Slow Food hareketini tanıyalım: “Gel Gel Kayıkçı… Yavaş Yavaş”

Bir yanda her şey hızlı, tek tip ve kişiliksiz, diğer yanda her şey yavaş, dingin ve özenli… Bir yanda her şey küresel, hırslı ve yok edici, diğer yanda her şey yerel, kararında ve sürdürülebilir. Siz hangi yanda olurdunuz?

Biz bir yandayı boş verip diğer yandan bahsedelim isterseniz.

13 Nisan 2024
'Yavaş gıda'yı taşıyan üç ayak: İyi, Adil, TemizFotoğraf: Shutterstock

80’li yılların ortalarında, dur durak bilmeyen küresel Fast Food furyasına karşı bir hareket başlamış. Adı, Slow Food (Yavaş Gıda). Kurucusu Carlo Petrini, İtalya’nın gerçek ve “asil”, “68 kuşağı” solcularından. Eski İstanbul tabiriyle, tam bir beyefendi.

Carlo Petrini, Slow Food hareketini onun gibi kendi yemek kültüründen vazgeçmek istemeyen birkaç arkadaşı ile birlikte İtalya’dan başlatıyor. Hareket bugün 1 milyondan fazla destekçiye ve 5 bine yakın toplulukta yer alan değişik profillerde toplam 100 bin aktif üyeye sahip.

Biri Gastronomi Bilimleri Üniversitesi olmak üzere onlarca kalıcı girişim, yaratıcı proje ve süreli etkinliğe imza atan Slow Food, kısa zamanda 160 ülkede faaliyet gösteren uluslararası bir sivil toplum hareketine dönüşmüş. “Terra Madre” (Toprak Ana), bu oluşumların en popülerlerinden. Türkiye’de de yaklaşık 35 Slow Food topluluğu mevcut ve bu sayı devamlı artıyor.

Fast Food’un zıddı değil

Slow Food’u Fast Food’a karşı bir akım şeklinde tanımlamak biraz kısıtlayıcı olur aslında: Esas amacı yerel mutfak kültürlerinde kullanılan özgün gıda ürünlerini koruma altına almak. Özellikle kaybolmaya yüz tutmuş olanları.

Mutlaka bir tanım istiyorsak eğer daha önce burada yayımlanan bir yazıya gönderme yapmak doğru olurdu: “Resilience”.

Slow Food’un, büyük bir nezaketle ancak yine büyük bir kararlılıkla yürüttüğü farklı “resilience” eylemleri, mevcut ve gelecek tehditlere karşı hiç de hayali olmayan, gayet gerçekçi çözümler öneriyor. Bu çözümleri Slow Food’un 2017 yılından bu yana altını çizdiği ve tüm coğrafyalarda yerleştirmeye çalıştığı bir kavram üçlüsüyle özetleyebiliriz: İyi, Temiz, Adil.

İyi

İyi, ürünün kalitesini tanımlar ve bu kalite vazgeçilmezdir. Gıda üretiminin girdileriyle birlikte yerel olması o gıdanın malzeme olarak kullanıldığı geleneksel yemek kültürünü koruyacağı gibi aynı zamanda ürünün kalitesini de güvence altına alır. Yerel üreticinin bilgi birikimi ve deneyimiyle oluşan bu kalite, ürünün görüntüsü, kokusu ve lezzetinde vücut bulur.

Temiz

Çevre önemlidir. Gıda üretim yöntemlerinin doğaya ve çevreye saygılı olmaları gıdayı sürdürülebilir kılar. “Organik” gibi hiç kötü niyetli veya pazarlama amaçlı olmasa bile kapsamlı tarifi ve ölçümü güç tanımların değişik korku, çekince ve kafa karışıklıklarına meydan verdiği gerçeğinde “doğal”, “sağlıklı” ve “temiz” daha anlaşılır kavramlardır ve tüketici için yeterlidir.

Adil

Ürünün kalitesi önemlidir ve çevreye zarar vermeden üretilmiş olması gereklidir ancak yeterli değildir. Üretim sürecinde gerek üreticinin kendi emeği gerekse kullandığı emek, insan hakları ve sosyal adalet kriterleri gözetilerek gerçekçi bir biçimde ödüllendirilmelidir. Diğer bir deyişle her emeğin bir değeri ve adil bir karşılığı olmalıdır. Ne fazla, ne eksik.

Bu kavramların altına imza atmamak mümkün mü?

Yerelliğe atfedilen bu önem kendi içinde günümüzde yaşanan kriz ortamına da çok anlamlı çözümler getiriyor. Yerel kavramını sadece küçük ölçekli yerel üreticiyi koruma veya yerel ekonomiyi destekleme olarak göremeyiz. Üreticinin yerel olması bize de yakın olması demek aynı zamanda. Slow Food hareketinin ‘Earth Markets’ Yeryüzü Pazarları buna güzel bir örnek. Yeryüzü Pazarları, ülkemizde de popülerlik kazanan ve bazı yerel yönetimlerden destek alan ancak yaygınlaşmaya muhtaç uygulamalar.

Yakın olma bizim kaliteli bir ürün yelpazesine daha kolay erişmemiz anlamına geliyor. Bununla da kalmıyor, mesafe daha yakın olduğu için daha az nakliye, daha az kirlilik, daha az aracı, daha taze ve daha ucuz ürün demek oluyor. Üstelik üreticiyle tüketici, dayanışma içinde, beraber hareket etmiş oluyorlar böylece.

Gençlere duyurulur

Bütün mesele iki tarafı daha kalıcı ve güvenli bir şekilde buluşturabilmekte. Yaratıcılık hücrelerimizi çalıştıralım mı? Özellikle gençlere duyurulur. Ne varsa onlarda var.

Not: Yazının başlığı bir şarkıdan alıntı. Şarkı Türk mü Yunan mı bilmiyorum ama önemli olan çok güzel olması. Dinlemenizi öneririm.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.