İngilizler ‘Kuru Otlar Üstüne’yi övmeye doyamıyor: Zengin ve sürükleyici bir Türk destanı
Merve Dizdar'ın hikayesi İzmir'de işçi bir çocuğu olarak başladı. Sonrası kendini bulma ve var etme mücadelesi. Kolay olmadı Cannes'daki başarıya ulaşması. Hayatının her aşamasında zorlukların üstesinden gelmek için emek harcadı. O emek karşılıksız kalmadı. Onu uluslararası bir oyunca yaptı.
Oyuncu Merve Dizdar, dün akşam ‘Kuru Otlar Üstüne’ filmiyle Cannes’da aldığı En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’yle, Türkiye’nin sinema tarihine, Cannes, Berlin, Venedik üçlüsünden ilk ödül alan kadın oyuncu olarak geçti. Gerçek bu ve tarih de bu gerçeği yazıp duracak. Bekliyor muydu bu ödülü? Ödül açıklandığı zamanki yüzünün ifadesinden anladığımız kadarıyla beklemiyordu. Ama belli ki bir umudu vardı. Umutlanması da doğaldı çünkü kimi tahmin listelerinde adı geçiyordu. Ve bu umut ona bir konuşma metni yazdırmıştı.
Konuşmasında Türkiye’de kadın olmanın zorluklarına değindi bir de mücadeleci bir ruh olmanın dayanılmaz zorluğuna. Ama hayatı boyunca zoru tercih edenlerden olduğu için belki de büyük bir gururla ödülünü sahiplendi sahnede. Çünkü 37 yaşında gelen bu büyük başarının arkasında zorlu bir hayat mücadelesi vardı.
Dizdar’ın hikayesi, 12 Eylül karanlığını üzerinden henüz atamamış bir Türkiye atmosferinde, 1986’da İzmir’de bir işçi ailesinde başladı. Malum işçi ailelerinde çalışmadan, emek harcamadan bir şeye ulaşmanın imkansız olduğu öğretilir çocuklara. Dizdar da bu öğretiyle büyüdü. Bunun için başarı demek onun için emek vermekti, alınteri dökmekti.
Tiyatro ile annesinin yönlendirmesiyle tanıştı Dizdar. Oyun oynamayı, hayal kurmayı seven bir çocuk olan Dizdar’ı annesi tiyatro kursuna götürünce, sahneye çıkınca Dizdar kendini en iyi ifade ettiği yeri bulmuştu. İşçi ailesinden geldiği için belki bulduğuyla yetiniyor, parasızlığın üstesinden böyle geliyordu ama hayatta ne istediğini de biliyordu. Oyuncu olacaktı. Hem de iyi bir oyuncu. Bunun da yolunun eğitimle olacağını, disiplin istediğini, çalışmak gerektiğini biliyordu.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü’ne gitmesi, sonrasında Kadir Has Üniversitesi’nde ileri oyunculuk programında yüksek lisans yapması bu yüzdendi. Lakin bir alanda eğitim almak yetmiyor memlekette mesleğinizi icra etmek için. Çok çalışmayı da gerektiriyor. Dizdar da öyle yaptı. Bir yandan tiyatro yapmak bir yandan da hayatını sürdürmek için çalıştı. Öyle ki kafelerde garsonluk bile yaptı.
Sahnelerde, bir okul olan Semaver Kumpanya’nın oyunlarında rol alarak göründü. Ama pek bilinmese de ilk çıkışını Ahmet Ümit’in romanından uyarlanan ‘Bir Ses Böler Geceyi’ filmiyle yaptı. Filmde dikkat çeken bir performans sergilemiş, kim bu oyuncu dedirtmişti. Sonra ‘Mandıra Filozofu’nda küçük bir rolü vardı ama oyunculuk oktavının genişliğine işaret eden bir roldü bu. Bir yandan da dizilerle kendini gösteriyordu ‘Kavak Yelleri’, ‘Geniş Aile’, ‘Bir Yastıkta’, ‘Doksanlar’, ‘Beş Kardeş’… TRT Çocuk’taki ‘Arkadaşım Bıdı’nın sunucularından biriydi.
Ama 2017’de ‘Yutmak’ oyunudur ona yıldızlığın kapılarını aralayan. Afife Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu seçildi. Bu ödül ile artık o bir ‘genç yetenekti.’ ‘Eltiler Savaşı’nda sinemada kitlelere ulaştığı dönemde, onu sahneden tanıyanlar için sürpriz bir şey yoktu. ‘Merve yine yapacağını yapmıştı’.
Ama Türkiye’nin Merve Dizdar’ı ‘Masumlar Apartmanı’ ile daha da çok tanıdığı da bir gerçek. Zorlu bir rolün üstesinden gelirken, herkesi de kendine hayran bırakıyordu. Sonradan öğrendik ki yıpratıcı bir rolmüş Gülben. Depresyona sürüklenmiş Merve Dizdar’ı: “Beş gün set vardı, her günü travma, her gün ağlıyordum. Ben her sabah perdelerimi açarak güne başlarım normalde. Çekimler sürerken fark ettim ki, perdeleri açmıyorum, karanlıkta oturuyorum. O derece etkiliyor beni rol. Kendimi ne kadar korusam da bir depresyona sürüklüyor. Buna rağmen Masumlar başıma gelmiş en güzel şeylerden biri.”
Lakin Dizdar tiyatro, sinema, dizilerde yani mesleğini icra ettiği her noktada rüştünü ispatlayıp yıldızını parlatsa da başka bir şeyin peşinde olduğu izlemini de veriyordu. Daha doğrusu oyuncu olarak o güne kadar elde ettiği başarılarla oluşan konfor alanının dışına çıkmak istiyordu. Bunun çok da anlaşılmadığı belliydi. Kendi gibi oldukça, yıldız oyuncu rolünü üzerine giymedikçe de eleştiriliyordu. Tabii verecek cevabı vardı: “Ün seni böyle yaptı diyorlar ama hayır, ün bana bir şey yapmadı. Yapamaz da, çünkü ün benim yol göstericim değil. Ben ünlü olmasaydım da mesleğimi yapardım. Ün mü yani insanları şımartan? En azından benim için bu geçerli değil. Ben tiyatrocuyum. Tiyatro disiplini aldım, ailemden de böyle eğitim aldım, böyle büyüdüm. Benim şımarmam çok zor. Beni parasızlık da etkilemez, ben parasızlık gördüm. O yüzden bana her şeyi desinler ama bunu demesinler. Ben işçi çocuğuyum, beni böyle yıldıramazlar!”
O yıldız ouncu elbisesini giymeyi reddedip Reha Erdem’in asistanlarından Selcen Ergun’un ilk filmi ‘Kar ve Ayı’da yolları kar yüzünden kapanan bir köye atanan hemşireyi oynadı. Sinemanın bir de bağımsız kanadında kendine meydan okuyordu. Ama iyi bir meydan okumaydı bu. Geçen yıl Antalya Film Festivali’nden aldığı En İyi Kadın Oyuncu ödülü de oyunculuk serüveninin yeni evresinin ilk başarısıydı.
Sonrası ise daha büyük oldu. Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kuru Otlar Üstünde’ filminde yine bir köye atanan öğretmeni, Nuray’ı oynuyordu. Mücadeleci bir kişilikti Nuray ve kendi davasında bedeller ödemek zorunda bile kalmıştı. Ve Nuray ona Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getirdi.
Şöyle rollerini yan yana koyunca Merve Dizdar’ın genel olarak mücadele eden kadınları oynadığı çok rahat görülür. Aslında Merve Dizdar onlardan farklı bir kişilik değil. Hani dişiyle tırnağıyla geldi buralara derler ya Dizdar da öyle. Bulduğu her platformda işini iyi yapmaya çalışan, her aşamada kendine yeni hedefler koyan, hedeflerine ulaşmak için de çok çalışan bir kişilik. Ve Cannes’dan gelen ödülün arkasında işte bu mücadele ve tabii ki yoğun emek var.
Ama burası Türkiye ‘başarı sevilmez’. Hasetle de karşılanır çoğu zaman. Ki öyle de oldu. Dizdar’ın yaptığı konuşma bahane edildi. Sebep de Fransa’da Türkiye gerçeklerini anlatmakmış. Bunu yapanlar töreni izlememiş anlaşılan. Çünkü izleselerdi Altın Palmiye alan ‘Anatomy of a Fall’ın Fransız yönetmeni Justine Triet’in, Fransız hükümetinin kültür politikalarını nasıl sert bir şekilde eleştirdiğini göreceklerdi.
Dizdar günün sonunda uluslararası alanda en prestijli ödülü alan ilk kadın oyuncumuz oldu. Cannes’da daha önce yine Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Uzak’ filmiyle rahmetli Mehmet Emin Toprak ve Muzaffer Özdemir En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü almıştı. Toprak Cannes öncesi vefat ettiği için, Özdemir de törende olamadığı için sahneye çıkamamıştı. Kısmet Dizdar’aymış. Çıktı konuşmasını yaptı.
Sonra verdiği söyleşide “Ülkeme böyle bir ödülle döndüğüm için gurur duyuyorum” dedi. Lakin bu gurur ve büyük başarı karşısında kimileri tarafından eleştirilse de bu Dizdar’ın hanesine yazmayacak. Çünkü böylesi bir büyük başarı karşısında bile yek vücut olamayan Türkiye’nin fotoğrafı bu. O fotoğraf da değişir elbet. O zaman onu eleştirenler de unutulur gider. Unutulmayacak olan ise Merve Dizdar’ın sinema tarihimize geçen başarısıdır.
20 Aralık 2024 - Ormanda yeni bir lider doğuyor, şımarık oğlan dersini alıyor!
13 Aralık 2024 - Yılın en iyilerinden ‘Hemme…’: Öfke ruhu kemirir!
6 Aralık 2024 - Babaların kızları için yaptığı yolculuk hiç biter mi!
5 Aralık 2024 - Keşanlı Ali 60 yaşında mikrofonlarımız Haldun Taner’de