Trabzonspor Nenad Bjelica’yı açıkladı
Geçtiğimiz pazar günü İngiliz çalıştırıcı Graham Potter’la yollarını ayıran Chelsea’de menajer pozisyonu için yeni adaylar var.
Avrupa futbolunda kendini geliştiren, elit seviyeye gelen veya o potansiyeli taşıyan her boşta teknik direktör için Premier Lig’in kapıları sonuna kadar açıktır.
Bazı takımların kulüp genetiğine/misyonuna uygun hoca arayışında olduğu gerçeği yadsınamaz. Bu açıdan özellikle Manchester City’nin bilhassa son 15 senede tamamen başarı odaklı ve cömert yaklaşımına uyan ismin Guardiola olduğu tartışılmaz. Futbolun her şeyden önce bir tutku olarak görüldüğü, başarıya hasretin artık yaşam biçimi haline geldiği Liverpool’da ise Jürgen Klopp’un isminin 7.5 sene önce başa yazılması kaçınılmazdı. Zira Klopp -önce Mainz ardından Dortmund’da- iki düşüşteki yapıyı küllerinden doğurmuştu.
Arsenal içinse son dönemde Arsene Wenger’in yarattığı öze dönüş hikayesini baştan yazan bir Mikel Arteta var. Arteta, başta yaptığımız elit seviyede teknik direktör olma veya o potansiyeli taşıma hususunu Guardiola’ya asistanlık yaptığı süreçte kamuoyuna kanıtlamıştı. Üstüne üstlük bahsettiğimiz ikinci husus olan kulübün genetiğine uygun ve hakim olma kavramlarını da beş sezon forma giydiği Arsenal için sonuna kadar karşılıyordu.
Londra’nın mavi yakası içinse bu ismin kim olacağı tartışma konusu. Adayların sayısında dün itibarıyla net bir artış yaşanırken hangi adayın tam manasıyla sürece uygun olduğunu anlamak için biraz beyin fırtınası yapmak gerek. Çünkü Chelsea’nin 2004-2022 yılları arasındaki bakış açısını ve yönetiliş tarzını dikkate aldığımızda, yapılan yatırımın karşılığını kısa vadede alması istenen bir menajere gitme refleksi anlaşılabilirdi.
Evet yeni yönetimle beraber harcama konusunda geri adım atılmadı. Hatta iki transfer döneminde yapılan 550 milyon Euro’dan fazla yatırım eskisinden de göz alıcı göründü. Ancak bu yatırımın ne tip oyunculara yapıldığına dikkat çekmek gerek.
Chelsea’nin yaptığı harcamaların büyük kısmı kariyerinde kendisini ispatlamak üzere olan, süper yıldız potansiyeline sahip genç oyunculara yönelikti. Enzo Fernandez, Mykhaylo Mudryk, Wesley Fofana, Marc Cucurella gibi isimleri bu politikaya örnek olarak gösterebiliriz. Bu oyuncuların yaşları 21 ile 24 arasında değişiyor. Bir futbolcunun kariyerinin zirve dönemini 27 ile 32 yaşları arasında geçirdiğini düşünürsek bu yaşlar son derece küçük.
Liverpool, Manchester City gibi takımların süper yıldız ve taşıyıcı oyuncularına bakacak olursak bu oyuncuların yaşlarının daha büyük olduğunu görebiliriz. İlk 11’in değişmez isimlerinin ve taşıyıcı kolonların yaş ortalamasının düşük olduğu Chelsea’de teknik direktör kim olursa olsun direkt başarı elde etmek genç bir kadroya sahip olunduğundan ötürü pek mümkün olmayabilir.
Örnek vermek gerekirse Carlo Ancelotti, Zinedine Zidane gibi kısa vadede bir kulübü başarıya taşıyabilecek hocalardan ziyade uzun vadede üzerine plan kurulabilecek bir menajerin takımın başına getirilmesi daha yapıcı. Elbette genç bir kadroyla şampiyonluk yarışında var olabilen Arteta örneği sunduğum teze antitez olarak öne atılabilir. Ancak Arteta’nın 3.5 senedir takımının başında olduğu gerçeği atlanmamalı.
Aslına bakılırsa Chelsea, sezon başında yönetimle çeşitli hususlarda problem yaşayan Thomas Tuchel’le yollarını ayırarak Brighton’ın gelecek vadeden 47 yaşındaki menajeri Graham Potter’la anlaşmıştı. Potter, geçmişte yaptıklarıyla istikrarsız Chelsea’yi kısa vadede raya oturtmayı vadetmiş olsa da bunu başaramadı.
Üstüne devre arasında yapılan astronomik bedelli transferler sonrası menajerin üzerindeki baskı arttı. Söz konusu süreçte Potter takımdan verim alamadı ve yönetim de Potter’a sabır göstermedi. Şimdilerde Chelsea’nin adı çok daha genç ve bir iki sene öncesine bakıldığında çok daha potansiyelli görünen bir teknik adamla anılıyor: Julian Nagelsmann.
Nagelsmann, RB Leipzig gibi bir proje takımında yıldızını parlattı. Leipzig’deki beklentilerle, Leipzig’deki oyuncuların bulunduğu seviyeyle kıyaslandığında elbette Bayern Münih onun için ayrı bir sınavdı. Gelinen noktaya baktığımızda Nagelsmann, Bayern sınavından geçemedi ve 35 yaşındaki Alman’la yollar ayrıldı.
Bu noktada kritik hususlardan bir tanesi, az önce de üstüne basarak belirttiğim gibi Chelsea’nin içinde bulunduğu yapılanmaya nasıl bir sıfat addedeceği. Eğer uzun vadede başarı hedefi varsa, Nagelsmann’ın bu kadroyla beraber büyümesi fikri akla yatıyor. Ancak kısa vadede bir şeylerin çözüme kavuşması gerekiyorsa aslında Chelsea için ismi çıkan iki aday da boşa düşüyor diyebiliriz.
Premier Lig elit menajerler ve oyuncular için son yılların gözde yeri. Ancak buraya gelip direkt olarak uyum sağlamak herkes için o kadar kolay değil. Zira Unai Emery gibi şu günlerde Aston Villa’da fark yaratan bir hoca bile Arsenal deneyiminde uyum sorunları nedeniyle sıkıntı yaşamış ve 15 ay sonunda takımdan gönderilmişti.
Chelsea için adaylardan biri her ne kadar Barcelona ve İspanya Milli Takımı’nda yaptıklarıyla adından fazlaca söz ettirmiş olsa da Premier Lig’de hiçbir tecrübesi bulunmayan Luis Enrique. Enrique milli takımda Premier Lig’de oynamış oyuncularla zaman geçirdi fakat bu, ligin dinamiklerini anlamak açısında yeterli değil. Sonuç olarak Enrique’nin de zamana ihtiyacı olacak. Fabrizio Romano’nun haberine göre 53 yaşındaki çalıştırıcı Chelsea ile görüşmek için temsilcileriyle beraber Londra’da.
Teknik olarak bakarsak Luis Enrique’nin Premier Lig’e uyumlu olacağını düşünmüyorum. En azından ilk aşamada uyum sağlamakta son derece zorluk çekecektir. Chelsea, şayet Enrique yoluna giderse Nagelsmann’a bir sabretmesi gerekirken Enrique’ye iki kat sabretmek durumunda kalacak. Çünkü Enrique’nin futbol şemasının Premier Lig’de daha önce karşılığını olan bir futbol şeması olduğunu söylemek zor. İspanyol, hem Barcelona hem de İspanya Milli Takımı’yla başarıya ulaşırken benzer kodları sahaya yansıtmıştı.
Enrique’nin çıktığı Barcelona okulundan gelmesi açısından bu argümana karşı Pep Guardiola’yı örnek olarak verirseniz bunun da antitezi mevcut. Zira Pep, Premier Lig’e gelmeden önce kariyerine Bayern Münih gibi bir tecrübe eklemişti. Dolayısıyla Pep’in taktik tahtasındaki çeşitlilik, Luis Enrique’nin sürekli uyguladığı ‘tiki taka’ ezberinden biraz daha farklı şekillendi ve ‘tiki taka’ üzerinde zenginleşti. Sonuç olarak bu tercih, Chelsea için daha fazla sabır gerektirmesiyle beraber Enrique’nin uyum sağlaması ve kat etmesi gereken mesafe bakımından eser miktarda risk de barındırıyor.
Son iddia talkSport tarafından ortaya atıldı. Buna göre Chelsea, son olarak Everton’da görev yapan ve orada da istediğini bulamayan eski efsanesi Frank Lampard’la yeniden anlaşabilir.
Bana göre tamamen yanlış olacağını düşündüğüm bu hamlenin yapılma ihtimali son derece düşük. Nagelsmann ve Enrique’yle yapılan pazarlıkların sonuçsuz kalması ve yaz ayına kadar Chelsea’nin beklemek istemesi ihtimali bu anlaşmayı mümkün kılar diye düşünüyorum. Öyle ki haberde de en fazla bu sezon sonuna kadar bu anlaşmanın olabileceği belirtiliyor.
Fakat bana kalırsa son derece hızlı ilerleyen ve gelişim açısından her günün değerli olduğu günümüz futbolunda bu hamle, Chelsea için ileri adım niteliği taşımayacaktır.
Chelsea’nin menajeri kısa bir süre içinde belli olacak. Şu kesin ki gelecek teknik direktör kim olursa olsun uğrunda Potter’a ayrılan zamandan çok daha uzun bir zaman ayrılması gerekecek.