Yayın ekranında basketbol ve voleybolda Avrupa heyecanı
Sinan Erdem Salonu'ndaki Anadolu Efes - Bologna EuroLeague play-in karşılaşması vurdulu kırdılı değil, düşmeli kalkmalı bir maç oldu. Ailelerin doldurduğu tribünlerde eğlence ön plandaydı.
Ekonomi şef editörü Ruhi Sanyer önderliğinde spor servisi olarak Anadolu Efes- Bologna play-in maçı için yola koyulduk. Sinan Erdem Spor Salonu’na gitmek için önce metro, sonra Marmaray yolculuğu yaptık. Duraktan indiğimizde hava karanlıktı ve önümüzde 10-15 dakikalık bir yürüyüş mesafesi vardı. Maçın saat 21.00’e başlayacak olması nedeniyle vaktimiz boldu. Ama Ruhi abi her zamanki aceleciliğiyle bizi koştura koştura yürütüyordu.
Yeterince aydınlatma olmayan patika yolda kaldırım taşına takıldım. Bir an dünya durmuş gibi geldi. Ruhi abi beni tutmaya çalışsa da başarılı olamadı. Ama düşüşü yavaşlattı. Yere boylu boyunca uzandıktan sonra hemen kalktım. Çünkü yiğitlik bunun gerektirir! Hasar tespiti yapmaya vaktim olmadı. Yola devam ettik. Salona vardığımızda karşılaşmaya yarım saat vardı. Sinan Erdem’in çoğu boştu. Halbuki bütün biletler satılmıştı. Maçın başlamasına dakikalar kala taraftarlar geldi. Anadolu Efes forması giyen aileler yerlerini aldı. Kadınların çokluğu dikkat çekiciydi. Salonda tam bir festival havası vardı.
Efes anonsçusu Mustafa Özben ve pota arkasında konuşlanan bando maçın başlamasıyla yoğun mesaiye girdi. Aynı NBA’de olduğu gibi salona gelenler takıma destek olması için yönlendiriliyordu. Efes’ten Will Clyburun maça fırtına gibi başladı. İlk 10 dakikada beş üçlük bulan ABD’li basketbolcu takımını öne taşıdı. Ama dakikalar geçtikçe işler terse döndü. Shane Larkin dışında skorer bulamayan Anadolu Efes Bologna’nın tecrübeli basketbolcuları karşısında bir türlü oyunu koparamadı. Tabii maçı seyrederken benim için mesai bitmemişti. Ruhi abinin sorularına yanıt vermem gerekiyordu. ‘Play-in nasıl oluyor? Teknik faul, kasti faul ne? Tur için kaç sayı fark yetiyor? Siyah oyuncuyu niye oyundan çıkardı? Galip gelirse Efes kiminle eşleşecek,’ gibi…
Bu sırada Efes’in maskotu Çaylak seyircilerle etkileşime giriyordu. Dev skorbordda izleyiciler cep telefonu ışıklarıyla şova ortak oluyordu. Lacivert beyazlılar şiddet içindeki Türk sporundan daha doğrusu futboldan çok daha farklı bir ortam yaratmıştı. Maçın sonlarına doğru salondaki gerilim iyice arttı. Efes’in atışları kaçıyor, öne fırlayan Bologna üstünlüğünü korumaya çalışıyordu. O sırada iki yanımda oturan bir Efes taraftarı koluma dokundu. ‘Kusura bakmayın, orası benim uğurlu yerim… Yer değiştirebilir miyiz’ dedi. Her sporsever gibi totemlere saygı duyduğumdan teklifi kabul ettim. Ama bu bile kâr etmedi.
Sinirlerin gerildiği anlarda bir türlü top potadan geçmedi. Son anlarda gerginlik had safhaya çıktı. Bu arada düştükten sonra sıcağı sıcağına bir şey hissetmeyen ben sağdan sağdan gelen ağrılarla mücadele etmeye başladım. Sadece oyuncuların değil benim de adrenalim yükselmişti. Ağrı eşiğim düşük olmasına rağmen kendimi Efes’i desteklerken buldum. Maçın son anlarında Bologna forması giyen Iffe Lundberg’in attığı basket skoru 67-61’e getirince salonu sessizlik kapladı. Hemen ardından gelen Efes’in üçlüğü farkı üçe düşürmesine rağmen yetmedi. Maç bittiğinde neyse ki rakibin sevincinden tahrik olup salonda oyuncu kovalayan taraftar yoktu. Sadece tribündeki atmosfer maç sonuyla birlikte düşmüştü, aynı benim gibi.
Salondan çıktık, Marmaray’a yürümeye başladık. Attığım her adımda acı hissetmeme rağmen Ruhi abinin acıması yoktu. Aceleci olmasının faydasını durağa ulaştığımızda yaşadık. Görevli “Acele edin son tren kalkmak üzere” diye bağırıyordu. Acımın üstüne taş bastım, koşmaya başladım. Neyse ki yetiştik. Bir yandan Efes’in yenilgisini üzülürken bir yandan da ‘maçın uzamadan bitmesi iyi oldu’ diye düşündüm. Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Marmaray’da bu ihtimal düşünülmemişti çünkü. Eve vardığımda aklımda Efes’in yenilgisi değil taraftarı vardı. Kanaatimce İstanbul’un üç büyüklerinin aksine doğuştan destekçisi olmayan Anadolu Efes bir çatışmayı kaybetse de şiddetten uzak, oyundan anlayan aile ortamını oluşturarak savaşı kazanmıştı. Nasıl ben düştükten sonra ayağa kalktıysam, gelecek sezon onlar da aynısını yapacaktı.
30 Ekim 2024 - El Clasico’da ‘centilmenler’ İstanbul derbisinde ‘ergenler’
16 Ekim 2024 - Futbol Federasyonu’nda bu kez de Lale Cander krizi… İşte krizin perde arkası
11 Ekim 2024 - Maraton asla maraton değil: Ekrem İmamoğlu etkisi
24 Eylül 2024 - Budapeşte’nin gösterdikleri: Türk satrancı hamle bekliyor