Dört yıl sandık olmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı değil yatırım bankaları
OECD Türkiye'ye yönelik uluslararası sermaye akışlarının hızlanabileceğini ifade ederken ekonomiye ilişkin riskler olarak ‘erken politika gevşemesi’ ile ‘Merkez Bankası'nın güvenilirliğinde olası sarsılma’yı gösterdi.
Türkiye ekonomik dönüşüm ve dezenflasyon sürecinde önemli bir dönemeçte. Faizlerdeki artışın yanı sıra para ve maliye politikalarıyla desteklenen enflasyonla mücadele çabaları hızlanıyor. Şimdilik baz etkisiyle olsa da de yıllık bazda enflasyon inişe geçti. Bu süreçte yatırımcılar ve sektör profesyonelleri, sanayi üretimi, işsizlik oranı, enflasyon ve kredi eğilimleri gibi önemi ekonomik göstergeleri yakından takip ederek Türkiye ekonomisinin geleceğine dair öngörülerde bulunuyor. Fitch gibi kredi derecelendirme kuruluşlarının, Türkiye’nin kredi notunu artırması şimdilik ciddi etkileri göstermemiş olsa da uygulanan ekonomik programların olumlu etkiler yarattığını gösteriyor.
CNBC-e’den Safa Gümüş’ün haberine göre son dönemde yayımlanan raporlar enflasyonun düşürülmesi yönünde adımlar atıldığını ortaya koysa da halk nezdinde enflasyonun hala yüksek ve inatçı olduğu algısı devam ediyor. Ekonomide ise Türkiye’nin stagflasyon riskiyle karşı karşıya olabileceği konusunda uyarılar yapıyorlar.
Bu ekonomik tablo içinde küresel ekonomi ve Türkiye’nin durumu üzerine kapsamlı analizler sunan Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Türkiye’nin mevcut ekonomik görünümünü ve ekonomi yönetiminin hamlelerini CNBC-e’ye değerlendirdi.
Türkiye’nin daha geleneksel makroekonomik politikalara dönüş yapmasının, yatırımcıların moralini artırdığına işaret eden OECD yetkilileri, CNBC-e.com’a gönderdikleri e-posta değerlendirmesinde “Türkiye’nin CDS primleri düşüş gösterdi ve Haziran ayında takas işlemleri hariç net uluslararası rezervler 2020 başından bu yana ilk kez pozitif oldu. Son aylardaki olumlu gelişmelere rağmen ekonomik zorluklar devam ediyor. Uluslararası ortamdan tam anlamıyla faydalanmak ve daha fazla not artışı sağlamak için makroekonomik istikrar politikalarının devam etmesi gerekiyor” denildi.
OECD’nin e-posta değerlendirmesinde şözellikle ekonomi politikasındaki istikrar ve öngörülebilir bir çerçevenin yatırımcı güvenini artırabileceği ve uluslararası sermaye akışlarını hızlandırabileceği vurgulanırken bu güven ortamının kısa vadeli finansal akışların doğrudan yabancı yatırımlara dönüşmesini de sağlayabileceği ifade edildi.
Kısa süre önce açıklanan Orta Vadeli Program’da Türkiye’nin 2024 yılı için enflasyon beklentisi yüzde 41,5 olarak belirlendi. Bu oran, önceki OVP raporunda 2024 yılı için öngörülen yüzde 33 seviyesinin oldukça üzerinde bulunuyor. Dolayısıyla enflasyon beklentisinde 850 baz puan gibi ciddi bir artış söz konusu. Bu artış gelecek yıllar için de yapılan yukarı yönlü revizyonlarla kendini gösteriyor; 2025 yılı için beklenti yüzde 15,2’den yüzde 17,5’e, 2026 yılı için ise yüzde 8,5’ten yüzde 9,7’ye yükseltildi. Piyasa aktörleri OVP’deki bu yukarı yönlü revizyonu gerçekçi bir yaklaşım olarak değerlendiriyor.
Buna karşılık TCMB’nin enflasyon beklentisi yüzde 38 seviyesinde. Üst bandı yüzde 42 olan bu hedef henüz revize edilmedi, ancak OVP’nin enflasyon beklentisi TCMB’nin hedefinin üst bandı olan yüzde 42’ye yaklaşıyor. OECD’ye göre TCMB’nin bu hedefe ulaşması ise ihtimal dahilinde.
“Para politikası koşullarının sıkı kalması ve enflasyon hedefe sağlam bir şekilde yönelene kadar mali sıkılaşmanın sürdürülmesi gerekiyor.” OECD’nin bu yorumu aslında doğrudan erken bir faiz indirimi ihtimaline karşı yapıldı. Nitekim OECD Türkiye ekonomisinin gidişatına yönelik riskleri ‘erken politika gevşemesi’ ve ‘Merkez’in güvenilirliğinin sarsılması’ olarak belirtti. Enflasyondaki olası bir artışa karşı dikkatli olunması ve bunun hala bir risk faktörü olarak ortada olduğu da ifade edilen bir başka risk faktörü.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, TCMB Başkanı Karahan ve diğer ekonomi yöneticileri Türkiye’nin ortodoks politikalara dönüş yaptığını yerli ve yabancı yatırımcılara anlatmak için yoğun bir çaba sarf ediyorlar. Bu çerçevede TCMB Başkanı Karahan’ın yaptığı sunumlarda verdiği sinyaller ve Bakan Şimşek’in yabancı yatırımcılarla sık sık bir araya gelerek ekonomik programı anlattığı görülüyor. OECD’ye göre, ekonomi yönetiminin bu hamleleri, finansal ve parasal politikalardaki “güvenilir iyileştirmeler” olarak algılanıyor ve yatırımcı güvenini artırıyor. Ancak, yatırımcılar yalnızca politika değişikliklerini değil, aynı zamanda yapısal reformları da görmek istiyor.
OECD yapısal reformların mevcut makroekonomik çerçeveyi istikrara kavuşturabileceğini ve uzun vadeli büyüme potansiyelini artırabileceğini belirtti. Özellikle işgücü piyasası reformlarının, yüksek kaliteli resmi işlerin ve kadın işgücünün artışına katkıda bulunabileceği ifade edildi. Sürekli iş sözleşmelerinin daha esnek hale getirilmesi, sosyal koruma sisteminin kıdem tazminatından daha geniş kapsamlı işsizlik sigortasına kaydırılması ve yasal asgari ücretlerin firmalar için karşılanabilir olmasının sağlanması, daha fazla resmi iş yaratarak refahı ve mali gelirleri artırabilir.
OECD yaptığı değerlendirmede asgari ücretler konusuna ayrı bir parantez açarak “Yasal asgari ücretlerin firmalar için karşılanabilir olmasının sağlanması” ifadesine yer verdi. Değerlendirmede açık bir şekilde belirtilmese de bu ifade dolar bazında asgari ücretin yüksek seviyede olduğuna ilişkin gözlemlerden kaynaklanıyor gibi görülüyor. Nitekim Türkiye’de güncel olarak asgari ücret yaklaşık olarak 500 dolar seviyesinde bulunurken üç yıllık ortalama 400 dolara yeni yeni yakınsamaya başlıyor.
Burada aslında başka bakış açılarının da olduğunu söylemek mümkün. Her ne kadar dolar bazında asgari ücret ortalamaların üstünde seyretse de, bu bakış açısı şirketlerin katlandıkları maliyetlere ilişkin de bir gösterge. Eğer yoksulluk sınırı ile asgari ücret karşılaştırılırsa farklı bir tablo olduğu görülüyor.
2024 yılı Ağustos ayına ilişkin TÜRK-İŞ verilerine göre ‘Açlık Sınırı’ 19.271 TL. Bunun yanında asgari ücret ise 17.002 TL. Verilere bakıldığında genel olarak asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı, asgari ücretin bu sınırın üstüne çıktığı nadir zamanlarda ise ivmenin tekrar tersine dönerek açlık sınırının yükseldiğini görülüyor.