Kaptan dümende: Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde yoluna devam ediyor
Guardiola’nın öğrencileri Real Madrid karşısında İstanbul biletini alırken tribünler de 1968’den beri repertuarlarında olan The Beatles klasiği ‘Hey Jude’u adeta daha gür bir sesle söylüyordu.
Ve Manchester City ‘tarih yazıcı’sı Pep Guardiola yönetiminde yeni bir sayfayı daha aralamanın son ve zorlu adımlarından birini attı. Malum ‘Maviler’ Katalan koçlarıyla kendi liglerini uzun bir süredir domine etmelerine rağmen kıta Avrupa’sının en büyük vitrini ‘Şampiyonlar Ligi’nde bir türlü zirvenin en üst basamağına çıkabilmiş değiller. İki sezon önce, ‘pandemi dönemi’nde Portekiz’de oynanan finalde ‘Premier’daşları Chelsea’ye favori çıktıkları maçta 1-0 mağlup olmuşlar ve tarihe atacakları en derin izlerden birinden mahrum kalmışlardı. Keza geçen sezon da yarı finalde bu suların gediklilerinden Real Madrid’e elenmiş ve bir kez daha hayal kırıklığı yaşamışlardı.
Bu sezon ise Pep ve öğrencileri önce iç sulardaki meseleyi hallettiler, uzun süre geride götürdükleri şampiyonluk yarışında Katalan teknik direktör eski yardımcısı Mikel Arteta’nın çalıştırdığı, ‘lider’ apoletini haftalarda taşıyan Arsenal’in süngüsünü düşürdü ve maç eksiğine rağmen puan farkıyla tahtı devraldı. İş daha büyük denizlere, okyanusa geldiğinde ise karşısında bu kupanın en kıdemlisi, en gediklisi ve kupalısı vardı. Yani kendilerini geçen sezon üzen Ancelotti’nin Real’i. Geçen hafta Bernabeu’da oynanan yarı finalin ilk ayağında City, uzun süre topa ve oyuna hâkim görünmesine rağmen skor üstünlüğünü çok geçmeden eline geçiren taraf ev sahibiydi. Vinicius Jr’un enfes golü, “Eyvah, yine geçen sezonki gibi mi olacak?” endişelerini muhtemelen taraftara olduğu kadar sahadaki takıma da yaşattı. Lakin De Bruyne’nin sert ve klas vuruşuyla gelen beraberlik sayısı mücadelenin sonucunu hem bir avantaja döndürdü hem de City camiası için özel bir moral dopingi oldu.
Bu skorun eşliğinde başlayan dünkü randevudaki görünüm de Bernabeu’dakinden farklı değildi, oyuna ve topa hâkim olan taraf Guardiola’nın öğrencileriydi. Amma velakin futbol bu, golü atamadıktan sonra meşin yuvarlağı çevir Allah çevir, bir işe yaramıyor. Erling Haaland, kariyeri boyunca Şampiyonlar Ligi’nde tam 16 takıma karşı forma giymiş ve biri City olmak üzere üç takımın filelerini havalandıramamış. Üçlüden biri de Real Madrid’miş (son takımsa Ajax), dolayısıyla bu maçın onun açısından böyle de bir yanı vardı. Mücadelenin ilk önemli gol pozisyonu Norveçlinin 13’te Courtois’ya nişanladığı kafa vuruşunda geldi. Eksik hesabı kapama peşindeki Viking, 21’de bu kez daha sert ve etkili bir kafa vuruşu yaptı, Belçikalı eldiven bu zor pozisyonda da başarılıydı.
İlk 15 dakikada topla oynama oranlarında City’nin 79’a 21 üstünlüğü vardı ve nihayetinde sağ taraftan maç başından beri bindiren Bernardo Silva, 23’te De Bruyne’nin ince pasında boşta kaldı ve yaptığı vuruşla perdeye açan isim oldu. Real, evindeki ilk mücadeleden farklı olarak bu kez golü yedikten sonra açılmak durumundaydı. 30’da topla oynama oranlarında hafif bir değişiklik vardı ve 76’a 24 ev sahibi lehineydi. Oyunun sonraki bölümünde İspanyollar karşı kaleye doğru nispeten daha fazla topu taşısalar da çok etkili olamıyorlardı derken 35’te Toni Kroos adeta ‘üçlük’ denedi, uzaktan muhteşem vurdu, top üst direkte patladı. Çok geçmeden 37’de City farkı açtı. İlkay’ın vuruşunda defanstan dönen topu kafasıyla tamamlayan Bernando Silva, kendisinin ve takımının ikinci golüne imza atmış oldu.
Devre bu sonuçla biterken mücadelenin ikinci yarısında Real’in oyunu ve skoru domine etmesi ve final koşusunda önünde kalan son fırsat gibi duran 45 dakikada tüm maharetini ortaya koyması bekleniyordu. Lakin kâğıt üzerindeki bu düşünce sahaya pek yansımadı. Gerçi City skorun da etkisiyle uzun süre rölantide top çevirdi, 50’de tehlikeli görünen atakta Ruben Diaz, Vinicius’u sarı kartlık sert bir hareketle durdurdu. Bunun dışında konuk ekip adına pek de heyecan verici ya da hayata döndürücü bir pozisyon, hamle göremedik. City ise sonlara doğru tekrar canlandı, 73’te İlkay “Eh artık, bu hesabı kapat” dercesine verdiği pasta Haaland’ı golle burun buruna getirdi ama Norveçli bir kez daha Courtois’ya takıldı.
76’da, bir ara Pep’le hararetli bir tartışma yaşayan De Bruyne, sol tarafta kazanılan serbest vuruşu kullandı, topa hamle yapan Akanji’ydi ama son vuruş, bir önceki maçta cezası yerine formasını Rudiger’e kaptıran Eder Militao’dan geldi ve Brezilyalı kendi kalesine attığı bu golle City’nin 3-0 öne geçmesini sağladı. Son sözü 90 + 1’de Julián Alvarez söyledi ve genç Arjantinlinin golüyle mücadele City’nin 4-0 galibiyetiyle sona erdi. Böylelikle Guardiola’nın öğrencileri İstanbul biletini alırken tribünler de 1968’den beri repertuarlarında olan The Beatles klasiği ‘Hey Jude’u adeta dün daha gür bir sesle söylüyordu…
10 Haziran Cumartesi günü oynanacak mücadele aslında bir yanıyla Hakan Çalhanoğlu ve İlkay Gündoğan üzerinden okursak ‘Gurbetçi finali’ olarak da nitelendirilebilir. Bu arada dün, yarı final kapısından dönen ‘Son şampiyon’ Real bu turnuvayı tam 14 kez kazanmış. Organizasyonun ismi ‘Şampiyon Kulüpler Kupası’ olduğu dönemde de üç kez finalde kaybetmiş; yani toplama 17 kez final atmosferini tatmış. Takımın başında bulunan Carlo Ancelotti ise malumunuz üzere bu kupayı dört kez kazanan tek teknik direktör. İtalyan çalıştırıcı tek finalini ise Milan’nın başındayken 2005’te yine İstanbul’da oynanan o unutulmaz mücadelede Liverpool’a karşı kaybetmiş. Yani ‘Yedi tepeli şehir’ ona zaten yaramıyor!
Pep Guardiola, City’nin başında ilk kez 2017-18 sezonunda şampiyonluk yaşamıştı. Bu sezon da aynı başarıyı tatması durumunda son altı sezonda beşinci zaferine imza atacak. FA Cup finalinde Manchester United ile oynayacak. Onu kazanıp bu sezonu ‘Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’yla da taçlandırırsa ‘hat-trick’ yapmış olacak.
Taraftarın beklentisi bu yönde ve finalin favorisi konumunda da onlar var. Ama tarihindeki dördüncü kupaya uzanmak isteyen Inter’i de yabana atmamak lazım. Kadrosunda Premier Lig görmüş Dzeko (malum, kendisi eski bir City oyuncusu), Lukaku, Mkhitaryan gibi yıldızları ve sert oyuna yatkın İtalyan oyuncularıyla meselenin savunma kısmında etkili olmaya adaylar. Neyse, bu tür analizler için çok erken, umarım 2005’te olduğu gibi draması bol, futbol kalitesi yüksek, gollü bir final daha izleriz…