‘Kuru Otlar Üstüne’, yönetmenlerden ve eleştirmenlerden tam not aldı
Eskiden çok yakın arkadaştı yönetmen Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan. 2006'dan beri konuşmuyorlar. Bu küslüğün sebebi olarak Ceylan'ın 'Üç Maymun'u Demirkubuz'un senaryosundan çektiği iddiası var. Ceylan bu iddiayı ilk kez yanıtlıyor.
Doğan Kitap'tan çıkan 'Kış Uykusu' kitabının Yapım Güncesi bölümünde Ceylan 17 yıllık suskunluğunu bozuyor. 26 Mart 2014 tarihli güncesinde "Üç Maymun'u Zeki Demirkubuz'dan çaldığım iddia edildi: Tabii ki yok böyle bir şey" diyor.
Yıl 2006… Antalya Film Festivali’nin ödül törenindeyiz. Nuri Bilge Ceylan ‘İklimler’, Zeki Demirkubuz ise ‘Kader’le festivale katılıyor. Törende birden Ceylan oturduğu koltukta fenalaşıp bayılıyor. Yardıma ilk koşanlardan biri Zeki Demirkubuz oluyor. İkisi de 90’larda kendine yeni bir rota çizen Türk sinemasının önemli yönetmenlerinden. Üstelik yakın arkadaşlar. Filmlerinde birbirlerine yardımcı olacak kadar hem de.
Fakat ne olduysa aralarına kara kedi girdi. Konuşmamaya başladılar. Küs oldukları da sonra ortaya çıktı. İmalar Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Üç Maymun’ filmini Zeki Demirkubuz’dan intihal ettiği yönündeydi. Aslında iki tarafta da bunun üzerine kamuoyu önünde pek konuşmadı. Sadece Zeki Demirkubuz bir söyleşisinde Nuri Bilge Ceylan ile 2006’dan beri konuşmadıklarını söyledi.
Ama 2008’de ‘Üç Maymun’un Cannes Film Festivali’nde gösterimi ve Ceylan’ın En İyi Film ödülü alması sonrasında intihal iddiaları daha çok konuşulur oldu. 2012’de Demirkubuz’un yönettiği ‘Yeraltı’ filmindeki o meşhur masa sahnesi bu küslüğe gönderme olarak algılandı.
Demirkubuz o dönem verdiği söyleşilerde “Bu sahne Nuri Bilge Ceylan’a gönderme mi” sorularına ‘Üç Maymun’u izlemediğini söyleyip bu sahnenin Ceylan’a gönderme olmadığını anlattı. Daha sonra Ceylan’ın ‘Ahlat Ağacı’nda Sinan (Doğu Demirkol) ile Süleyman’ın (Serkan Keskin) tartışma sahnesi de ‘Yeraltı’ndaki yemek sahnesine cevap olarak yorumlandı. Bu küslük ve arkasından gelen filmlerdeki bu atışma iddiaları nedeniyle ikili arasındaki durum yıllardır bir türlü aydınlanamadı.
Nuri Bilge Ceylan ise 17 yıl boyunca konuyla ilgili hiç konuşmadı. Ta ki Doğan Kitap’tan yeni çıkan, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazandığı ‘Kış Uykusu’ filminin kitabında yayınlanan günlüklerine kadar. Kitabın ‘Yapım Güncesi’ bölümünde Ceylan, bu konuya ilk defa açıklık getiriyor. 26 Mart 2014’te günceye yazdığı yazıda kendi cephesinden durumu anlatıyor:
“Bugün sosyal medyada yine, Zeki Demirkubuz’un ‘Yeraltı’ filminde yer alan imalardan ve göndermelerden hareketle, ‘Üç Maymun’ filmini Zeki’nin senaryosundan yola çıkarak, daha net bir ifadeyle söylersek ondan çalarak yaptığımı iddia eden bir tartışmayla karşılaştım. Her zamanki gibi yine canım sıkıldı…
Bugüne kadar bu konu hakkında hiç konuşmadım. Konuşmadım, çünkü hem genelde sessizliği her zaman daha inandırıcı bulmuşumdur hem de Ebru her zaman olduğu gibi bu olayda da konuşmamam yönünde telkin verdiği için susmayı tercih ettim. Ama öte yandan ‘Sükût ikrardan gelir’ diye de bir söz var bu kültürde. O nedenle belli bir duruma düştüğünde nasıl davranması gerektiğine gerçekten kolay karar veremiyor insan. Bu konuda bugüne dek bana, herhangi bir söyleşide veya başka bir sosyal ortamda da herhangi bir soru sorulmadığı için, herhangi bir açıklamada bulunmak durumunda da kalmadım. Sadece yakın arkadaşlarımla konuştuğum bir konu olarak kaldı ve hiçbir zaman toplumsallaşmadı. Şimdi burası bunun için doğru bir yer mi emin değilim ama yine de merak edenler için konuya kısa bir açıklama getirmek adına söylemek isterim: Tabii ki yok böyle bir şey.
“Aslında bunu Zeki de çok iyi biliyor ama nedense öyle bir şey varmış gibi bir izlenim yaratmayı da tercih ediyor. Yani açıkça söylemiyor, onun yerine icabında kolaylıkla inkâr edebileceği güvenli bir mesafeden yapıyor bunu. Bence çok ayıp ediyor. Bunca yıl arkadaşlık ettik, birbirimize ne yardımlar ettik sonuçta. Yarışma duygusunu anlarım ama hiç değilse sportmence yapılabilmesini beklerdim. Böyle bel altından vurarak değil.”
“Yıllar sonra yaptığı bir söyleşide ‘Üç Maymun’ filmini seyretmediğini de söylemiş üstelik. İnsan izlemediğini iddia ettiği bir film için nasıl böyle şeyler ima eder? Bilmiyorum. Belki de 2006 yılında (yani Üç Maymun’dan iki yıl önce) çok da önemli olmayan bazı şeyler yüzünden kendisine birden soğuk davranmaya ve ardından -biraz üzülerek de olsa- görüşmemeye başladığım için intikam alıyordur kendince. Filmine itinayla hesaplanmış detaylar yerleştirmek suretiyle çamur at izi kalsın şeklinde incelikli bir strateji yürütmüş. Piyasada yarattığı izlenime bakılacak olursa, isteğine ulaşmakta başarılı olmadığı da söylenemez. Evet, aşağılanan ben oldum belki burada sonuçta ama aşağılık olan kesinlikle ben değilim.”
Yapım Güncesi bölümünde önemli başka bilgiler de var. Gezi Olayları sırasında da Nuri Bilge Ceylan günlüğüne not düşmüş. Olayların başladığı 31 Mayıs 2013’te “Taksim Gezi Parkı’nda başlayan olaylar giderek büyüyor. Emek Sineması protestolarına karşı yetkililerin kayıtsız tavrı, daha öncesinde Beyoğlu’nda dışarıdaki masaların yasaklanması, içki yasağı, şu bu tepkileri iyice biriktirmiş görünüyor” yazmış.
1 Haziran 2013’te ise “Sabah binlerce insan Boğaz Köprüsü’nü yürüyerek geçti Gezi Parkı direnişine katılmak için. Artık durdurulamaz bir durum oluştu. Tayyip Erdoğan bir mucizeyi başardı ve çok farklı kesimlerden, meslek ve ideolojilerden birbirine hiç benzemeyen pek çok grubu, aynı tarafta kendisine karşı bir blokta birleştirmeyi başardı” diye not düşmüş.
Gezi Olayları ile ilgili son not ise 3 Haziran 2013 tarihli: “Olaylar devam ediyor. Ebru’yla Taksim’e çıkıyoruz geceleri. Gezi Parkı önünde beni tanıyan bir genç histerik bir şekilde üzerime gelip yakama yapıştı ve ‘Ne yapacağız Nuri Bey?’ diye bağırmaya başladı. ‘Ne yapacağız, bir yol gösterin.’ Beni fareli köyün kavalcısı falan sanıyor herhalde. Gece televizyonda CNN International’da olayları izlerken Taksim’den olayları aktaran Amerikalı muhabir tanıdık geldi. Baktım üst katımızda oturan, piyanosunda sürekli Chopin ezgileri çalan komşumuz Ivan. Ivan Watson. CNN International’a canlı yayın yapıyormuş meğer. Gerçi savaş muhabiri falan diye duymuştum sanki.”
30 Mart 2014’teki yerel seçimler de Nuri Bilge Ceylan’ın günlüklerinde kendine yer bulmuş. 15 Mart 2014’te seçimlerle ilgili öngörülerini yazmış: “Türkiye, tarihinde görülmemiş tuhaf günlerden geçiyor. 15 gün sonra yerel seçimler geliyor. Yakın çevrem iktidarın Ankara, İstanbul ve Beyoğlu’nu kaybedebileceğini söylüyor. Daha doğrusu umduklan şeyin başlarına geleceğini düşünmek istiyorlar sanki daha çok. Bana ise öyle gelmiyor nedense. Bunun müzmin kötümserliğimden kaynaklanan bir önsezi olduğunu sanmıyorum Bu kokuyu alıyorum sanki. Başka iktidarları silip süpürecek olaylar nedense bu iktidarı fazla sarsmıyor gibi görünüyor. Yolsuzluk operasyonları, radyo tiyatrosu kıvamında kayıtlar hiçbir şey fazla etkili olmuyor sanki. Zayıf insan güce karşı her zaman gizli bir hayranlık besliyor çünkü. Başbakan’ın ne olursa olsun kuyruğu dik tutan görüntüsü ve tavırları yığınları etkiliyor sanki.
Güncenin son sayfasında çok önemli bir bilgi paylaşıyor Nuri Bilge Ceylan. ‘Kış Uykusu’ndaki performansıyla Melisa Sözen Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu seçilecekmiş ama kural nedeniyle bu ödülü alamamış. 26 Mayıs 2014’te günlüğüne düştüğü not şu şekilde: “Cannes geçti. O sırada yazmaya değil düşünmeye bile zamanım olmadı desem yalan olmaz. O hengâmeden sonra şimdi dünya eskisinden de sessiz görünüyor. Önceden verilmiş bir masterclass sözüm olduğu için oradan İstanbuľ’a dönmedim. Rotterdam’a geldik Mehmet (Eryılmaz) ile. Uçakta Alin de (Taşçıyan) bizimleydi.
Bugün Cannes’daki basın sorumlumuz Vanessa’dan bir mail geldi. Bütün Cannes sürecinde, jüri üyelerinden birine çevirmenlik yaptığı için sürekli jüriyle birlikte olan bir arkadaşına rastladığını söylüyor. Arkadaşı ona bütün ödül tartışmaları sürecinde jürinin Altın Palmiye için en ufak bir kuşkusunun bile olmadığını ve hiçbir zaman bu ödül için başka bir filmin gündeme gelmediğini söylemiş. Ve aynıca jüri En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü Melisa Sözen’e vermek istemiş. Ancak ne yazık ki ilk üç ödülden (Altın Palmiye, Grand Prix veya En İyi Yönetmen) birini alan bir filme başka ödül verilemeyeceğini dayatan yeni kurallar gereğince bu mümkün olamamış. Üzüldüm Melisa adına. Evet, hatırlıyorum. Aynı şey, ben jüri olduğumda da söz konusu olmuştu. En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü Grand Prix kazanan filmin oyuncusu Taha Rahim’e vermek istemiştik ama bu kural yüzünden verememiştik. Saçma bir kural bana göre.”