İtalya ve Çekya da bileti kaptı
Türkiye diye bir gerçek var. Turnuva varsa, gruptan çıktıysa ayağınızı denk alın. Bundan sonra gidilecek yolun sonu yok. Hollanda olmak istemem. Kimse olmak istemem. Türkiye olmak gayet güzeldi. Bu duyguyu ne kadar az hissediyoruz, farkında mısınız?
Yok arkadaş. Türkiye diye bir gerçek bir var. Büyük turnuva varsa, gruptan çıkarsak korkun. Tüm denklemleri bozuyor A Milliler. Kimsenin beklemediği yerden soruyor, gidiş yolunu buluyor, cevabı da bir şekilde yine kendisi veriyor.
İtiraf edeyim, ben bu yazıyı Avusturya övgüsüne boğmaya hazırdım. Maç öncesi zorlasanız 0-3 derdim tahmin olarak. Olmaz derdim. Rangnick derdim. Sabitzer derdim. Baumgartner derdim. Ekol derdim, akıl derdim. Ağzıma tıktı bizimkiler. Teknik var, taktik var, eyvallah. Ama işte ruh diye bir şey de var arkadaş. Oyunun ruhu olmadan taktik, teknik hikâye…
Size Merih’ten bahsedeyim mi biraz? Merih kim biliyor musunuz? A Takım’a çıkan bir dolu genç oyuncu arasında, Fenerbahçe asgari ücret teklif ettiğinde “Ben daha iyisini hak ediyorum” diye reddeden tek oyuncu. Yurtdışı olsun da gerekirse Sporting Lizbon’un ikinci takımı olsun diye çekip giden o. Sonra Juventus forması giyip Serie A’yı harmanlayan da o. Tamam, en verimli yaşlarını heba etmeye Suudi Arabistan’a da giden de o. Ama işte ne diyor Amerikalılar: “Once a Marine always a Marine.” Bir kez en iyi olduğunuzda o seviyeyi asla unutmuyorsunuz. Paslandı gitti denirken öyle bir dönüyorsunuz ki herkesi tekzip ediyorsunuz.
Tekzip demişken. Hepimizin toplu bir özür dilekçesine imza atması lazım değil mi? Takımdan değil, Montella’dan. İki dakikalık antrenman görüntüsünden yabancı düşmanlığına ışık hızında gitmedik mi? En aklıselim sahibi olanlarımız bile had bildirmedi mi? Her gün adamı, mesleğini, karakterini, çevirmenini sorgulamadık mı? Haklı olduğumuzda bile fazla acımasız değil miydik? Şimdi önümüzü ilikleme zamanı. Ne diyordu Muharrem İnce: “Adam kazandı.” Gene eleştirecek onlarca şey buluruz bulmasına ama önce saygı duymamız lazım. Gerisini sonra konuşacağız.
Maçın yıldızı Merih, Mert, öbür Mert, Kaan, Ferdi falan… Yani defansif olan kim varsa o. Ama kızabilir misiniz buna? İlk dakikada gol bulan bir takım, üstüne bir de ikinciyi bulunca ne yapacak? Direnecek tabii. Sonuna dek. Ter bitene dek. Adale kasılana dek. Takdir etmeden geçemezsiniz bunu.
Benim en çok hoşuma giden şu oldu. Avusturya, ki bu turnuvayı kazansa artık kimse sürprize uğramazdı, ne yapacağını şaşırdı uzun süre. Fizik mücadele istediler. Ama o mücadeleye girecek oyuncu bulamadılar. Vızır vızır geçti A Milliler. Omuz omuza denk gelemediler ki fizik üstünlük sağlasınlar. Geldiklerinde de Merih vardı. ‘Duvara Karşı’ filminin yapımcısıydı Merih. Adını koyarken de insan bilemiyor işte. Merih ne arkadaş! Satürn koysanıza. Sfenks diye çağırsanıza.
Arda’ya girmiyorum bakın. Her biri tehlike yaratan o altın ayaklı kornerleri konuşmuyorum. Mert Müldür’ün, Ferdi’nin yüklenmelerine bakmıyorum. Niye oynuyor diye eleştirdiğimiz, hepimize inat tokat gibi oyun kuran Orkun’u görmezden geliyorum. Kaleci Mert’in maçı ipten alan kurtarışını buraya yazmıyorum.
Böyle mücadele az gördük biz. Futbol da az görmüş olabilir. Başarılan şey çok büyük iş. Ben Montella’ya şapkamı çıkarıyorum. Siz de oyunculara çıkarın. Artık sınır yok. İstiap haddini aştı bu takım. Enginlere sığmaz, taştı bu takım.
Helal olsun arkadaşlar. “Bizim Çocuklar” tam olarak budur işte.
21 Aralık 2024 - Fenerbahçe için gidiyor gitmekte olan
16 Aralık 2024 - Kadıköy’de yağmur, ter ve gözyaşıyla gelen üç puan
12 Aralık 2024 - Fenerbahçe’ye Mourinho değil Freud lazım
8 Aralık 2024 - Bir derbi klasiği: Kalite değil mücadele kazandı
29 Kasım 2024 - Tel tel dökülüyor Beşiktaş, sahada da masada da…