10’lar da ilginizi çekebilir: Burada sizin gününüzü güzelleştirecek yazılar paylaşılıyor

Bu köşenin esprisi, okuduğunuz bir haberin ardından, 'Bunlar da ilginizi çekebilir' anonsuyla sunulanların aksine, karşınıza çıkana kadar belki de böyle bir şeyi okumaya, izlemeye ihtiyacınızın olduğunu düşünmeyeceğiniz yazıları sunmak. 

9 Nisan 2023
Kiraz çiçekleri yani Sakuralar açtı. Bu görüntülere İstanbul'da Baltalimanı Japon Bahçesi ya da Ataşehir'deki Nezahat Gökyiğit Botanik Parkı'nda da rastlamak mümkün.

10’luk sistemden hareket edeceğiz yine. 10 haberi merkeze alacağız, etrafında okuma, izleme önerileriyle genişleyen bir liste oluşturacağım sizin için. Hedefim, bu pazar gününü bu yazıyla ve içindeki önerilerle geçirmeniz.

Önce doğada bir tur. Böyle yazıları yazan insanlara çok imreniyorum. Britanya menşeli doğa dergisi Country Life’tan John Lewis-Stempel, oturmuş bir ağacın 24 saatini yazmış. Lewis-Stempel, “Bir İngiliz koruluğunda, ağaç gibi durup 24 saat boyunca tek bir meşe ağacını izleseydik ne görürdük” sorusuyla yola çıkıyor ve kışın ardından gelen ilkbaharda nelerle karşılaşacağımızı anlatıyor. Sabah 6’da ilk konuk bir erkek ökse ardıç kuşu, gece yarısında korkutucu tabloda bir fareyle uykuya dalıyoruz. Yazıdan devam: “Meşenin çatlakları kelimenin tam anlamıyla ürpertici sürüngenlerle doludur. Toplamda 1.178 omurgasız türü bu ağacı kullanır ve bunların 257’si yalnızca bu ağaca güvenir.”

Ağaç demişken, izleyip ihtişamı karşısında ayağa kalkarak saygı duruşuna geçmenizi istediğim bir ağacın videosunu sunayım. Bu ağacın adı The President. Yani Başkan. Kendisi ABD topraklarında, kimseler yokken de orada dimdik duran bir Sequoiadendron giganteum. Yani Dev Sekoya. Bir de bu en büyük ikinci ağaç. Bir numarada General Sherman adlı bir başka Dev Sekoya var.

Bardağındaki sudan bir yudum alıp, “Çok tatlıymış”, “Tadı farklı”, “Sertmiş” gibi yorumlar yapmak babaların tekelinde bir hareket. Bence tabii. Ama uzak diyarlarda bu bir meslekmiş. Su somelyesi deniyor. Bon Apetit dergisinde, Sam Stone imzalı yazı, lüks su koleksiyoncularının karmaşık dünyasını anlatıyor. Diyor ki, “Su somelyeleri pahalı şişelenmiş suları kaliteli şaraplar gibi tadıyor ve topluyor. Suyu bu lüks seviyesine yükseltmek ne anlama geliyor?”

Su somelyeleri, bu tattıkları suların teruarını, saflığını açıklıyor, restoranlar için su menüsü tasarlanmasına yardımcı oluyorlar. Ünlü isimlere ders veriyorlar. Kaliteli su endüstrisinin geldiği seviye etkileyici: ABD’de 2019-2022’de gazlı, maden suyu ve kaynak su satışı 3.5 milyar dolara ulaşmış. İtalya’da Associazione Degustatori Acque Minerali, Almanya’da Doemens Akademisi ve Japonya’daki Aqua Sommelier Association’a kadar dünyada çeşitli su somelyesi yetiştiren kurumlar varmış. Stone, bilgilendiren ve eğlendiren yazısında şunu da diyor: “Tadım boyunca sular parlak, geniş, yuvarlak, silis oranı yüksek, şaşırtıcı derecede asidik ve magnezyum oranı yüksek olarak tanımlandı. Bu tanımlamalardan bazıları anlamlıydı ve diğerleri, bir açıklamadan sonra bile saçma duruyordu.”

Su demişken anmadan olmaz. 46 yaşında bu dünyayı terk edene kadar bıraktığı iz kolay başarılacak şey değil. David Foster Wallace’ın Kenyon College’da 2005 yılı mezunlarına hitaben yaptığı mezuniyet konuşması ve hayat dersi Bu Su kitabını okumayanlara önermiş olayım. Dikkatli için, boğazınıza takılır. 

Filmlere geçelim. Son zamanlarda karşılaştığınız yapımlarda eğer tek başınıza izlemiyorsanız yanınızdakine “Çok karanlık değil mi? Hiçbir şey göremiyorum” gibi bir söz söylemiş olabilirsiniz. Game of Thrones’un son sezonu böyleydi mesela. Görüntüye hakim olmak çok zordu. ABD menşeli Polygon’da, AB Allen imzalı yazı, görüntü yönetmenliğinden, yapımcı tercihlerine, platformların yayın ayarlarından, youtube gibi fragmanları izlemeye araç olan platformların sıkıştırma tekniklerine kadar çok sayıda detaya değiniyor. Uzmanı değilim ama okuduğum yazıdan cebime koyduğum bilgiler var. En olmadı sağda solda satarım bunları.

Görsel sanatlardan ilerleyelim. Bir tasarımla buluşalım. Bir kamera, bir tripot derken, her tripot bir masanın ya da düz bir zeminin üzerine konulmuyor. Doğada çekim yapanlar da var ve o tripotun su terazisini kullanarak düzgün çekim yapmak her şartta kolay değil. kendi kendine yüksekliğini ve terazisini ayarlayan tripot fotoğrafçılık dünyasının en önemli icatlarından biri olarak görülüyor. Detaylar videoda. Benro Theta projeyi Kickstarter’da başlattı ve buradan topladığı parayla insanlara indirim fırsatı sundu. 50 bin dolar toplamak için açılan kampanya 21 Nisan’da sona erecek. Şu ana kadar 1 milyon 886 bin 392 dolar toplandı. 

Bazı şeyleri görünce en kibar çıkışla “Ne gerek vardı” diyoruz. Bu icat dünyanın sonuna ulaşmış insanların dertleri arasına girer herhalde. O kadar işkolikler ki çalışmaktan hareket edecek zaman bulamıyorlar. Peki bu durumda ne yapıyorlar? Onlarca hak versem doğrusunu bulamayabilirsiniz. Enerjinizi de harcamayayım: Odanın zeminini yürüyen bant haline getiriyorlar. Böylece hem ayaktasınız, hem yürüyorsunuz ama bu sırada çok sevdiğiniz işinizden de uzak kalmıyorsunuz. E çalışanlarının her an işlerinin başında olmasını isteyen tarz patronlar daha ne istesin? Amsterdam’daki bir şirketin ofisindeki uygulamayı Fast Company’den okuyalım. Özetle, yağmurlu Amsterdam için kapalı alanda böyle bir hareket imkânı iyi bir şey olarak görülmüş. Ben ıslanmayı tercih ederim, sağolun.

Havalimanında geçtiğiniz onca güvenlik araması sırasında geriliyorsunuz, bunu biliyoruz. Ne kadar sık uçtuğunuza bağlı olarak bu gerginlik artık daha normal seviyeye iniyor olabilir. Siz güvenliğin istediklerini, bunları neden yaptıklarını daha iyi kavrıyor ve bir sonrakine daha hazırlıklı gidiyorsunuz. ABD’de Ulaştırma Güvenlik İdaresi diyeceğimiz TSA’dan bir görevli, karşılaştıkları en sinir bozucu yolcu tiplerini anlatmış. Özet isteyenlere kısaca bu tipler şöyleymiş: Sürekli taşınması yasak eşya taşıyan kural tanımazlar, kusurlu bagajı olan yolcular, kat kat ve aşırı giyinenler, eşyalarına hâkim olamayan dağınık kişiler, bagajıyla ilgili sorulara kaçamak yanıtlar verenler ve sabırsızlar.

Yazının başlığı diyor ki, ‘Bir sonraki ev sahibiniz 100 kişi olabilir.’ Wired dergisindeki Amanda Hoover imzalı yazı bize yeni bir yatırım türünü muştuluyor. Startup’lar mülk satın alıyor ve ilk kez gayrimenkul alan yatırımcıları hisse almaları için ikna ediyorlar. Yani siz bir ev alacaksınız ve yeterince paranız yok. Olsun problem değil. Paranız ne kadarsa o mülkten de o kadar pay alırsınız. Yazıdan bir örnek, 100 bin dolarlık bir ev, 102 kişinin çeşitli paylarıyla satın alınıyor. Kira getirisi de bu oranda paylaşılıyor. Parçalı yatırım denebilecek bu türdeki girişimler, mülke yatırım yapmanın önündeki engelleri kaldırdıklarını ve bunu Airbnb rezervasyonu yapmak kadar kolay hale getirdiklerini iddia ediyor. Bizde kalabalık ailelerin miras kavgalarında bir evin yüzlerce hissedarı hikâyesi boldur. Bu da tersten olanı sanıyorum.

Kapalıçarşı’yı ne zaman duysam, görsem, lafı geçse “Bu kadar hoyratlığın ortasında yine iyi dayanıyor” hissine kapılıyorum. Her sokağında kelimenin gerçek anlamıyla ilginç hikâyeler saklı olan şanlı çarşımızın “mini dükkânlarını” İst Dergi için Sevecen Tunç kaleme almış. Bu tarihi bilmeden İstanbul’u güzelleştiremeyiz sanırım.

Michelangelo eseri 5,17 metrelik Davut heykeli.

Bu yazıyı ilk gördüğümde “Neden biz böyle şeyler okuyamıyoruz” dedim, sonra da iç bunaltan bürokrasimiz aklıma geldi de rahatladım. New York Times’ta, Floransa’daki Galleria dell’Accademia’da çalışan Eleonora Pucci’yi merkeze alan bir yazı var. Pucci kim derseniz görevi şu: Michelangelo’nun, sanat tarihinin muhteşem eseri Davut heykelinin tozunu alıyor ve heykelin geleceğe tüm kusursuzluğuyla taşınmasını sağlıyor. Nasıl, güzel değil mi? 

The Economist’ten ilgi çekici bir makale de Ukrayna ordusunda Rusya’ya karşı savaşan gey askerleri konu alıyor. Askerler, Rusya’ya karşı hem canlarını korumak için savaşıyor, hem Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunuyorlar. Sözkonusu askerler için bu savaş aynı zamanda kendi hakları için yapılan bir savaş. 

Çağımızın hastalığı sosyal medyadan çocukları nasıl koruyacağız? Bir anne-baba nasıl bir yol izlemeli. The New Yorker bu konuya değinmiş. Ve Jay Caspian Kang imzalı yazıda deniyor ki, “Çoğu insan, çocukları bağımlılık yapan bir ürün gibi görünen bu şeyden korumak için bir şeyler yapılması gerektiği konusunda hemfikir. Ancak neredeyse hiç kimse bu şeyin ne olduğunu bilmiyor.” Buraya dikkat etmemiz gerekiyor çünkü sosyal medya hem çoğu kötülüğün merkezi, kabul. Ama diğer yandan da gençlerin kendilerini ifade etmesinin, kendilerine arkadaş ya da sırdaş bulmalarının önemli bir aracı. Bunu atlamamak gerekiyor. Yasaklamacı zihniyet yerine neler yapılabilir, üzerinde düşünülecek bir yazı olarak dikkatinize sunayım.  

Kapanışı kiraz çiçeği görüntüleriyle yapayım. Haftaya yine buluşalım. Övgü ve umarım olmaz ama sitemler için buraya beklerim: [email protected]

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.