Hamas’ın hayalet lideri: ABD ve İsrail seferber, ama Yahya Sinvar’ın nerede olduğunu kimse bilmiyor
CIA'in 1979 yılındaki Türkiye raporunda Kürtlerin özerklik ve bağımsızlık isteklerinin yoğunlaşarak devam ettiği, Güneydoğu bölgesinde ordu ve Kürt çeteler arasındaki çatışmaların ayaklanmaya dönüşebileceği ifade edildi.
Türkiye’de şiddet olaylarının doruk noktasına ulaştığı 1979 yılında ABD’nin ünlü Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA Türkiye’deki genel durumu analiz eden bir rapor yazdı. İlginç tespitlerin yapıldığı raporda Kürt sorunu üzerinde de duruldu.
Kürtlerin ilerleyen yıllarda ayaklanma çıkartabileceği belirtilen raporda “Türkiye’nin onları asimile etme çabalarına rağmen Kürtlerin çoğu hala Türk toplumunun ana akımının dışında kalmakta ve potansiyel olarak ciddi bir iç güvenlik tehdidi oluşturmaktadır. Kürtlerin özerklik ve bağımsızlık istekleri hala devam etmekte ve yoğunluğu giderek artmaktadır. Türkiye’deki Kürtler solcu gençlik örgütlerinin önderliğiyle ve Irak ve İran’daki Kürtlerin ayrılıkçı eylemlerinden etkilendiler. Bu harekete geçirme çabaları aşiretçilik, örgütlenme ve liderlik eksikliği nedeniyle sekteye uğrasa da, Türk yetkililere yönelik şiddet eylemlerinin Kürt bölgelerinde hükümet otoritesini test etmeye devam etmesi muhtemeldir. Bunlar Türk birlikleri ile Kürt çeteler arasında geniş çaplı çatışmalara yol açabilir ki bu da Türk ordusunun yeni başlayan bir ayaklanmayı önlemek için güçlü bir tepki vermesine neden olacaktır” dendi.
Bu rapor yazılmadan bir yıl önce Apocular olarak bilinen grup Diyarbakır Lice’de PKK’yı kurmuştu. CIA’in ayaklanma olarak nitelendirdiği bir girişime PKK örgütü 15 Ağustos 1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla başladı. PKK bu baskınları ve süreci ayaklanma olarak nitelendirdi.
Türkiye’de 1979 yılında yaşanan toplumsal ve ekonomik durumun daha önceki askeri müdahaleler öncesi duruma benzerliğine dikkat çekilerek raporda şöyle dendi:
“Türkiye’deki mevcut koşullar askeri müdahalelere yol açan daha önceki krizlere birçok açıdan benzemektedir. Sıkıyönetimin uygulanmasında ordu genel olarak sivil liderlerle birlikte çalışmış olsa da hoşnutsuzluk işaretleri de ortaya çıkmıştır. Ekonomik sıkıntılar, süregelen şiddet, ordunun şiddetle mücadelede uymak zorunda olduğu siyasi kısıtlamalar ve sivil liderlerin siyaseti orduya, koruyucusu olduğu devletin gücü ve birliği için bir tehdit olarak görünmekte, ordunun kanun ve düzen değerlerini rencide etmekte ve aynı zamanda ordunun kurumsal maddi kaygılarını ve subayların bireysel kaygılarını tehdit etmeye başlamaktadır.”
12 Eylül 1980’deki askeri darbeden sonra yapılan anayasa değişikliğiyle seçim sisteminde köklü değişikliklere gidildi. CIA raporunda ordunun müdahale sonrasında otoriter bir anayasa ve seçim sisteminin değiştirilmesi konusunda ısrar edeceği ifade edildi. CIA ilgili bölümde durumu şu şekilde analiz etti:
“Subayların kanun ve düzen değerleri ve temelde muhafazakar yönelimleri göz önüne alındığında ordunun siyasete daha fazla müdahil olması Türkiye’yi siyasi açıdan daha az liberal bir topluma ve daha kontrollü bir ekonomiye doğru itecektir. Ordu daha otoriter bir anayasa ve seçim sisteminin değiştirilmesi gibi şu anda kamuoyunun desteğini kazanan bazı değişiklikler konusunda muhtemelen ısrarcı olacaktır. Ayrıca kendi kurumsal gereksinimlerini karşılamaya çalışacak olsa da daha sıkı ekonomik kemer sıkma önlemleri alınmasını zorlayacaktır.”