Sporda perşembe: Fenerbahçe’nin yeni otobüsü yola çıktı
Yelkenleri suya düşmüş bu iki takım Fenerbahçe ve Trabzonspor'un hayal kırıklığının başkentine yola çıkmasını bekliyorsunuz. Fıstık gibi bir maç sunuyorlar, şaşırıp kalıyorsunuz. Zannedersiniz puan tablosuna bakmayan bir Bundesliga karşılaşması. Sanırım ezeli rekabet denen şey tam da bu.
Sezon başındasınız… Fikstüre baktığınızda ne derdiniz bugün için? Bir önceki şampiyonla, şampiyonluğa hasret ezeli rakibi oynuyor. Siyasi takvime göre seçimlerin hemen yanı başında. Ortalık toz duman olur, tansiyon zirve yapar, ligin kuyruğu oralarda bir yerde kopar. Yetmez, futbol dışında da ne varsa sahaya yansır. Öyle olmadı. Ne seçim öyle bir etki yaptı ne de bu maçın taraflarının tutunacak bir dalı var. Yanlış zaman yanlış maç…
Tarih hiçbir zaman beklediğiniz yerden sormuyor işte. Şişede durduğu gibi durmuyor futbol. Yelkenleri suya düşmüş bu iki takımın, tası tarağı toplayıp hayal kırıklığının başkentine yola çıkmasını bekliyorsunuz; fıstık gibi bir maç sunuyorlar, şaşırıp kalıyorsunuz. Zannedersiniz, puan tablosuna bakmayan bir Bundesliga karşılaşması. Sanırım ezeli rekabet denen şey tam da bu.
Ama dengesiz başladı maç. Ritmi de temposu da yerindeydi fakat fazlasıyla tek taraflıydı. Ev sahibinin her zamanki coşkulu, önde basan başlangıcı değildi bunun nedeni. Konuk ekibin anlaması zor çekingen taktiği işin dengesini bozdu. Beşli defanstan oluşan bir dizilişle sahaya çıkan ve topu, oyunu, ritmi her şeyi rakibine bırakan Trabzonspor’un bir tek ani çıkışlara bel bağlaması çok akılcı değildi. Maçın kalıbı o kadar tek taraflı hale geldi ki Bordo-Mavililer iki pası bir arada göremez oldu. Bu taktik fiyasko ikinci yarıda Trezeguet’nin oyuna girmesi ve az zamanda çok büyük işler başarabilmesiyle teyit edildi. Fenerbahçe’ye sezonun ilk derbi galibiyetini hediye eden işte bu basiretsiz başlangıçtı.
Gelelim ev sahibine. Fenerbahçe’nin erken gol bulması haber değeri taşımıyor. Sarı-Lacivertliler bunu ligde en çok yapan takım zaten. İlk yarının son 15 dakikasında ardı ardına, hem de kontradan verdikleri pozisyonlar da değil. Golü yemeden devreyi bitirmeleri haber. Daha da önemlisi, ikinci devrenin başındaki rakip baskısı karşısında pozisyon vermemeleri haber. En büyük haber de ikinci ve hatta üçüncü golün gelmesi. Bunu sadece iki maçta daha yapabilseler bugün hâlâ şampiyonluktan bahsediyor olabilirlerdi. Batshuayi sakatlanmasa, Arao bu devamlılığı her maçta gösterse vesaire vesaire…
İki adet genç paranteziyle bitirelim. İrfan Can kalede hakikaten iyiydi dün. Hatalarını temizlediği için değil sadece. Kaledeki duruşu da etkiliydi. Türkiye’de yetişen yeni bir kaleci daha. Son yıllarda bu yeteneklerden bol bol üretiyoruz. Ama asıl sorun, rakip kalede sezon başında 10 milyonlar ettiği söylenen mevkidaşında da görüldüğü gibi devamlılık. Altay’la girecekleri rekabetten büyük bir yıldız çıkmasının temel koşulu bu. Tek maçla yıldız olunmuyor.
Bir de Arda Güler değinisi. Büyük futbolcuların en önemli büyüsü budur. Maçtan bağımsız izlersiniz onları. Toplu ya da topsuz oyundaki zekâ gösterilerine odaklanırsınız. Misal, art arda gelen kornerlerde nokta atış vuruşları. Misal, gole giden asist öncesi o Cruyff dönüşü. Bunlara şahit olmak gerçekten insana iyi geliyor. Dün tribünlerde beklenenden çok seyirci olmasının temel nedeni de o bence. En çok onu izlemeye geliyor herkes. Haklılar da. Sonuçta o, bu beklentiyi asla boşa çıkartmıyor. Hem ne olacağı belli olmaz, ne kadar tatsalar yeridir. Gider mider, izleyebildiğiniz kadarıyla kalırsınız maazallah.