‘Büyük’ ‘küçük’ demeden sevdik onları
Fenerbahçe kaybetti. Yine. Öfke Kadıköy’ü sardı. Yine. Yönetim istifaya çağrıldı. Yine. Hesabı kim öder peki? Bence Alman usulü. Başkan, yönetim, teknik adam, taraftar ve bazı futbolcular. Bahşişi en zengin olan bırakır artık. Ne de olsa en büyük sorumlu o.
Şampiyonluğu kaybettiği maçlarda pek çok kez canlı izledim Fenerbahçe’yi. Denizli’de oradaydım. Trabzonspor maçını da gördüm, Süper Final’i de. Hayal kırıklığı hiçbirinde bunun gibi değildi. Diğerlerindeki şok burada yoktu. Çünkü kırılacak bir hayal yoktu. Sanki çok önceden kırılmıştı da ilanını bekliyordu. Daha da beteri, kırıldığı an içindekileri dökmek için tetikte bekliyor gibiydi tribünler. Kimse haftaya kalacağını gerçekten düşünmüyordu. Şöyle diyeyim, Galatasaray Ankara’da skoru 3-1 yaptığında öyle örgütlü bir “Yönetim istifa” sesi yükseldi ki golün olduğunu oradan anladık.
Oysa fiyakalı başlamıştı maç. Şu takımın en izlenesi unsuru Arda Güler gene şıklattı parmağını ve Valencia’ya nefis bir asist yaptı. Daha sonra benzer asist girişimleri de oldu, geleceğin değil bugünün parlak yıldızının. Arkadaşları iştirak etmedi. Çok üzülmemiştir. Çünkü tribünlerin öfkesi burnundayken sahada alkışlanan belki de tek isimdi. Alkıştan nasibini alan Valencia Aykut Kocaman’ı yakalamışmış, İrfan-Arao-Zajc üçlüsü daha zinde görünüyormuş, Samet kötüymüş, Ferdi durgunmuş, muş muş da muş muş… Kimse bunları izlemedi ki. Senelik öfkenin faturasını bazı futbolculara çıkardı tribünler. Maça değil de daha çok bu sıkıntıları söylemeye gelmişlerdi sanki.
Her şey böyle karamsar gitmedi. Kadıköy’de dakika 17’yi gösterdiğinde Ankaragücü beraberliği yakalamıştı. Top orta sahadayken gol sevinci kıyamet gibi koptu. . Temkinli de olsa kalp ritmi şöyle bir yükseldi. Hani seçim gecesi Millet İttifakı İdman Yurdu’nun ANKA’nın asistiyle galibiyet geliyor zannettiği bir saatlik dilim var ya, onun gibi. 20 dakika boyunca post-truth’a bulandı ortalık. 37’de acı gerçek bir zuhur etti pir zuhur etti. Galatasaray 2-1 öne geçince öyle bir suskunluk sardı ki tribünleri, 20-30 kişilik Antalyaspor taraftarını duymaya başladık.
İşin garibi maç da durdu. Antalyaspor da onlara uydu ve maçın ne ritmi ne temposu ne zevki kaldı. Zajc’ın son dakika golünü izlemeye kalan üç beş taraftar vardı sadece. O dakikaya kadar içinde ne varsa döktü Fenerbahçeli. Başta Ali Koç olmak üzere herkesi istifaya davet ettiler. Hatta Aziz Yıldırım’ı geri çağırmaya dek gitti işler. Bir grup karşı protestoda bulunsa da Yıldırım’ın sesi epey yankılandı Kadıköy’de.
Peki neden kaybetti Fenerbahçe? Bir sürü şey söylenebilir. O kadar çok kırılma anı var ki, bu kadar çok kırılan bir şeyin buralara gelmesi bir mucize gibi duruyor. Aslında şampiyonluk için yeter puana ulaştı Sarı-Lacivertliler. Ama Galatasaray daha iyiydi ve hak ederek kazandı.
Şunu da söylemeden geçersem dilim şişer: Yönetimin öfkeden önünü göremez hale geldiği ve beceriksizliklerini böyle kapatmaya çalıştığı; teknik direktörün sistemle, personelle bu kadar çok oynadığı; takımın ezeli rakipleriyle oynadığı maçlarda bu kadar ezildiği; taraftarın kaptanını, kalecisini, teknik direktörünü yuhaladığı bir sezonda şampiyonluk zordur değil mi? Hesabı kim öder peki? Bence Alman usulü. Başkan, yönetim, teknik adam, taraftar ve bazı futbolcular. Bahşişi en zengin olan bırakır artık. Ne de olsa en büyük sorumlu o.