Alanya sıcağından Konyaspor üçleyerek çıktı
Akıllı ve diri olan Eyüpspor’du. İstediklerini yapamayan Fenerbahçe. Ligin tepesindeki tüm takımlara puan kaybettiler. Daha önemlisi akışkanlıklarını, ahenklerini yitirdiler. Çanlar çalıyor. Her şey bitti mi? Bilinmez. Ama zaman azaldı, o kesin.
Gergin ortalık, çok gergin. Ev sahibi nedense gergin. Konuk ekip ezelden gergin. Oynayan gergin, kulübedekiler gergin. Teknik adamlar herkesten gergin. Tribünler zaten gergin. Hakem en gergin. Oysa sahada acayip bir mücadele var. Kora kor, dişe diş. Her temasta adeta kıvılcım çakıyor. Ama bizim gözümüz gerginlikten başka bir şey görmüyor. Kartlar havada uçuşuyor, tartışmalar bitmek bilmiyor, oyunun akacak zamanı kalmıyor.
Oysa suyu bulandırmamak lazım. Ortada bir futbol var. Taş gibi bir Eyüpspor izledik mesela. Çok maharetli, çok tecrübeli bir oyuncular topluluğu bu. Arda Turan’ınki damga değil. Damga demek hafif kalıyor. Takımın temel harcı o. Her şey kendisine göre dizayn etmiş. Oyun kimliğini de personel seçimini de. Ve tam istediği sistemi kurmuş. Kendisinin oynadığı gibi oynuyor takımı. Diri, inatçı ve çok zeki.
Gelin görün ki tek bir oyuncu değil, bir kulüp aslında Eyüpspor, değil mi? Pek öyle gibi durmuyor işte. Ligin tekaütlere en fazla bel bağlayan takımı. İlk 11 yaş ortalaması 30,3. Oyuna umut diye giren Bruno 33. Her şey Caner’le başlıyor, Caner’le bitiyor. Hangi Caner? Teknik direktörünün daha genç takımlardan itibaren arkadaşı, 36’lık emektar futbolcu. Sanki Arda’nın kendi geleceği için bulduğu bir melek yatırımcı var. O da kendi maharetlerini göstermenin peşinde. Hiç bu kadar net teknik adam takımı var mı ligde? Emin değilim. Ama bu durum şu gerçeği değiştirmiyor. Güç ve yeteneği harmanlayıp iyi bir mimari kurmuşlar. Bu ligin daha çok canını yakarlar.
Gelelim akşamın berabere kalsa da kaybedenine. Sıkı bir Mourinho taraftarı olarak söyleyeyim. İlk defa bu kadar hazırlıksız gördüm Portekizliyi. İki defansif oyuncuyla kurulu Eyüpspor orta sahası Amrabat-Fred-Szymanski üçlüsünü öyle bir dağıttı ki, bir türlü topa hükmedemediler. En önemlisi Caner’in oyun zekasını hiç dikkate almamış gibiydiler. Bir zamanlar Alex Ferguson’un Manchester United’ı Gary Neville’e böyle sağ bekten oyun kurdururdu. Onun gibiydi Caner. Kalitesi yerli yerindeydi. Asabiyeti de. İşin garibi, o çıktıktan sonra da Fenerbahçe bir plan oturtamadı. Sistematik atak yapamadan, 5 dakika olsun bir baskı kuramadan bitirdiler maçı.
Buna bakınca şunu net görüyorsunuz: Oyuncu değişiklikleri falan değildi sorun. Topa sahipti Sarı-Lacivertliler, ama ritme asla değildi. Direkten dönen toplara da kahretmenin alemi yok. Gol isterken bile tempo bulamıyorlar. Ritim kazanıp yüklenmeyi bile başaramıyorlar. Bu bütünlük kaybının sorumlusu Mourinho. Personelden ziyade, çok daha derin bir sıkıntı var ortada. Fenerbahçe ahengini kaybediyor. Akışkanlığını yitiriyor. 16 hafta sonunda oynanacak oyun bu olmamalı, değil mi? Gidiyor gitmekte olan…
Tüm bunları düzeltmek için iki haftalık bir ara var. Çok geç mi kaldılar? Emin değilim. Ama az zamanları kaldı. Buna eminim. Rolling Stone şarkısını tekzip ediyorlar artık. Zaman onlardan yana değil.
21 Aralık 2024 - Fenerbahçe için gidiyor gitmekte olan
16 Aralık 2024 - Kadıköy’de yağmur, ter ve gözyaşıyla gelen üç puan
12 Aralık 2024 - Fenerbahçe’ye Mourinho değil Freud lazım
8 Aralık 2024 - Bir derbi klasiği: Kalite değil mücadele kazandı
29 Kasım 2024 - Tel tel dökülüyor Beşiktaş, sahada da masada da…