‘Tekelleşme’ davası: ABD Google’a bazı uygulamalarını sattırabilir
Ankara'da tutuklu yargılandığı davada savunma yapan suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan’a mahkeme başkanı 15 Temmuz'da çekilen fotoğraftaki uzun namlulu silahları sordu. Kaplan ise “Burada söyleyemem. Size özel söylerim” dedi.
15 Temmuz darbe girişimi sırasında TRT Genel Müdürlüğü önünde silahlı görüntüsüyle gündeme gelen ve 12 Eylül 2023’te suç örgütü lideri olduğu suçlamasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan davasının ikinci duruşmasına Sincan Cezaevi içindeki duruşma salonunda devam edildi. 28’i tutuklu 61 sanığın yargılandığı davada savunma yapan ‘Ayhan’ kod adlı Bora Kaplan suçlamaları kabul etmedi, “7-8 aydır atılan iftiralar karşısında şaşkınlık içindeyim” dedi.
Ayhan Bora Kaplan savunmasında gözaltına alındığında emniyette kendisinden Süleyman Soylu ile ilgili bilgi alınmaya çalışıldığını iddia etti:
“Girdik ters kelepçeli halde. Odalarda kamera yok, bizi secdeye yatırıp üç saat beklettiler. Sen misin Bora Kaplan deyip gelen giden tekme attı. Bizi nezarethaneye indirdiler. Orada kamera var. Tutanağa baktım. ‘Direndi’ yazıyordu. Okumak istedim. Kamera olduğu için polisler bir şey diyemedi. Ben o tutanağı imzalamadım. Orada yaşanmayan şeyler yazılmıştı. Sonrasında iki gün boyunca bürokratlarla, emniyetçilerle, Süleyman Soylu ile ilgili bilgi ver dediler. Ben hiçbir duruma şahit olmadığım için bir şey diyemedim. İkinci günün sonunda 7-8 sayfalık kağıt getirdiler. Onu da imzalamadım. Zorladılar ‘sana üç cinayet yazmazsam adam değilim’ dedi. İfade veremeyecek haldeydim. Uyutmuyorlardı çünkü.”
15 Temmuz darbe girişimi sırasında dönemin Çalışma Bakanı Süleyman Soylu kuzeni olan Sadık Soylu’nun telefonundan Ayhan Bora Kaplan’ı arayarak TRT önüne davet etmişti. Kaplan da bunun üzerine silahlı adamlarıyla TRT Genel Müdürlüğü önüne gelmişti. Bu tarihten sonra Kaplan hakkındaki soruşturmaların Emniyet ve Adliye’de kapatıldığı iddia edilmişti.
Mahkemedeki sorgu sırasında Ayhan Bora Kaplan’ın 15 Temmuz darbe girişimi sırasında TRT Genel Müdürlüğü önünde silahlı adamlarıyla çektirdiği fotoğraf da gündeme geldi. Kaplan şunları anlattı:
“15 Temmuz olduğunda Cumhurbaşkanımız tüm vatandaşlarımızı sokağa davet etti. Evde namaz kıldım. Kızımı öptüm, kundaktaydı. Sonra babamı çağırdım. Gelsin başında dursun ailemin diye. Herkesi topladım sokağa davet ettim. Ardından TRT’ye gittim. Baktım tanıdık tanımadık fotoğraf çekiniyor. Bana da gel dediler, ben de çocuklarıma anı olsun, o kareye girdim. Keşke girmeseydim. Sonra ben lanetlendim. Sonra muhalifler ve sözde gazeteciler hakkımda ‘Soylu’nun gizli adamı, Cumhurbaşkanın gizli ordusu’ gibi şeyler söylediler. En büyük hatam o kareye girmekti.”
Mahkeme Başkanı 15 Temmuz fotoğrafındaki uzun namlulu silahları nereden bulduğunu sordu. Kaplan “Benim devlet birimlerini suçlamamı bekliyorlar. (Nereden buldunuz o zaman o uzun namlulu silahları?) Efendim benim bu soruya burada cevap verme ihtimalim yok. Ben burada cevap veremem. Özel olarak size birebir söyleyebilirim. Ama şu an herkesin içinde burada söyleyemem. Çünkü burada dün konuştuklarım an be an internete düşüyormuş. Böyle bir şey olabilir mi? Bence buna bir yasak kararı almanız gerekir. Şimdi bu silahla ilgili cevap versem internete düşmeyecek mi? Ben böyle bir ifade nasıl verebilir mi? Böyle bir şey olamaz ki” yanıtını verdi.
Kaplan, Süleyman Soylu döneminde de Ankara Emniyet Müdürlüğünün kendisine baskı yaptığını savunarak şu iddialarda bulundu:
“O dönemde bu yeni gelen ekip yoktu. O zaman Süleyman Soylu’nun ekibi vardı. 15 Temmuz olduktan sonra FETÖ’cüler, muhalif gazeteciler sürekli beni Süleyman Soylu ile birlikte anmaya başladı. Ben de tanımam etmem adamı. Bunların ekibi de göreve gelir gelmez biz Bora Kaplan’a saldıralım, bizim bakanla irtibatı olmamış olsun. Öyle lanse edelim.”
Dönemin Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz’ın talimatıyla kendisine o dönem baskı yapıldığını iddia eden Kaplan Ankara Adliyesi önünde yapılan uygulama sırasında sivil polislerin kendisini durdurduğunu ve yere yatırarak ters kelepçe taktığını savundu. Onur adlı komiserin kendisini ayağa kaldırarak “Servet Müdür’ün kesin talimatı var, Bora ikinci talimata kadar evden çıkmayacak” dediğini iddia eden Kaplan şunları anlattı:
“Abi ne demek, böyle bir saçmalık olabilir mi Allah aşkına dedim. Ya ben ticaret yapıyorum, evim var, barkım var. İş yapmasam nasıl olacak? Böyle saçmalık olur mu dedim. Abi konuş dedim. O da ben sana diyorum, yapmazsan yapma, kendin bilirsin dedi. Ben eve gittim, onları aradığım bir numara vardı. Aradım o numarayı, baş komiser ile konuştum. Ya beni tutuklayın ya da sizi şikayet edeceğim dedim. Ben böyle deyince müdür beyle konuşacağım dedi. Müdür bey ile konuşmuş, ‘diyorlar ki evden çıktığında gittiği yerleri bize haber verecek, konum atacak.’ Evden çıkınca gittiğim yerlerin bilgisini mesaj attım, konum attım.”
Kaplan yine Servet Yılmaz’ın talimatıyla dağıttığı yardımların engellendiğini ve Ankara dışına çıkmasının istenmesi üzerine iki ay İzmir’de kalmak zorunda kaldığını savundu.
İddianamede “kaçarken yakalandığı”nın söylendiğini anımsatan Kaplan savunmasında şunları anlattı:
“Kaçacak adam tarifeli uçakla kaçmaya çalışır mı? Her yerde kaçarken yakalandığım yazılmış. Ben kendi şahsi aracımla yola çıktım. Ben aracımla havalimanına girişte yavaşladım. Bir şeylerin ters gittiğini anladım. Araçtan ellerim havada bir şekilde indim. Polisler beni direkt yere yatırdı. Nefes alamadığımı söyledim. Polis ‘dur ben sana daha neler yapacağım’ dedi. Ayakkabımdan 50 bin euro çıkmış. Sözde ben yurtdışına gidecektim. Ondan dolayı valizimdeydi. Ayakkabımda değil. Sırf şov yapmak için makineli silahlarla görüntü aldılar. Baştan sona yargısız infaz. Bizi adli tıpa götürdüler, içeri girdiğimizde doktor ‘bir şeyin var mı?’ dedi. Benim yüzümden kolumdan kan akıyordu.”
Kaplan daha sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğünü belirtti.
Gözaltına süresinin son günü 8-10 saat ifade verdiğini kaydeden Kaplan “Yemek ve su vermediler. Bana 40-50 kişilik liste verip ‘tanıdıklarını say’ dediler. Tanıdığım insanları sayınca da ‘örgüt müsün?’ dediler. Tamamıyla baskı altında ifade verdim. Avukat, okuyalım öyle imzalayalım dedi. Polisler acele ettirdi. Ben de lanet olsun imzalayıp çıkalım dedim. Sonrasında cezaevinde okudum saçma sapan şeyler yazılmış” dedi. Kaplan adliyeye getirildiğinde polislerin 15 kişinin tutuklanacağını söylediğini savundu.
İş yaşamını da anlatan Ayhan Bora Kaplan 2006’da Cebeci’de kuruyemişçilik ve Kızılay’da telefonculuk işine girdiğini anlattı. Daha sonra işlettiği barlar iş yapmaya başlayınca polislerin “müthiş baskısının” başladığını savunan Kaplan şöyle konuştu:
“Her akşam gelip kimlikleri topluyorlar. Bu baskılar sürekli devam etti. Burnumdan getirdiler. Ben bu işlerden sıkıldığımı devretmek istediğimi duyurdum. Ersoy Yahya almak istediğini söyledi. Ben de tamam dedim. Anlaştık. 2017 Kasım ayında Albüm barı devrettim. Bir süre Tren bar devam etti. Ben de olaylardan canım sıkılınca dükkanlara gitmemeye başladım. 2018 Ocak ayı gibi de Tren barı Yaşar Kaküllü’ye devrettim. Dükkanları devredince de oto alım satım işlerine girdim.”
2019 başında İncek’te düğün salonu açtığını ifade eden Kaplan “İşlerimiz güzeldi. Aynı polisler bu sefer bu mekanıma geldi. Ben bu işlerle olamayacağını anladım. 2019-2020 yılı gibi Alper Tansu’ya mekânı 3,5 milyon liraya devrettim. Sonrasında GİMAT’ta toptan gıda işine girdim. Yurtdışında arkadaşlarım da vardı. İhracat yapmak istedim. Yurtdışına gidip gelmeye başladım. Bu işi yaparken de dilim olmadığı için İngilizce dersi almaya başladım. İşlerimi ilerlettim. Eğer gözaltına alınmasaydım yurtdışında mekan açacaktım. Ben hayatım boyunca kendimi saklamadım, gizlemedim. Telefon numaramı 8-9 yıldır kullanıyorum. Ben hayatımı kamuoyunda yaşayan şeffaf bir insanım. İddianamede adı geçen hiç kimseyle suç işlemedim” dedi.
Duruşma diğer sanıkların savunmasıyla devam etti.
İddianamede Ayhan Bora Kaplan ve diğer örgüt yöneticisi sanıklar Fethi Koyuncu, Mutlu Ayaş, Yusuf İzzet Savaş, Kanber Keskin ve Serdar Sertçelik hakkında ‘Suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurmak ve yönetmek’, ‘Kasten öldürme’, ‘Nitelikli kasten öldürme’, ‘Kasten yaralama’, ‘Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’, ‘Nitelikli yağma’, ‘Eziyet’, ‘Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme’, ‘Suç üstlenme’ ve ‘Suçluyu kayırma’ suçlarından biri ağırlaştırılmış ikişer kez müebbet ve 169 yıl altışar aya kadar hapis cezası istendi. Diğer 55 sanık için de çeşitli sürelerde hapis cezası talep edildi.
Kaplan soruşturmasıyla ilgili detaylı haberi aşağıdaki haberden okuyabilirsiniz.