Belirsizlikler içinde bir Süper Kupa!
Galatasaray hak edilmiş bir galibiyet aldı. Buna hiç şüphe yok. Artizan işi tasarlanmış gollerle yendiler. Ama Fenerbahçe sadece sahada kaybetmedi. Tribünde de, psikolojide de kaybetti. Travmatize oldu.
Önce Sezar’ın hakkını verelim. Bir kere güzel derbi oldu. Kasılmadan, sıkılmadan, tartışmadan. Ama asıl müstahak olanı konuşmak lazım: Galatasaray’ı. Maçı çok iyi planlamışlardı. Sadece o zeka ve yetenek dolu gollerle kazanmadılar, oyunu da çok akılcı kurguladılar.
Maçın başında topu kimse istemedi bir süre. İki taraf da hızla orta sahayı geçmenin peşindeydi. Aslında Fenerbahçe başta daha arzuluydu ama mahir gözükmüyordu. Bütün ataklarda Saint-Maximin’in devrede olması, Mourinho’nun bir taktik hamlesi değildi sanki. Okan Buruk onu kasten boş bıraktı bol bol. Hani basketbolda üçlük atamayanı riske edersin ya, onun gibi. Nitekim çalışkan, delici ama çok verimsizdi Fransız. Daha büyük zorluk ise orta sahadaydı Sarı-Lacivertliler için. Özellikle Fred ve İsmail’e uygulanan baskıyla kolay baş edemiyorlardı. O yüzden akamadılar bir türlü. Gerçi pozisyon buldular. Ama atamamalarını başka şeyle açıklamak gerek. Ona birazdan geliriz. Önce Okan Buruk’a bir bakalım.
Rakip orta sahanın bocalaması Okan Hoca’yı heveslendirdi birden. Baktı ki Fenerbahçe son kaybettikleri Fenerbahçe değil. Temaslı oyunla akışı bozmuyorlar. Presi bile ürkek yapıyorlar. O da hemen vitesi değiştirdi ve goller ardı arkasına geldi. Üstünden kolay geçilmeyecek gollerdi bunlar. Fazlasıyla zeka ve kabiliyet barındırıyordu. Hem gidiş yolu hem son vuruş açısından artizan işlerdi. Bir kez daha anladık: Bu oyunda yetenek hâlâ çok belirleyici. Devamı da beklenenden daha rahat geçti Cim Bom için. Hayıflanacakları tek şey 3 golün yetersizliği olabilir. Daha da atabilirdi eli ayağı kesilmiş ezeli rakiplerine.
Fenerbahçe neden yenildi sorusunun cevabı ise o kadar basit değil. Evet, rakip akıllıydı, iyi plan yapmıştı, çok güzel goller de attı. Ama iş bu kadarla kalmıyor. Başka bir kırılganlığı var takımın. Takımın da değil aslında, kulübün. 83. dakikada bile çok rahat bir gol bulabilir durumdaydılar. Skor 2-3 olsa hiç değilse bir umut ışıldardı. Ama kimse hiçbir şeye inanmıyordu ki olsun. Daha ilk golü yediklerinde önce tribün çöktü, sonra da futbolcular. Maç 0-2’yken bile oyuna dönebilecekleri o kadar çok an vardı ki, hiçbirini yapamadılar. Tek golle sanki şampiyonluk umutları bitmiş gibiydi. Bu psikolojik, hatta psikiyatrik olarak incelenmesi gereken bir sıkıntı. Taşıyamıyor Fenerbahçe. Gerginlikle baş edemiyor artık.
Gol yediklerinde yaşadıkları şoku tarif etmek kolay değil. Basbayağı paralize oldular. Devre biterken şöyle bir kesit var: Orta sahada iki oyuncu birbirinin topuna koşuyor, yakalanan frikik dağlara taşlara gidiyor, iki pas bir araya gelmiyor, hatta top toplayıcı bile hata yapıyor. Hepsinden önemlisi, daha ilk golden itibaren o hıncahınç dolu tribünler sessizliğe gömülüyor. Öyle birkaç dakikalık şoktan da bahsetmiyorum, devre bitene dek ne olduğunu anlamadı Sarı-Lacivertliler. Hiç yaşanmasın istedikleri bir 25 dakikaydı bu. Travmatize oldular adeta. Sonra da belki hiçbir anda kazanabileceklerini düşünmediler. Herkes ama herkes maçın gittiğine 30. dakika itibariyle emin oldu.
Defansta Davinson, ortada Mertens ve ileride Osimhen. Galatasaray adına çok kaliteli düz çizgisel bir hat bu. Tek başına bir sürü maç kazandıracak kadar. Nitekim en önemli derbiyi de kazandılar ve büyük bir moral avantaj yakalamış oldular. Daha konuşmak için erken. Yine de servis Cim Bom’a geçti ve ritim yakaladılar. Bu futbolda belki de en önemli şeydir.
Onlar için bir şey daha var önemli olan. Okan Buruk Fenerbahçe’yi altıncı kez yeniyor. Son maçlarda üçüncü kez 3 gol atarak hem de. Fenerbahçe’nin en son 2’den fazla gol attığı maçı hatırlamak zor. Bu ne demek? En önemli psikolojik avantajı kaybediyor Fenerbahçe. Galatasaray’ın ‘winner’ kimliği artık derbileri de kapsıyor.
NOT: Maç öncesi çalınan şarkılara takıldım ben. Örgütlü hakaretleri beslemekten neden bu kadar hoşlanıyor kulüpler? Basbayağı galiz küfürlerin besteleri inatla çalındı maç öncesi. Bunu engellemek kolay değil, kabul. Ama önünü neden açarsın ki? Hababam ya da Samanyolu mu temsil ediyor kulübü, yoksa Şinanay mı? Buna bir karar vermek gerek. Yenen iki golden sonra sus pusa dönen tribünler belki de biraz bundan tükendiler. Nefret kabardıkça, her şey susuyor, bastırılıyor. Gözü dönmüş muhteris tepki takıma olan sevgiyi de gölgeliyor artık.