Yayın ekranında Avrupa günü: Futbol, basketbol
Çok önemli bir galibiyet bu. Diri, sağlam ve çok sıkı bir oyunla kazandı Fenerbahçe. Rakip de azımsanmayacak kadar tok ve gençti üstelik. İki aydır böyle oynamıyordu Sarı-Lacivertliler. Bunun kıymeti lige de yansıyacaktır.
Bu galibiyetin bir ismi olsa Oosterwolde olurdu herhalde. Maçın simgesi ikinci goldü sanırım. Onun götürüp attığı gol kadar iyi ve diriydi Fenerbahçe. Sezon başı olsa bu cümlenin haber değeri olmazdı. En son Konyaspor karşısında şahlanırken izlemiştik onları. Ama o günden beri bir kısırlık bir kısırlık!.. Ligin gerilimi arttıkça pili ısınan telefonlar gibi yavaşlamışlardı. Dün akşam ise belli ki %100 şarjla çıkmışlar. Söke söke aldılar galibiyeti.
Tabii bunun bir nedeni de seni yakından tanımayan bir rakiple oynamak. İtirazdan yerinde duramayan Alman teknik direktör Blessin Fenerbahçe’nin bu sezon en fazla 10 maçını izleyebilmiştir. Bundan eminim, ama ispatlayamam. Zamanı yok ki! Kimselerin yok. Ama bir Pendikspor futbolcusu her hafta takip ediyordur Sarı-Lacivertlileri. O yüzden çok daha iyi ve kompakt bir takım olmasına rağmen Union Saint-Gilloise bir Alanya kadar zorlayamıyor. Doğal bu.
Yine de Sarı-Lacivert gönüller umutlanmıştır. Oosterwolde sol stoper, Ferdi sol bek, önde Tadic olunca solda ayrı bir akıcılık var. Çağlar oyundan çıkana dek sfenks gibiydi defansta. Golün de asistini yaptı üstelik. Sonra bu taş-duvar yapının nöbetini Djiku’ya bıraktı. Ama asıl önemli isim Fred. O olunca sadece onlar değil İsmail de ‘upgrade’ oluyor. Çok sağlamdı milli oyuncu. Bunu yeniden görmek iyi gelmiştir Kadıköylülere. Bu takımın genç, hızlı ve tempolu rakipler karşısında tepki vermesine ise daha çok sevinmişlerdir.
Fenerbahçe duran toplarda bile yüzünü güldürdü taraftarının. O kadar kornere rağmen neredeyse hiç pozisyon vermediler ve ilk golü öyle buldular. Haklılar mutlu olmakta. Başta da söylediğim gibi, iyiydiler. Beklenenden de çok hem de. Ki şu da önemli, değil mi? Pek çok taraftar Avrupa’yı lig hedefinin önünde bir yük olarak görüyor ya, oysa bu maçtan sonra daha bir cesur, daha bir moralli olmayacak mı takım? Lige de iyi etki etmeyecek mi? Kesin edecek.
Peki kimi yendi Fenerbahçe? Geçen sene nisan ayıydı. “Nedir bu Union SG’nin olayı” diye sorduk ofiste. UEFA Avrupa Ligi’nde çeyrek finalisttiler ve Leverkusen’le deplasmanda berabere kalmışlardı. Belçika Ligi’ni averajla ikinci bitiriyorlardı. Ve adlarını hiç duymamıştık! Editörlüğüne pek bir güvendiğim Batuhan Herdem’e “Araştırıp yazalım mı” diye sordum. “Yarı finalist olurlarsa neden olmasın” dedi. Olamadılar. Ben de yazmadım. Union’un Fenerbahçe’nin rakibi olduğunu duyduğumdan beri takılıyorum Batuhan’a: “Bak yazsak ne havamız olurdu.”
Ama takipteydik. Ligin son haftasında ilk yarılar itibariyle şampiyondular. Sonra ellerinden kayıp gitti kupa. Normalde böyle bir travma pek çok şeyi değiştirir. Değiştirmemiş onları. Bu sene ligin açık ara lideri Union ve geçen seneden daha hevesliler her şeye. Kulübün çoğunluk hissesi bir ara Brighton’ın başkanı Tony Bloom’daydı. Sanki o ve strateji yoldaşı Muzio için bir tür alt ligler menajerlik oyunu gibi görünüyordu. İyi de kâr ettiler. 48 sene sonra çıkmışlar en üst lige. Ve direkt kafaya oynuyorlar. Ederleri Başakşehir’den biraz fazla. Ama çok iyi bir takım, çok iyi proje vardı karşıda. Nasıl bir hikayelerinin olduğunu şu iki Athletic yazısı güzel anlatıyor.(Link 1 v link 2) O yüzden ayrı bir önemi var bu galibiyetin.
Kasım ayı gibi pek çok kişi Fenerbahçe’yi bu kupanın favorilerinden biri olarak görüyordu. Sonra bir anda kendi ligimizin kaosunda azaldı umutlar. Şimdi bakıyoruz, gerçekten de iyiler. Hele oyuncu kalitesi olarak çok üstünler. Benim bu aşamada en çok korktuğum rakiplerden biriydi Belçika temsilcisi. Çok sağlam bir sonuç aldı temsilcimiz. Bu galibiyetin olumluluk halesi lige de yansıyacaktır kesin.