Enflasyondaki sürpriz düşüş faizi indirmek için bir oyun mu?
2023 yılında küçülmenin görüldüğü tek sektör 'tarım' oldu. Çiftçiyi köylüyü “milletin efendisi” olarak gören Cumhuriyet'in 100. yılında tarım sektörü yüzde 0,2 daraldı. Ülkemiz tarımsal üretimde ve gıda güvenliğinde tehlikeli sulara doğru ilerliyor.
Dünyadaki son gelişmeler COVID salgını ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonucunda tarımsal ürünlerin ticaretindeki aksamalar, tarımda kendi kendine yeterliliğin ve gıda güvenliğinin önemini bir kere daha ortaya koydu.
Gerçekten de tarımda egemenlik ulusal egemenlik kadar, tarım sektörünün savunması ülkenin savunması kadar önem kazandı. Ülkeler bir yandan tarımsal üretimlerini artırmak için yeni projeler ortaya koyarken diğer taraftan tarımsal üretimde hakim ülkeler bunu diplomaside ve uluslararası ticarette bir silah olarak kullanmaya yöneldi.
Türkiye için de tarımsal üretimi artırmak, ithalata karşı tarım sektörümüzü ve ekonomimizi savunmak hayati önemde. Peki 22 yıldır iş başında olan hükümet bunun ne kadar farkında? Bu sorunun cevabını ekonomik verileri okuyarak bulmak mümkün…
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2023 yılında ülkemizin gayri safi yurtiçi hasılasını (GSYH) açıkladı. Buna göre geçen yıl Türkiye ekonomisi yüzde 4,5 büyüdü. Fakat bu büyümenin kaynağı üretim değil vatandaşların tüketimi oldu. Büyümeye vatandaşların tüketiminin katkısı yüzde 6,7 olurken 2023’te sanayi sektöründe büyüme yüzde 0,8 gibi son derece cılız bir seviyede kaldı. Küçülmenin görüldüğü tek sektör ise “tarım” oldu. Çiftçiyi, köylüyü “milletin efendisi” olarak gören Cumhuriyet’in 100. yılında tarım sektörü yüzde 0,2 daraldı.
Oysa Cumhuriyet’in ilk yıllarında tarım sektörü ekonominin bel kemiğiydi. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk İzmir İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında “Kılıçla fetih yapanlar, sabanla fetih yapanlara yenilmeye ve sonuçta yerlerini bırakmaya mecburdur” diyerek tarımsal üretimi sadece ekonomik bir mesele olarak görmediğini, ulusun egemenlik açısından da önemli bir yere koyduğunu gösteriyordu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında tarım sektöründe büyüme ülke büyümesinin üzerinde bir ivme yakaladı. Ancak AK Parti hükümetleriyle geçen son 21 yılda tarım sektöründe büyüme, ülke büyümesinin altında kaldı. Tarımda büyüme Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin fiilen hayata geçmesinden bu yana ise (2019-2023) yüzde 1,4’e kadar düştü.
GSYH içinde tarım sektörünün payı da geçmiş yıllara göre oldukça düşük. 2023 yılında tarım sektörünün milli gelir içindeki payı bir önceki yıla göre 0,3 puan daha azalarak yüzde 6,2’ye geriledi.
Dahası, tarımın milli gelir içindeki payının son sekiz yılda ortalama yüzde 6,2 olduğu düşünüldüğünde ve tarım konusunda açıklanan yol haritalarına bakıldığında daha uzunca bir süre tarımın milli gelir içindeki payının artmayacağını söylemek mümkün. Bir ülkede tarım sektörü sekiz senededir patinaj yapıyorsa hükümet politikalarında ciddi sorunlar olduğu su götürmez. Nitekim Türkiye’de hükümet çiftçiye hak ettiği desteği vermiyor. Tarım Kanunu’nun 21. maddesi gereği her yıl milli gelirin en az yüzde 1’inin çiftçiye destek olarak ödenmesi gerekirken, bugüne kadar ödenen bunun yarısı bile olmadı. Son 17 yılda hükümet kendi çiftçisine kanunen ödemesi gereken 850 milyar TL desteği ödemedi. Her yılın ortalama dolar kuruyla bakıldığında Hükümetin çiftçilerimize birikmiş borcu 89 milyar doları, her bir çiftçi ailesine borcu ise 40 bin doları buluyor.
Devletten hak ettiği desteği alamayan çiftçi bankalara olağanüstü faizlerle borçlanıyor. Bir yandan borca borçla takla attırmaya çalışırken, bir yandan da alın teri döktüğü tarlasında emeğinin karşılığını almakta zorlanıyor. İşte bu şartlar altında gençler köylerini terk ederken, tarımsal üretimde çalışanların yaş ortalaması her geçen yıl artıyor. Ülkemiz tarımsal üretimde ve gıda güvenliğinde tehlikeli sulara doğru ilerliyor.
Aslında soru çok basit: Çiftçimiz hak ettiği desteği alamazsa tarladan sofraya uzanan zincirdeki sorunlar çözülmezse, sofraya ekmek nasıl gelecek, evlerde buzdolabı nasıl dolacak? Tarımsal üretim gerilerken, dışa bağımlığın her geçen gün artması ve gıda güvenliğimizin tehlikeye girmesi kaçınılmaz.
Sonuç olarak; tarih boyunca önemini koruyan tarım sektörü, günümüzde artık ülkelerin varlığı açısında stratejik bir sektör olarak değerlendiriliyor. Türkiye bu gerçeği yok saymamalı, ülkeyi yönetenler ekonomik verileri dikkate almalı ve şapkayı önüne koyarak tarım konusunda gerekli adımları atmak için bir an evvel harekete geçmelidir.
Hiçbir ülke artık ulusal güvenlik açısında savunma sanayii kadar önemli hale gelen tarım sektörünü başka ülkelerin insafına bırakmamalı, biz dahil.
2 Ekim 2024 - ÇKS yetkisi karşılığında TZOB’un sessizliği: Tarımsal girdi maliyetleri gizleniyor mu?
24 Eylül 2024 - Şeker pancarı alım fiyatı ne kadar olacak? İşte tahminler
22 Eylül 2024 - Makarna ve un sanayicileri hep işin kolayına kaçtı
19 Eylül 2024 - Sayın Tarım Bakanı Yumaklı, sakın ‘Hayvancılıkta sorunu üç yılda çözeceğiz’ demeyin!