McLaren pit stop rekoruyla F1 tarihine geçti
Formula 1'de güvenlik önlemleri kanla yazıldı. Bu sporun günümüzde güvenilir hale gelmesinde Ayrton Senna'nın ölümünün ve doktor Sid Watkins'in projelerinin payı büyük.
Gary Hartstein ve Profesör Sid Watkins paylaştıkları sağlık aracına yaslanmış, doğru kelimeleri bulmaya çalışarak konuşuyorlardı…
İkili 1994 Belçika Grand Prix’inin başlamasını bekliyordu. Spa-Francorchamps önceki yıldan farklıydı biraz. Eau Rouge’a virajı yavaşlatmak için bir şikan eklenmişti. Ayrıca grid sezon başıyla aynı değildi; genç David Coulthard artık Williams’ta Damon Hill’in ortağıydı. Arkadaşlar arasındaki atmosferde de ciddi değişiklikler vardı.
Belçika yarışından dört ay önce, Formula 1’in ilk tam zamanlı doktoru, nörocerrah ve spor tıbbi delegesi Watkins Imola’da peş peşe ölen iki sürücüyü kurtarmaya çalışmıştı. İlki Roland Ratzenberger’di. İkincisi ise sporun süper starı ve Watkins’in aile dostu Ayrton Senna. Hartstein nazikçe, Watkins’e nasılsın diye sordu. İngiliz’in cevabı onu şaşırttı; “Sid bana Ayrton’un ruhunun bedeninden ayrıldığını hissettiği anın hikayesini anlattı” diyecekti daha sonra Hartstein…
“Derinden bağlı olduğu birini canlandırmaya çalışıyor. Çocuğunu canlandırmaya çalışmak gibi. Bu benim için çok güçlü bir içtenlik anıydı. Bu adam benimle kişisel bir şey paylaştı ve ardından kollarını sıvayıp işe başladı.”
Watkins 1978’de F1’e geldiğinde çok sık ölüm vakaları oluyor, hemen her yıl yarışlarda en az bir sürücü ölüyordu. Watkins’in çalışmaların amacı bu ölümleri azaltmaktı. Onu o zamanlar Brabham takımının sahibi ve Formula 1 Üreticiler Birliği (FOCA)’nin başkanı olan Bernie Ecclestone işe aldı. Ecclestone daha önce yakın arkadaşı Jochen Rindt’in kaskını ölümcül bir kazanın ardından pistlere taşıdığı kişiydi. Kendini tanıttı ve pistlerdeki tıbbi güvenlik eksikliklerini açıkladı. Watkins de macera tutkunu bir otomobil meraklısı olarak bu zorluğu üstlenmeyi kabul etti.
Tekerlekli taşıtlar Watkins’in hayatının erken dönemlerinden itibaren vazgeçilmez bir parçasıydı. 1928’de Liverpool’da doğmuştu, babası Wally Watkins Bootle’da bisikletçi dükkanı işletiyordu. Ayrıca genç çocuğun babasıyla birlikte çalıştığı bir aile garajı da vardı. Benzin pompalıyor, araba ile oynuyor ve tamircilik yapıyordu. Liverpool Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bir süre geçirdikten sonra 1970’te Birleşik Krallık’a dönerek Londra Hastanesi’nde ilk nöroşirurji profesörü oldu Watkins. Bernie’yle tanıştıktan birkaç hafta sonra da F1 cerrahı olarak İsveç Grand Prix’ine katıldı ve bu işi hastanedeki mesleğinin bir parçası haline getirdi.
Anderstorp pistinde antrenman için helikopter sağlanmadığını öğrendi Watkins; çünkü o yıllarda antrenman seansları yarış kadar tehlikeli sayılmıyordu. Watkins F1’deki güvenlik düzenlemelerinin rastgele ve plansız yapısına alışacaktı bir süre sonra. Brands Hatch’teki Britanya Grand Prix’inde ise küçük, kötü donanımlı, iki ambulans personelinin içinde içki içtiği sorunlu bir sağlık merkezi gördü. Neyse ki İngiltere’de en azından bir tıbbi merkez vardı. Almanya’daki bir sonraki yarış olan Hockenheim’daki acil servisin personel tarafından çadırlarda kamp yaparken konakladığı tek katlı bir otobüsten dönüştürüldüğünü gördüğünde şok olmuşluğu da vardı…
Ölümü meslek hastalığı kabul eden, yaşam kayıplarının F1’in fıtratında olduğunu düşünen bir kültürün tezahürüydü bu. 1994’te Senna öldüğünde Williams’tan takım arkadaşı Damon Hill “Bu sporun içine girdiğimizde yaşam ucuzdu” diyordu; “Sürücüler risk almayı seven playboylar olarak görülüyordu. Ölümler gerçekten iyi vakit geçirmenin bir parçasıydı, gerçekten öyleydi…”
Watkins’ın yardımcısı olarak 1997’de tam zamanlı olarak işe başlayan ve 2005’te onun yerini alan Hartstein da aynı fikirdeydi. Bu duruma dur denmesi gerektiğini düşünen Watkins elini çabuk tuttu. Ecclestone’a pistler uygun donanımlı tıbbi merkezlerine kavuşmadan F1 yarışı düzenlememesi gerektiğini söyledi. Bir anestezi uzmanı istedi; pisti bilen, yetenekli, tanınmış bir yarış pilotu tarafından sürülen, radyo ile donatılmış hızlı bir araçta yarışı birlikte izleyeceklerdi. Ayrıca helikopterlerin her an, antrenmanlar, ısınma turları ve yarışlar için kullanılabilir durumda olması gerektiğini söyledi.
1978 İtalya Grand Prix’indeki büyük ilk tur kazasının ardından polis pistte hat oluşturup kimsenin geçmesine izin vermemişti. Oysa İsveçli sürücü Ronnie Peterson hattın öteki ucunda enkaza sıkışmış, ciddi bacak yaralanmalarıyla Lotus’unda mahsur vaziyetteydi. Onu kurtarmak ve tıbbi müdahalede bulunmak için o kadar gecikildi ki Peterson ertesi sabah bir emboli sonucu hayatını kaybetti. Bu tip tecrübeleri de zihninde bulunduran Watkins pistlerdeki kurtarma sistemini denetleme ve aktif olarak bu sistemin içinde yer alma sorumluluğunu da üstlendi.
Hartstein “Çünkü böyle bir şey daha önce hiç olmamıştı ve bunun önceden var olmadığına inanmak akıl almaz derecede zordu” diyor; “Şimdi çok alıştığımız bir sistemimiz var. Pist etrafında belirli bir yetkinlik seviyesiyle bir şekilde konuşlandırılmış doktorlar, ambulanslar, yönlendirme hastaneleri, bütün bu sistem… Bunun kültürü bile yoktu o zaman. Saçma tartışmalar vardı: ‘İnsanlar ölümü görmeye geliyor ve bu işin cazibesinin bir parçası, sürücüler bunu anlıyor ve buna rıza gösteriyor.’ İlk ve en zor mücadele bu zihniyeti değiştirmekti. İnatçı kültür ve muhafazakarlık işleri zorlaştıran en önemli etkendi.”
Kültür değiştirmek için karizma önemlidir. Ve Watkins bunu fazlasıyla taşıyordu. Sigaraya düşkündü – ateşe dayanıklı tulumlarında tütün saklamak için bir cep vardı – bir bardak şarap ve güzel bir hikaye, o paddock’ta tanıdık bir figürdü. “Formula 1 sirki onun uygulamasıydı” diyor Watkins’in oğlu Alistair; “Tamamen erişilebilirdi, herkes ona her şeyi sorabilirdi.”
F1’de çalıştığı süre boyunca Watkins birçok sürücüyle güçlü dostluk kurdu, ancak 1996 tarihli Life at the Limit adlı kitabında Senna ile “sıra dışı bir bağ” olarak tanımladığı bir ilişkisi vardı. 1993’te Senna’nın Sao Paulo dışındaki çiftliğinde kaldılar ve birlikte balık tuttular, Brezilyalı bir keresinde Watkins ailesine İskoçya sınırındaki Coldstream’de misafir olmuş, Londra’nın Docklands bölgesindeki dairelerinde Sid’i ziyaret etmişti. Watkins’in eşi Susan “O ailenin bir üyesi gibiydi, çocuklar onu çok seviyordu. Ben çikolatalar, kurabiyeler yapardım ve Ayrton buradayken kurabiye kavanozunun yarısı kaybolurdu. Öğle yemeği için bara giderdik ve insanlar hayran hayran ona bakardı. Doğu Londra’daki Çin restoranlarına giderdik. İnsanlar karşılarındaki kişinin Ayrton Senna olup olmadığının farkında olmazdı” diye anlatıyor…
İskoçya’da Watkins ailesiyleydi Senna ve Musselburgh’daki Loretto Okulu’na konuşmacı olarak davet edildi. Susan bu olayı şöyle aktarıyor:
“Çocuklarla konuşurken oldukça gergindi. Salonda tabii ki yoğun bir katılım vardı ve insanlar ayağa kalkıp ‘Bayım!’ diyecek oluyordu. Ayrton ‘Lütfen, lütfen beni böyle çağırmayın’ dedi. Kalabalıkla çok iyi başa çıktı. Ona arabalardaki sigara reklamları hakkında ne düşündüğünü sordular. Oldukça gergin olmasına rağmen gerçekten harika cevaplar verdi. Ve tabii ki çocuklar bunu çok sevdi. Sonrasında okul müdürünün evinde resepsiyon vardı, başpiskopos da oradaydı. O ve Senna birlikte dua ettiler.”
Senna, İskoçya’nın en büyük sürücülerinden biri olarak kabul edilen 1963 ve 1965 F1 dünya şampiyonu Jim Clark’a adanmış olan yakınlardaki bir müzeyi de ziyaret etti. Clark 1968’de Hockenheim’daki bir kazada hayatını kaybetmişti. Senna’nın müzedeyken kendisini çok rahatsız hissettiğini, orayı bir tür anıt mezar gibi düşündüğünü söylediğini anlatıyor Susan.
Watkins ve Senna arasındaki ilişkiyi tanımlaması istendiğinde ise şöyle diyor: “Bence baba-oğul gibiydi. Sid birçok çocuk, sürücü için öyleydi ama Ayrton ile özel bir ilişkisi vardı, çünkü çok nazik bir gençti. Hayatı kolay olmadı diye düşünmüyorum. Aralarındaki bağ bence Ayrton’un Sid’e tamamen güvenmesi ve ailemizle rahat hissetmesiyle ilgiliydi.”
Hartstein, Senna’nın “şefkat” ve “entelektüel merakının” onu Watkins’e ittiğini düşünüyor. 1992 Belçika Grand Prix’sinde sıralama turlarında Erik Comas yüksek hızda kaza geçirmiş ve bayılmıştı. Senna ise McLaren’ını tam gazla sürerken kazanın olduğu yerde durdu, arabasından çıktı, Comas’ın motorunu durdurdu ve tıbbi yardım gelene kadar ilk yardımı o yaptı. Daha sonra Watkins’e de sormuş zaten Senna: “Solunum yolunda ne oluyor? Kazadan sonra ilk yapmam gerekenler neler?”
Watkins’in Senna’ya karşı kişisel ve profesyonel bir sorumluluğu vardı ancak bu sorumluluğu Imola 1994’te onun hayatını kurtarmaya çalışana kadar hissetmemiş olabilir. Cumartesi günü, 30 Nisan’da Ratzenberger’in yaklaşık 320 km/s hızla yaptığı kazadan hemen sonra olay yerine 12 saniye içinde ulaşan doktor oydu. Avusturyalı sürücü pistteki tıbbi merkezin yoğun bakım ünitesine götürüldü ancak Watkins’in tüm müdahalelerine karşın durumun ümitsiz olduğu açıktı. Merkezin kapısında Senna belirdi. Kazanın olduğu yere zaten gitmiş ve görevlilerle konuşmuştu, ama daha çok bilgi istiyordu. Watkins onun sorularını yanıtlamak için dışarı çıktı. Ratzenberger’in durumunun ümitsiz olduğunu anladığında Watkins’in omuzuna yaslanıp ağladı Senna.
Brezilyalı’nın ne kadar yıkıldığını gören Watkins 34 yaşındaki Senna’yı yarıştan çekilip F1’e tamamen veda etmesi ve balık tutmaya gitmesi için ikna etmeye çalıştı: “Başka ne yapman gerekiyor? Üç kez dünya şampiyonu oldun, açıkçası en hızlı sürücü sensin. Bırak ve balık tutmaya gidelim.”
Uzun bir duraklamanın ardından cevap verdi Senna: “Sid bizim kontrol edemediğimiz şeyler var. Bırakamam, devam etmeliyim.”
Senna’nın Watkins’e son sözleri bunlar oldu…
Ertesi gün Williams’la yarışı önde götürüyordu Senna; Tamburello virajına 300 km/s hızlı girdiği esnada kontrolü kaybedip duvara girdi, süspansiyon kolunun çarpması sonucunda kaskı delindi. Watkins hızla kaza yerine götürüldü ve hemen Brezilyalıyı kurtarma çalışmalarına katıldı; Senna’nın kaskı çıkarıldı, Watkins ağzına bir hava yolu açma borusu soktu ve Brezilyalının göz kapaklarını kaldırdı. Watkins göz bebeklerinden Senna’nın beyninin ağır yara aldığını ve hayatta kalamayacağını görebiliyordu.
“Herkes bana duygumun ne olduğunu sordu” dedi Watkins sonra, Senna ile son konuşmasınıanlattı, “Duygum, bir gün önce ona yeterince baskı yapmadığımı düşünmek oldu. Bırakması için baskı yapmadığım için çok pişman oldum.”
Damon Hill ise “Ne yazık ki iğrenç gerçekle başa çıkmak zorundaydı. Bir doktorun başına gelebilecek en kötü şeylerden biri gerçekten yakın arkadaşınıza, sadece 12 saat önce çok derin konuşmalar yaptığınız birine bakmaktır. Tanıdığınız birinin hayatını kurtarmaya çalıştığınızda, yapabileceğiniz hiçbir şey olmadığını bildiğinizde… İşte bu çok zor olmalıydı” diyecekti.
Alistair babasının sık sık Ayrton hakkında konuştuğunu ve ölümünden son derece üzgün olduğunu, ancak daha sonra bir nevi cesaret maskesi taktığını söylüyor, “Hüzünlü bir şekilde anılarının canlandığını, bir şeyler hatırladığını görürdüm, ama duygularını kontrol ederdi. Yaşadıkları hayatının bir parçasıydı, ama beyin cerrahı olarak 30 yıl boyunca korkunç şeyler de görmüştü. Sanırım yaşamın daha karanlık yönleriyle başa çıkmayı öğrenmek bir beyin cerrahı olarak alışık olacağınız, alışmanız gereken bir durum.”
Damon Hill, Senna’nın ölümcül kazasının gerçekleştiği 1994’te sadece ikinci tam sezonundaydı ve iki yıl sonra dünya şampiyonluğunu kazanacaktı. İngiliz pilot Watkins’in Senna’nın nasıl bir insan olduğunu bildiğini, onu gerçekten takdir ettiğini anlatıyor. “O sözü edilen konuşma, Ayrton’a bırakıp balık tutmaya gitmesini önerdiği konuşma… Bunu söyleyebilmişti, çünkü o bir doktordu, Ayrton Senna ise değildi… Ayrton gibi birine ‘neden sadece balık tutmuyorsun?’ diyemezsiniz. Duyguların karmaşıklığını ve insanları neyin kışkırttığını bazen anlayamazsınız. Önemsiz gibi görünen şeyleri yapmaya insanları sürükleyen şeyi. Ayrton gibiler için durum tam da budur ve bunun adı tutkudur.”
Senna ve Ratzenberger’in hayatlarını kaybettiği Imola 1994’in o hafta sonunda Formula 1’de ciddi bir güven krizi yarattı. Watkins’in bu spora girişi, tıbbi sistemin dönüşümü, araçlarda alüminyumdan karbon fiber şasiye geçiş o hüzünlü San Marino GP’nin ardından sporda uzun yıllar boyunca ölüm yaşanmamasını sağladı. Motor sporlarının yönetim organı FIA’nın o dönemki başkanı Max Mosley bir uzman danışman güvenlik komitesi kurulduğunu duyurdu ve Watkins’i de onun başkanı yaptı. Komiteye F1 araçlarının tasarımını, çarpışma bariyerlerini, pistleri ve kaçış alanlarını yapılandırma ve pit alanındakilerle kamuya açık alanlardaki insanları nasıl koruyacaklarını değerlendirme talimatı verildi.
“Açıkçası Formula 1 bir düşüş trendine gireceğinden ve otomobil üreticilerinin spordan çekileceğinden gerçekten endişe ediyordu” diyor Alistair, “Bence babam bu zorluğu gerçekten keyifle karşıladı, güvenlik zorluğunu. Bu, öncelikle zihinsel bir zorluktu. ‘Sporu hem heyecanlı hem de güvenli hale nasıl getiririz?’ Her şey incelendi. Hemen başlangıçtan itibaren çok büyük fark yaratan bazı küçük değişiklikler yapıldı, kokpit etrafındaki dolgu, kokpit seviyesinin yükseltilmesi, ardından Hans (baş ve boyun güvenliği) cihazı devreye girdi.”
“Sid bu hedefe duygusal olarak derinden bağlıydı” diyor Hartstein:
“Kendi alanında parlak bir bilim insanıydı, bu yüzden bilimsel sürecin doğasını ve veri hipotezinin nasıl onaylanabileceğini veya reddedilebileceğini anlıyordu. Son derece zekiydi. Yani mühendisler Sid’e veri sunduğunda doğrudan alanı olmasa bile hemen anlardı. Sid çözümlerin ne olacağı konusunda agnostikti. Bu sporu daha güvenli hale getirmek dışında bir amacı yoktu. Takımın mühendisi ya da aerodinamist değildi. Sadece tüm bunların üstesinden gelmek için yeterince zeki ve meraklıydı.”
Hill, Watkins’in kurnaz siyasi içgüdüsünün de önemli olduğunu söylüyor. “Sid devam eden güç oyunlarını anladı, sürücülerin başa çıkması gereken stresleri kanıksadı ve spor için problem çözme konusunda beynini bilimsel anlamda kullanabildi.”
Imola’dan bu yana geçen 30 yılda, 2014 Japonya GP’de yaşamını yitiren Jules Bianchi F1’de ölümle tanışan tek isim. Pist kenarı cerrahı olarak Watkins ağır kazaların ardından başka F1 sürücülerinin de hayatını kurtarmada önemli bir rol oynadı; 1982 Almanya Grand Prix’sinde Ferrari’nin Didier Pironi’si, 1990 İspanya Grand Prix’sinde Martin Donnelly, 1994 Imola’da Barrichello ve 1995’te Adelaide’de McLaren’ın Mika Hakkinen gibi…
Diğer sürücülülerin bu yenilikler sebebiyle ona minnettar olduğunu söyleyen Hartstein “Hemen hemen her biri ölümcül olacak en az 10 kaza sayabilirim ki, bu bariyerler, asfalt, yeni kask teknolojileri olmasaydı ölürlerdi. Watkins olmasa F1’de, destek serilerinde, F3’te, hatta genç serilerde onlarca ölü sürücü olurdu kesinlikle. Evet, onlarca…”
Ve evet, Formula 1 Watkins’in sadece part-time işiydi. Bu rolü Londra Hastanesi’nde nöroloji profesörlüğüyle birleştirdi ve her yarışta ‘görevli’ olmadığından, durumdan emin olmak için her hafta sonu başka bir uzmanla çalıştı, yarışları takip etti. Damon Hill 2012’de 84 yaşında vefat eden Watkins ile konuşmanın F1 içindeki herhangi başka biriyle olandan çok farklı olduğunu söylüyor:
“Sadece gerçek değerlerin ne olduğunu ve gerçekten önemli olanın ne olduğunu bilen birinin perspektifini öğrenirdiniz. Biri sizi yenerken veya kazanırken veya ne olursa olsun, önemli olduğunu düşündüğünüz şeylere kaptırabilirdiniz kendinizi. Hayattaki bakış açısı ‘hepiniz harika zaman geçiriyorsunuz, ve pazartesi günü ben bir ameliyathane odasına geri dönüp birinin beynini ameliyat edeceğim, çünkü onların daha ciddi bir sorunu vardı’ şeklindeydi. Onun gibi birine layık değildik belki de. Adına ‘yarış’ denen bu oyunun önemli bir oyuncusuydu o, fakat bunu alışılmadık şekilde yapardı. Bir şekilde benzersizdi. Ve öncüydü. Çünkü Sid Watkins’ten önce ya kimse umursamıyordu bunları ya da umursayanlara susmaları söyleniyordu. Ve şunu çok iyi biliyorum ki, Sid gibi birine sus diyemezdiniz…”