bir deneyime sürükleyecek dalış kıyafeti almak da yerine göre bir deneyimsel satın alma olabilir. O nedenle günümüzde ürünler ve hizmetler olası bir deneyimle birlikte paketleniyor. 

Daha önceki yazıda bunun büyük ölçüde sosyal medyada paylaşım yapma motivasyonuyla ilgili olduğunu söylemiştik ama fikri takibini yapıp bu perspektifi biraz genişletmek gerekiyor. 

Tüketim kültürüyle ilgili anlatılar genelde “sahip olduğun şeyler günün birinde sana sahip olur” gibi büyük cümlelerle eleştirilir. 

Buraya bir de parantez açalım, tüketim çağının yeni mottosu “sen sahip olduğun değil yaptığın şeysin” şeklinde dönüştü. İyi bir deneyim yaşamak gerçekten paha biçilemez bir şey elbette. Ancak sırf deneyim yaşayacağım diye yola çıkınca da komik bir yere varabiliyor insan. 

Etraflıca düşünürsek, başımızdan geçen her şey deneyim zaten. Hadi deneyim yaşayalım diye yola çıktığındaysa nereye varacağını bilemezsin. Şu ‘kokoreççiyi geç, sağa dön, 100 metre ilerle, Şako Bosphorus ilk sağ köşede. 

Hayırlı deneyimler dileriz. 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.