İngiliz kulüpleri çeşitlilikte sınıfta kaldı
Liverpool - Arsenal maçına sadece bu coğrafyadan değil, dünyanın neresinden bakarsanız bakın zevk almanız, seyrine çok çabuk dalmanız ve keyfine uzun süre vâkıf olmanız muhtemel... Liverpool, şampiyonluk yolunda bir anlamda Manchester City'ye çalıştı.
1989 tarihli ‘Fever Pitch’, sinematografik olarak kaydadeğer bir film olmamasına rağmen ‘futbolsever’ denilen profilin hal ve gidişatını, ruh dünyasını yansıtması açısından önemli bir yapıttı. Çünkü söz konusu yapımın öyküsünü dayandırdığı aynı adlı kitap, meseleye son derece vâkıf bir kalemin, Nick Hornby’nin elinden çıkmıştı. ‘Fever Pitch’, sıkı bir Arsenal taraftarı olan Paul Ashworth üzerinden hayatını ‘güzel oyun’a göre biçimlendirme meselesini perdeye taşıyordu. Eh, futbolun icatçısı konumunda olan İngilizler için rutin denklemlerini takımlarının fikstürlerine göre ayarlamaktan başka doğal ne olabilirdi ki?
Bu filmin Arsenal özelinde tabii ki farklı bir yanı vardı; çünkü Londra’nın ‘kırmızı-beyazlılar’ı 70’li ve 80’li yılları büyük acılar içinde geçirmiş ve bahsi olunan zaman diliminde özellikle Liverpool’un içerideki ve Avrupa’daki başarılarını izler olmuştu. 1970-71 sezonunda şampiyon olan takım bir sonraki ‘mutlu son’a, 18 yıllık bir özlemin ardından, 1988-89’da ulaşabilmişti. ‘Fever Pitch’ biraz da bu hüsran döneminin yaralarına parmak basıyordu. 1990-91 sezonunda da ‘şampiyon’luğu tadan ‘Gunners’ ardından yine bir suskunluk dönemini girdi. Takımı yeniden ayağa kaldıran ve eski görkemli günlerine taşıyan isimse bir Fransız’dı. Arsene Wenger 1 Ekim 1996’da başına geçtiği Kırmızı-Beyazlılar’a 1998, 2002 ve 2004’te olmak üzere üç kez şampiyonluk yaşattı; 2000’de UEFA Kupası’nda (rakip Galatasaray’dı), 2002’de de Şampiyonlar Ligi’nde (rakip Barcelona’ydı) final oynattı. Wenger’li Arsenal 17’si üst üste olmak üzere 19 kez Devler Ligi’nde boy gösterdi ve lig yarışında da her daim ‘İlk dört’tte yer aldı. Lakin zamanla hüzün ve acı, Wenger’in de kapısını çaldı, takımı başarıya ulaştıran Thierry Henry, Bergkamp, ‘rahmetli’ Reyes, Ljungberg, Keown, Pires, Vieira, Wilford, Edu, Gilberto Silva, Fabregas, Kanu vs. gibi yıldızlarda dolu kadro eridi, dağıldı, her yeni sezonda başarı beklenen Fransız koç giderek yaşlandı ve yeni keşfettiği isimler eskilerinin seviyesine çıkamadı bir türlü çıkamadı. Ve 13 Mayıs 2018’de Wenger dönemi sonsuza dek kapandı.
Arsenal çok uzun süredir yeni bir güzergâhın, yeni bir başarı öyküsünün peşinde, lakin takımın başına geçen teknik direktörler kötü gidişatın bir türlü dur diyemedi. Nihayetinde takım eski oyunculardan Mikel Arteta’ya teslim edildi. Beş sezon (2011-2016) Arsenal’de forma giyen ve futbolu Kırmızı-Beyazlılar’da bırakan İspanyol yıldız, daha sonra kulübeye geçerek 2016-2019 arası Guardiola’nın asistan koçu sıfatıyla Manchester City’de sayısız zaferin tanığı oldu. 2019’da ise Londra’ya, eski yuvasına bu kez ‘teknik direktör’ (‘Koç’) unvanıyla döndü. Kimi bocalamalar, gelgitler derken 2022-23 sezonu Arteta ve Arsenal için “Bu sene o sene mi?” sorusunun sıkça dillendirildiği bir dönem oldu. Sezon başında Manchester City geçmişine sahip iki ismi, Zinchenko ve Gabriel Jesus’u kadrosuna katan Londra ekibi, genç İspanyol koçuyla (41 yaşında) Premier Lig’de çok uzun süredir baskın olan ‘Manchester City-Liverpool şampiyonluk tandemi’ni kırdı ve Klopp’un takımının devre dışı kalmaya başladığı bir dönemde denklemi ‘Yarış City-Arsenal arasında geçecek’ şeklinde yeniden tanımladı.
Dünkü Liverpool maçı bu açıdan son derece önemli bir virajdı Kırmızı-Beyazlılar açısından… En yakın takipçisi City’yle olan puan farkını açmak ya da en azından korumak adına galip gelmek en büyük hedefleriydi. Ki bu hedefi gerçekleştirmeleri içten bile değildi. Martinelli’nin ayağından erken buldukları golle öne geçtiler; hızlı gelişen pozisyonda Van Dijk’ın bir tür pasında topu önünde bulan genç Brezilyalı, ‘Gunners’ı Anfield Road’da öne taşıdı. 28’de takımın diğer Brezilyalısı Jesus farkı ikiye çıkardı. Devre sonuna doğru takımın yeteneği kısıtlı ama sert ve mücadeleci ismi Xhaka’nın, Alexander-Arnold’a yaptığı acımasız faul ortamı gerginleştirirken mücadeleyi Liverpool için de bir tür onur savaşına dönüştürdü. Organize gelişen bir atak sonucunda gelen Salah’ın golü farkı bire indirdi. İkinci yarıda ev sahibi için beraberlik fırsatı çok erken bir dakikada kapıyı çaldı lakin kazanılan penaltıyı ‘Mısırlı yıldız’ 54’te yandan dışarıya yolladı. ‘Kızıllar’ devre boyunca topa hâkimdi, Arteta’nın öğrencileri cılız bir-iki kontra dışında oyunu kendi sahasında kabullenmek durumunda kaldı. Firmino’nun sayısı maçın da sonucunu belirledi: 2-2. Uzatma bölümünde kaleci Ramsdale’in performansı Arsenal adına bir puanın haneye yazılmasındaki en önemli etkendi.
Ülke koşullarına göre büyük paraların döndüğü, anlık başarıların ön planda olduğu ve başarısızlıklarda faturanın sürekli ‘dış güçler’e kesildiği tatsız tutsuz Türkiye Süper Ligi’ni ayakta tutan bir coğrafyadan izlendiğinde, oyunun kendine özgü temel tatlarının, ruhunun sahaya yansıdığı bir mücadeleydi dünkü Liverpool-Arsenal randevusu. Bu maça sadece bu coğrafyadan değil, dünyanın neresinden bakarsanız bakın zevk almanız, seyrine çok çabuk dalmanız ve keyfine uzun süre vâkıf olmanız muhtemeldir… İşin Arsenal kanadına gelirsek, maç fazlasıyla en yakın rakipleri M. City’nin altı puan önündeler. Guardiola’nın takımı eksik mücadelesini üç puanla kapatıp evindeki ‘Gunners’ randevusunu da galip bitirirse bir kez daha şampiyonluk unvanıyla (averajla da olsa) buluşacak gibi görünüyor. Bu açıdan 26 Nisan’daki City-Arsenal mücadelesi, iki takım açısından da şampiyonluk yarışındaki en önemli sınav gibi görünüyor. Öte yandan lig sonuna sekiz maç var (City için dokuz), bu karşılaşmaların da ‘kader planı’ dahilinde oldukları muhakkak.
Dün Klopp ve öğrencileri, ilk devrede 3-2 mağlup oldukları rakipleriyle berabere kalarak bir anlamda City’ye de ümit verdiler. Arsenal’e ise ‘Şampiyonluk yarışında asla yalnız yürümeyeceksin’ dediler!
Öte yandan bu Pep-Arteta çekişmesi açısından 2022-23’ün ‘Boynuz-kulak sezonu’ olduğu da muhakkak, bakalım son gülen kim olacak?