‘Aramızdaki Mesafe’: Dindar amcadan seküler yeğene uzayan mesafe…
Oğuz Utku Güneş’in yazıp yönettiği ve Tiyatroadam ekibinin etkileyici bir senkronla oynadığı ’39 Buçuk Basamak’ benzerlerine sahnelerimizde rastlamadığımız türde bir ‘avantür komedi’. ‘Meselesine’ takılmadan kendinizi sahneye bırakın, eğleneceksiniz…
Genç Cumhuriyet’in 10’uncu yıldönümü. Geçmişle gelecek, doğuyla batı, gelenek ile modern, Osmanlı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında salınan İstanbul’un civcivli günleri… Meydanlardaki şenliklerde geleneksel gösteriler sürerken her milletten insanın kaldığı Pera Palas’ın salonlarında batı usulü baloların, dansların tertip edildiği günler. 2. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri de yükselmeye başlamış, şehrin her köşesinden bir casus çıkması şaşırtıcı değil…
İskoç yazar (daha doğrusu yazar namzeti, zira henüz basılmış bir romandan çok hayalleri var…) John Buchan işte bu atmosferde Pera sokaklarında dolanmaktadır; Anadolu’da geçmesini planladığı serüven romanı için malzeme toplama derdiyle… Bir bayram gecesi katıldığı Feshane şenliklerinde kendini önce sahnede, sonra ‘cinai bir vakanın’ tam orta yerinde, hemen ardından da fırtına hızıyla esecek bir serüvenin içinde bulur…
Yazacak serüven malzemesi ararken, Pera’dan Anadolu’nun göbeğine, Akşehir’e sürükleyecek bir serüvenin baş karakteri olacaktır… İçinden zabıtalar, köylüler, tren yolculukları, casuslar, jurnalciler, uluslararası karanlık çeteler geçen ve sahne üstünde de fırtına kıvamında esecek baştan sona cümbüşlü bir komedi işte böyle başlar…
TiyatroAdam’ın sezon başında prömiyer yapan ’39 Buçuk Basamak’ı katıksız bir komedi. Erken dönem Cumhuriyet yılları İstanbul ve Anadolu’sunda geçen metni, oyunun yönetimini de üstlenen Oğuz Utku Güneş yazmış. İskoç polisiye romancı John Buchan’ın ‘39 Basamak’ romanına bir selam göndererek, Buchan’ın ‘Yeşil Kaftan’ adlı bir diğer romanının da Türkiye’de geçmesini göz önüne alarak, yazarı kendi oyununda başkarakter olarak kurgulamış Güneş.
Olayların neredeyse nefes aralığı vermeden arka arkaya koşturduğu hikâyede; sahnedeki dört oyuncu müthiş bir hızla kostümden kostüme, kişiden kişiye, rolden role girip çıkıyor. Sahne ve ışık tasarımından canlı müziğe her detay da bu koşturmacada tıkır tıkır bir senkronda buluşuyor. Ortaya nerdeyse her anıyla güldüren, hiç olmadı gülümseten, avantür komedi tadında, benzerlerine sahnelerimizde pek rastlamadığımız bir iş çıkıyor.
Farklı ebat ve biçimlerde basamaklarla kaplı sahnenin (Basamaklar 39 buçuk adetler elbette!) solunda bizi enstrümanlarıyla Vehbi Can Uyaroğlu karşılıyor. Uyaroğlu’nun etkileyici performansı, oyuna pek çok sahnede eşlik edecek canlı müziği, hikâyenin beşinci anlatıcısı haline dönüşmüş. Keza perdeye yaptığı ışık oyunları (oyuna mekânsal, zamansal işaretler iliştiriyorlar bu şekilde) başta olmak üzere oyuncuları sahnenin matrak kıvamına uygun şekillerde asiste eden Ömer Dinar da öyle.
Ana kadro, yani bu tarihi yol ve casusluk macerasını türlü saçma/komik detayla aktaranlar ise Pelin Abay, Berk Yaygın, Murat Akkoyunlu ve Deniz Özmen. Dört oyuncu kılıktan kılığa girip dört başı mamur bir komedi performansı sergiliyor. Basamakların üstünde, gerisinde, önünde, perdede gölgede ve ışık oyunları yaparak, boş alanları göstermeci biçimde, oyunda ihtiyaç duydukları mekân ve aksesuarlara dönüştürerek… Kısacası teatralliğin tüm olanaklarını kullanarak bize soluksuz bir komedi macerası sergiliyorlar.
Motel sahnesinde uzayan gerilim/komedi sahneleri bana, oyunun süresini bir parça gereksiz sarkıtmış gibi geldiyse de bunun dışında pek çok detayıyla hedefine erişmiş bir iş, ’39 Buçuk Basamak’. Tıpkı hikâyenin geçtiği dönemin iklimi gibi; gelenekselden modern janrlara pek çok türü bir arada kullanarak melez bir sahnelemeye imza atıyor ekip. Araya Cumhuriyet dönemi ve bağımsız Türkiye’ye dair ince mesajlar da yerleştirilmiş ki bir ‘meselesi’ olmasa dahi böyle bir yapımla karşılaşmak farklı bir iş görmek açısından heyecan verici.
Oyunun hareket ve ışık tasarımı en güçlü yanlarından. Sahnedeki dört oyuncu da son derece ustalıklı işler çıkarıyor, izlemesi gerçekten çok keyifli. İlk kez izlediğim Pelin Abay’ın oyunculuğuyla tanıştığıma ise ayrıca memnun oldum. Yakında kendisinin ismini çok daha fazla duyacağımızı düşünüyorum.
Kafanızı dağıtmak, koltuğa gömülüp doyasıya gülmek isterseniz ’39 Buçuk Basamak’ çok iyi gelecek…
39 Buçuk Basamak / Tiyatroadam
Yazan ve yöneten: Oğuz Utku Güneş
Oyuncular: Berk Yaygın, Murat Akkoyunlu, Deniz Özmen, Pelin Abay, Vehbi Can Uyaroğlu, Ömer Dinar
Süre: 80 dakika
Ne zaman, nerede: 14 Mayıs Salı, 20.30’da Biletinial Moi Sahne’de, 23 Mayıs Perşembe 20.30’da Baba Sahne’de.
Bilet fiyatları: 400, 500, 600 TL.
Kubbeler Diyarı, bir kurucu sınıf tarafından oluşturulmuş, şiddetsiz bir dünya vaadi veren bir yaşam alanıdır. Oyun, 100 kubbeden oluşan bu distopik yerin çöküşüne giden süreci ve yapısını anlatırken odak olarak Kubbe16’yı ve bu kubbede farklı zamanlarda yaşamış olan iki kişiyi, X ve 16’yı konu alır. Bu iki kişinin hayatlarındaki mikrodan makroya uğradıkları şiddet, sürekli karşılarına çıkan ve hayatlarına çarpan yargıların seslerinin toplamıdır. Anlatı, gördüğü mayıs şiddetten kaçarak, tam da doğum gününde yaşama umuduyla Kubbeler Diyarı’na gelen 16; ve ondan iki sene sonra buraya gelen ve 16’nın anılarıyla karşılaşan X’in hikayesinin ekseninde gelişir. Gizem Aldemir ile Sinem Kotil’in çiçeği burnunda performansı, özgün bir mekânda seyirciyle buluşuyor.
📌 4 Mayıs Cumartesi, 20.00’de Abud Efendi Konağı’nda.
Takıntı derecesinde, çocukların en iyi anaokuluna sokmak için uğraşan Biricik çiftinin, kurmaca tarihinin en hırs küpü ve vahşete meyyal çifti Macbethlerle nasıl bir ilgisi olabilir? Eric Coble’ın Shakespeare’in Macbeth’inden hareketle yazdığı ‘Parlak Fikirler’, Gülderen ve Coşkun Biricik’in sınıf atlama arzularını, hırslarını ve çocuklarının peşinde nasıl parçalandıklarını anlatan ödüllü bir kara komedi. Ceren Taşci, Dila Yağcı, Uğur Baran, Ünal Yeter ve Kiraz Tosun’un performanslarıyla; Buket Gülbeyaz’ın yönetiminde.
📌 4 Mayıs Cumartesi 20.30’da Biletinial Moi Sahne’de.
30’larının başında bir plaza çalışanı olan Kerem, başarı hırsının, çocukluğunun ve küçük bir felaket sonrası ziyarete gelen geçmişinin gölgesinde, kendiyle uzun ve derin bir hesaplaşmaya girişir. Kafasının içinden gelen seslere engel olmaya bıraktığı o soğuk İstanbul akşamında tüm çocukluğu kar taneleri gibi yerlere dökülür. Kerem’in hayatı o gece bir kibritin ucunda… İstanbul’u ve farklı kuşak ve profillerden İstanbulluları özgün ve incelikli kalemiyle pek çok oyununa konu edinen Murat Mahmutyazıcıoğlu bu kez İstanbullu bir beyaz yakalı erkeğin dünyasına dahil ediyor seyirciyi. Kayhan Berkin’in yönetiminde, sinema, TV ve tiyatrodaki iddialı performanslarıyla tanıdığımız Rıza Kocaoğlu’nun tek kişilik performansıyla…
📌 9 Mayıs Perşembe, 20.30’da Zorlu PSM’de.