Erdoğan’dan Meclis kürsüsünde ilk seçim yorumu: Biz bitti demeden bitmez!
Adalet Bakanlığı AYM'nin yeniden yargılama talep etme yetkisini elinden alan bir düzenleme hazırlığında. Prof. Dr. Sözüer bunun bireysel başvuru hakkını etkisizleştireceğini, AİHM'nin artık 'doğrudan bize başvurun' diyebileceğini söyledi.
Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan ve Anayasa Mahkemesi’nin eski TİP milletvekili Can Atalay’la ilgili aldığı bireysel başvuru kararının uygulanmamasından doğan büyük yargı krizini çözmek için bir formül geliştirdi. Ancak geliştirilen formül, tartışmada bakanlığın da Yargıtay gibi düşündüğünü gösteriyor ve Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurularda hak ihlali kararı verse bile bu kararın kişinin yeniden yargılanmasını gerektirmemesini sağlamaya çalışıyor.
Yani, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan taslağa göre AYM’nin vereceği hak ihlali kararları en fazla insan hakları ihlal edilen kişilerin tazminat kazanmasına neden olabilecek, ihlalin ortadan kalkması için yeniden yargılama yapılmayacak.
Dün Sabah gazetesinde yer alan bir haberde Adalet Bakanlığı’nın Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasında süren kriz için, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş kanununda ve Ceza Mahkemeleri Kanunu’nda (CMK) değişiklik formülünü öne çıkardığı anlatılıyordu.
Fakat bu düzenleme son derece tartışmalı. Tartışmanın birinci bölümü, düzenlemenin Anayasa’ya uygun olup olmamasıyla ilgili. İkinci bölümü ise AYM’ye bireysel başvuru hakkı verilmesini getiren uluslararası pazarlıkla.
Türkiye, 2004 yılında Anayasanın 90. maddesine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin iç hukuktan önce geleceğine dair bir ek yaptı. Burada amaç, insan haklarını yüceltmek ve Türk yargısının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihadına uygun kararlar vermesini sağlamaktı.
Ancak bu niyete rağmen Türkiye’den AİHM’ye giden başvuruların sayısında ciddi bir azalma olmayınca bu kez 2010 yılında Türkiye referandumla Anayasasına vatandaşlarına insan haklarının ihlal edildiğine inanıyorlarsa doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı tanıdı.
Bu hakkın Anayasaya yazılmasından sonra da bazı yasa değişiklikleri yapıldı ve bu hakkın nasıl uygulanacağı belirlendi. Örneğin Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nun 50. maddesine, “Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir” cümlesi yazıldı. Yani, AYM eğer hak ihlaline karar verecek olursa bu ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkması için gerekenleri de söyleyecekti. AYM bu maddeyi, ‘Yeniden yargılama’ olarak yorumladı, zaten maddenin muradı da buydu.
Bir başka değişiklik CMK’da yapıldı. Ağır ceza dahil ceza mahkemelerinin çalışma usullerini belirleyen bu yasanın 311. maddesine ceza mahkemeleri tarafından verilen ve kesinleşen bir hükmün yeniden mahkemeye taşınarak ceza alan kişinin lehine veya aleyhine yeniden yargılama yapılabilmesi kuralı getirildi. Yani yeniden yargılama CMK’ya da girdi.
Sabah’ın haberi, Adalet Bakanlığı’nın bu iki ayrı yasa maddesinde yer alan yeniden yargılama konusunu düzenlemeyi düşündüğünü anlatıyor.
Buna göre, AYM bireysel başvurularda Anayasa gereği adres olmayı sürdürecek ama vereceği olası hak ihlali kararları bundan böyle yeniden yargılama sonucu doğurmayacak, insan hakları ihlal edilen bireyler en fazla tazminat kazanacak.
Gerek Türkiye’nin vatandaşlarına AYM’ye doğrudan bireysel başvuru hakkı kapısını açması, gerekse bu başvurunun gerektiğinde yargılamanın yenilenmesi sonucunu doğurması konusu, Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile zamanında yapılan pazarlıkların sonunda getirilmişti.
Türkiye vatandaşına bu hakkı tanımış, bir süre sonra da AİHM Türkiye’de vatandaşlara açılan bu kapının ‘Etkin bir başvuru yolu’ olduğuna karar verip Türkiye’den gelen başvuruları daha sıkı elemeden geçirmeye başlamıştı. Uygulamada, AYM’ye bireysel başvuru hakkını kullanmamış pek az kişinin başvurusu AİHM tarafından kabul edilmişti.
Şimdi, eğer AYM’ye bireysel başvurularda yeniden yargılama kararı alamayacaksa, bu yeni durumun AİHM tarafından hala ‘etkin bir başvuru yolu’ olarak görülüp görülmeyeceği tartışmalı.
Türk Ceza Kanunu’nun iki mimarından biri olan Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Sözüer “Şayet bireysel başvuru hakkı Anayasaya aykırı olarak değiştirilir ve Anayasa Mahkemesi de bunu iptal etmezse bu kez AİHM ‘Türkiye’deki bireysel başvuru yolu artık etkili değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları doğrudan AİHM’ne başvuruda bulunabilir’ diyecektir. Böylece Türkiye Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ile hukuk devleti ilkesi ve insan hakları alanında attığı adımlardan geri adım atmış olacaktır. Bu ise vatandaşların zaten etkin korunmayan hak ve özgürlüklerinin tümüyle güvencesiz kalması demektir” diyor.
Türkiye, 1980’lerin ikinci yarısından beri Avrupa Konseyi’nin bir organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargılama yetkisini kabul ediyor. Yine 80’lerin sonundan beri Türk vatandaşları, Türkiye’deki yargılamaları sırasında temel insan haklarının ihlal edildiğini düşünüyorlarsa AİHM’ye başvurabiliyor.
AİHM zaman zaman kararlarında tazminatın yanısıra ‘Hak ihlalinin ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına’ da hükmedebiliyor. Geçmişte böyle kararlar oldu; örneğin Kürt siyasetçi Leyla Zana böyle bir yeniden yargılama sonucunda serbest kaldı.
Ancak aynen AYM’nin yeniden yargılama kararları gibi AİHM’nin yeniden yargılama kararları da gerek Yargıtay ve gerekse yerel mahkemeler tarafından tepkiyle karşılanıyor ve mahkemeler yeniden yargılamadan kaçınmak için geçmişten beri ellerinden geleni yapıyorlar. Uygulanmayan pek çok AİHM kararı var; bunların hepsi yeniden yargılama gerektiren kararlar. En güncel iki örnek Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’la ilgili AİHM kararları. Mahkemeler bu iki kararı da uygulamadı, hatta o yüzden Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nde yaptırıma uğraması söz konusu.
Şöyle: Yargıtay 3. dairesi 14 Mayıs seçiminde TİP Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’la ilgili Gezi Davası yargılamasını durdurmadığı gibi, Atalay hakkında verilen 18 yıllık mahkumiyet hükmünü temmuz ayında onayıp kesinleştirdi.
AYM bu kararın hak ihlali olduğuna hükmetti, ama Yargıtay hükmün gereğini yerine getirmediği, yani Atalay’ı tahliye edip yeniden yargılanmasının yolunu açmadığı gibi hak ihlali kararında imzası olan AYM üyeleri hakkında suç duyurusu yaptı.
Atalay’ın başvurusu üzerine AYM bir kez daha hak ihlali kararı verdi ama bu da uygulanmadı ve Can Atalay hakkındaki son Yargıtay kararı 30 ocakta TBMM’de okundu ve Atalay’ın milletvekilliği sona erdi.
Krizin temelinde Yargıtay’ın AYM’yi bir ‘süper temyiz mahkemesi’ olarak görmesi yatıyor. Yargıtay, ‘Temyiz benim işin, benim üzerimde temyiz makamı olamaz’ diyor. AYM ise ‘Biz temyiz mahkemesi değiliz, delil veya usul incelemesi yapmıyoruz, insan hakları ihlallerine bakıyoruz’ diyerek kendini savunuyor.
Yargıtay ile AYM arasındaki Can Atalay krizi daha da gelişir ve iktidardan da AYM’ye yoğun tepkiler gelirken Adalet Bakanlığı bir çalışma yaptığı ortaya çıktı. Sabah’tan İlker Turak’ın haberine göre bakanlığın Meclis’e göndermeyi planladığı düzenleme Yargıtay’ın bu konudaki görüşleri doğrultusunda.
Düzenleme yasalaşırsa Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verebilecek ama yargılamanın yenilenmesini talep edemeyecek. Hakkında ihlal kararı verilen kişi yerel mahkemeye başvuracak ve yeniden yargılama talebini bizzat kendisi yapacak. Yeniden yargılama kararını da hükmü verecek mahkemenin takdirine bırakılacak. İlk derece mahkemesinin yeniden yargılama talebini reddetmesi halinde istinaf mahkemesine ve ardından da Yargıtay’a gidilecek.
Habere göre Adalet Bakanlığı tarafından yapılan teknik çalışmanın seçimlerden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilmesi planlanıyor.
10Haber konuyla ilgili olarak Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Sözüer’in görüşüne başvurdu. Sözüer AYM’nin gerek kanunlarla ilgili verdiği iptal kararlarının, gerekse bireysel başvuruyla ilgili kararlarının yürütme gücünün yönlendirdiği yargı organlarınca ve Meclis tarafından tanınmadığını, AYM kararlarının uygulanmadığını hatırlattı bu vesileyle.
“Örneğin son yargı paketinde AYM’nin iptal ettiği Türk Ceza Kanununun 220/6 maddesi yeniden düzenlendi, ancak Meclis bu düzenlemede AYM’nin iptal gerekçelerini hiç dikkate almadı” dedi Prof. Dr. Sözüer. AYM’nin kadının soyadıyla ilgili iptal kararının yürürlüğe girdiğini, ama hükümetin iptal edilen maddeyi yine AYM kararını gözardı ederek tekrar kanunlaştırmak istediğini söyledi. Sözüer “Bir taslak hazırlandı, bu taslakta kelimeler yer değiştiriyor, ama sonuç aynı: Kadın yine, kendi soyadını tek başına taşıyamayacak” dedi.
Can Atalay örneğinde olduğu gibi bireysel başvuru sonucunda verilen ihlal kararlarının da uygulanmadığını vurguladı Prof. Dr. Sözüer, usule açıkça aykırı olarak Atalay’ın Meclis üyeliğinin düşürüldüğünü söyledi. Gezi Davası’nda tutuklu Osman Kavala hakkında AİHM tarafından verilen bireysel başvuru kararlarının da uygulanmadığını hatırlatan Prof. Dr. Sözüer “Bu nedenle Kavala davasında mahkum edilenlerin tümü halâ ceza evinde. Bunları örnek olarak ifade ediyoruz, uygulanmayan pek çok AYM ve AİHM kararları var. Bütün bu hususlar dikkate alındığında Anayasa Mahkemesi’nin fiilen işlevsiz hale getirildiği, Anayasaya rağmen AYM ve AİHM kararlarının kağıt üstünde kaldığı görülmektedir” dedi.
Yüksek yargı krizi değil, Anayasaya rağmen AYM ve AİHM kararlarının bilinçli olarak uygulanmadığı bir devlet krizi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sözüer bunu şöyle açıkladı:
“Çünkü kararların uygulanmamasında Can Atalay kararı örneğinde olduğu gibi yürütme, HSK, Yerel Mahkeme, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile TBMM çoğunluğu birlikte hareket ediyor. Bu devlet/rejim krizinin çözümü için yapılması gereken tek şey AYM ve AİHM kararlarının uygulanmasıdır. Oysa bunun yerine kararların uygulanmamasına yasal kılıf hazırlanıyor. Bu ise mevcut krizi daha da derinleştirecektir.
Bireysel başvuruda ihlal kararının gereği olarak Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yargılama kararı verme yetkisinin kaldırılması esasen bireysel başvurunun etkinliğini sıfırlamaktır. Anayasada vatandaşların haklarını koruyan en temel güvencelerden biri olan bireysel başvuru hakkının bu şekilde etkisizleştiren bir kanun değişikliği Anayasa’ya açıkça aykırı olur. Ancak, yürütme gücünün ve onu destekleyenlerin sürekli ağır ve haksız suçlamalarına maruz kalan AYM’nin bu koşullarda iptal kararı verme güçlüğü aşikar.
Ayrıca yakın zamanda yürütme tarafından Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak atamaları ve yeni bir başkan seçileceğini de göz önünde tutmak gerekir. Şayet bireysel başvuru hakkı Anayasaya aykırı olarak değiştirilir ve Anayasa Mahkemesi de bunu iptal etmezse, bu kez AİHM ‘Türkiye’deki bireysel başvuru yolu artık etkili değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları doğrudan AİHM’ne başvuruda bulunabilir’ diyecektir. Böylece Türkiye, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ile hukuk devleti ilkesi ve insan hakları alanında attığı adımlardan geri adım atmış olacaktır. Bu ise vatandaşların zaten etkin korunmayan hak ve özgürlüklerinin tümüyle güvencesiz kalması demektir.”
Cumhur İttifakı’ndan AYM’ye peş peşe tepkiler: Bakan Tunç da ‘yetkisizlik’ dedi