Kısa vadede acı veren olaylar, uzun vadede bizi daha güçlü kılıyor. Çünkü insan, en çok zorlandığı anda kendisini keşfetmeye başlıyor. O anın içindeyken “Bu başıma neden geldi?” sorusu çok haklı bir serzeniş olsa da zamanla bu soru yerini “İyi ki böyle olmuş” cümlesine bırakabiliyor.
Haksızlığa uğradığımızı düşünür, hayatın adil olmadığına inanırız. Fakat zaman geçtikçe fark ederiz ki; o an bizim için kötü görünen şey, aslında olması gerekenmiş. Hayat, çoğu zaman bize nedenini anlayamadığımız olaylar yaşatır. Bir sınavdan kalırız, çok istediğimiz bir işi alamayız, sevdiğimiz biri hayatımızdan birdenbire çıkıp gider. O an yaşadığımız hayal kırıklığı, acı ve hatta öfke; bize dünyanın sonu gelmiş gibi hissettirir. “Neden ben?” “Neden hep ben” diye sorarız. Haksızlığa uğradığımızı düşünür, hayatın adil olmadığına inanırız. Fakat zaman geçtikçe fark ederiz ki; o an bizim için kötü görünen şey, aslında olması gerekenmiş.
Herkesin hayatında bu duruma örnek olabilecek olaylar vardır. Hadi gelin size kendimden iki örnek vereyim.
Geçtiğimiz sene iki farklı iş teklifiyle karşılaştım. Biri heyecan verici idi ama ben istemedim, ikincisi çok içime sinmedi ama yine de ciddi ciddi değerlendirdim. Sonuçta o ya da bu nedenle ikisi de olmadı. O dönem bunu biraz şanssızlık gibi görmüştüm. Fakat bugün geriye dönüp baktığımda, her iki işin de benim için ne kadar sıkıntılı olabileceğini görebiliyorum. Bugün, bana teklif sunan o iki kurumun patronları büyük sıkıntılarla boğuşuyor. Birinin tüm şirketlerine kayyum atandı, diğeri ise ciddi farklı sorunlarla mücadele ediyor. Evet, bana önerilen pozisyonlar hâlâ duruyor, kurumlar ve markalar devam ediyor. Ama o sorunların bir parçası olmadığım için bugün çok huzurluyum ve şükrediyor durumdayım. O an anlam veremediğim “olmama” hali, aslında büyük bir korunma biçimiymiş.
Kısa vadede acı veren olaylar, uzun vadede bizi daha güçlü kılıyor. Çünkü insan, en çok zorlandığı anda kendisini keşfetmeye başlıyor. O anın içindeyken “Bu başıma neden geldi?” sorusu çok haklı bir serzeniş olsa da zamanla bu soru yerini “İyi ki böyle olmuş” cümlesine bırakabiliyor. İşte bu değişim, olgunlaşmanın ve yaşama dair gerçek bir farkındalığın göstergesi bana göre.
Bazı kapıların kapanması, başka kapıların açılması için gereklidir. Ama biz, genellikle kapanan kapının arkasında öylece durur, açılmayan bir kilidi zorlamaya devam ederiz. Halbuki bazen, bırakmak, zorlamamak ve yönümüzü çevirmek gerekir. O da ancak biraz zaman, biraz sabır ve biraz da teslimiyetle mümkün olur.
Hayat, düz bir çizgi değil, belirsizlikler, zorluklar, inişler ve çıkışlarla dolu. Ve çoğu zaman kontrolümüz dışında. Ama onlara, olanlara nasıl tepki vereceğimiz bizim elimizde. Yaşanan her şeyin bir nedeni olduğunu bilmek, yaşadığımız zorluklara anlam katmakla kalmaz, aynı zamanda umut da verir.
Sonuç olarak; o anda bize anlamsız, acı ve haksızlık gibi gelen olayların, zamanla hayrımıza döndüğünü görmek; yaşamın bize sunduğu en büyük paradokslardan biri olsa gerek. Çünkü insan ancak zamanla, geçmişine anlam yükleyebilir. Yaşarken kontrol edemediğimiz olaylar, bir süre sonra adeta bir yapbozun parçaları gibi yerine oturur. Ve o zaman anlarız: Hayat, sadece bizim planlarımızdan ibaret değildir.
Belki de asıl mesele, hayatın mutlak anlamını bulmak değil; yaşadıklarımızın içinde saklı olan küçük anlamları fark edebilmektir. Acılar, hayal kırıklıkları ve kayıplar… Bunların hepsi, bizi daha derin bir anlayışa ve daha güçlü bir benliğe götürür. Ve zamanla görürüz ki, büyümek çoğu zaman konforun değil, sarsılmanın içinden çıkar.
Filozofların da söylediği gibi: “Gerçek bilgi, kendini bilmekle başlar.” Kendimizi en çok tanıdığımız anlar, genellikle zorlandığımız zamanlardır. Başımıza gelen her olayın içindeki öğreticiliği görmek; yaşamı sadece “olduğu gibi” değil, “olması gerektiği gibi” de kabul edebilme erdemini kazandırır.
Belki de hayatın bize fısıldadığı şey şudur:
Her şeyin bir zamanı, her yaşananın bir nedeni ve her gecikmenin içinde saklı bir hayır vardır. Olan her şey, olması gerektiği için oluyordur. Ve biz, yaşadıklarımızı anlamlandırabildiğimiz ölçüde özgürleşiriz.
2 Aralık 2025 - 12 yıllık dostluk…
18 Kasım 2025 - Akran zorbalığı: Güç, empati ve insan olmanın sınavı
11 Kasım 2025 - Atatürk: İnsan Olmanın Sessiz Görkemi
4 Kasım 2025 - Toplumsal roller yeniden yazılıyor…
28 Ekim 2025 - Atatürk bize ne bıraktı, biz ne hale getirdik?
Feza Turunçoğlu Kimdir?
Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.