Danone aslında Anadolulu Aram Dökmeciyan’ın yoğurdu

16 Nisan 2024

İnsanoğlunun yüzlerce yıldır kullanageldiği yoğurt “her derde deva, batna cila ve tertemiz gıda” olarak biliniyor. Halis sütten imal edilmişlerinden bahsediyoruz elbette, laboratuvarlarda kimyasal zincirine takla attırılarak üretilen hormonlu peltelerden değil.

Gerek Avrupa’da gerekse dünyanın diğer yerlerinde yoğurdun öyle uzun  bir geçmişi yok, ilk nereden kaynaklandığı da tartışmalı.

Ama şunu biliyoruz ki neredeyse bütün Batı dillerinde adı Türkçe yoğurt kelimesinden bozma: İngilizce yoghurt, Almanca joghurt, Fransızca yaourt, İspanyolca yogur, Bulgarca yogırt, İrlandaca iógart, Portekizce iogurte, Romence iaurt.

Sağlığa yararı sonsuz

Bir bardak yoğurt günlük kalsiyum ihtiyacımızın neredeyse yarısını karşılayabiliyor. Kalp hastalığı ve osteoporoz riskini azalttığı, ayrıca kilo kontrolüne yardımcı olduğu biliniyor.

Yoğurdu evde kendimiz yaptığımız zaman en doğal probiyotik o. Bütün yaşlı, çocuk, hastaların bağışıklık sistemini güçlendirir. Kafkasya’da insanlar uzun yaşıyor sabah, öğlen, akşam yoğurt yediklerinden dolayı.

Yüzde 80 bağışıklık sistemini güçlendiriyor, en iyi aşı, kemik sağlığına, diş sağlığına ve bağırsaklara çok iyi geliyor.

Mideyi rahatlatıyor, kansere karşı koruyor. Ağız kokusunu önlüyor. Cildi güzelleştiriyor. Tok tutuyor ve göbekteki yağların erimesini sağlıyor.

Yoğurdun ilk olarak kimlerce ve nasıl üretildiği üzerine kesin bir bilgi bulunmamakla beraber ilk kez MO 5000 ve 4000’li yıllarda Mezopotamya’da yapıldığı tahmin ediliyor.
Antik Hint kaynaklarında yoğurt ve balın karışımı “Tanrıların yemeği” olarak adlandırılıyordu.

Kaşgarlı Mahmut tarafından 10. asırda yazılan Divanül Lugâti’t-Türk ve Balasagunlu Yusuf Has Hâcip’in Kutadgu Bilig eserlerinde “yoğurt” kelimesine bugünkü anlamda rastlıyoruz.

Samatyalı Bir Ermeni

Yoğurdun Avrupa’da yayılışıyla ilgili ilk bilgi Fransız tıp tarihinde var. Frenk tarihçilerinin yazdığına göre 1542’de bağırsak enfeksiyonundan kıvranan Fransa kralı 1. Fransuva’nun hastalığı uzun sürünce sinirleri altüst olmuş. Onu himayesine aldığını tarihten bildiğimiz Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman saraydan bir Türk doktorunu gönderiyor tedavi için.

O da köyün sütünden elde ettiği “esrarengiz” bir ürün sayesinde Kral’ı birkaç hafta içinde ayağa kaldırıyor.

İşi biten doktor İstanbul’a geri dönünce Fransızlar yoğurt mayalamayı kendi başlarına beceremiyor. Türk doktorun bıraktığı koyun da Paris’in ayazında ölünce artık yoğurt yapmaktan vazgeçiyorlar bütünüyle.

Kanlıca ve Silivri yoğurtları

İzleyen donemde yoğurdu gerçek anlamda Fransız halkına tanıtan, Osmanlı tebaasından Paris’e hukuk doktorasına gelmiş Samatyalı Ermeni Aram Dökmeciyan idi.

Ailesi, Kayseri’de ikamet ederken Sultan Abdülmecid zamanında payitahta göçerek Samatya ve Yedikule civarında besledikleri ineklerle sütçülük ve yoğurtçuluk yapar.

O yıllarda Kanlıca ve Silivri yoğurtları da çok meşhurdu. İnsanlar özellikle yoğurt yiyebilmek için şehrin en uzak noktalarından Kanlıca’ya geliyorlardı. Kanlıcalılar Galata frenklerine pudra şekeri serperek yoğurt yedirmeyi bile öğretmişti.

Mihran Efendi Galata Yüksek Kaldırım’da matbaa harfleri dökümcülüğüne başlar. Bu işten büyük paralar kazandığı için soyadlarını Dökmeciyan olarak değiştirir. Küçük oğlu Aram’ı Venedik’e eğitime gönderir. Aram diğer kardeşi Artin (Edouard) ile birlikte Paris’e gider okuldan sonra ve Sorbonne’da hukuk doktorasına başlar.

Ne var ki, babasının ölümüyle Türkiye’den gelen harçlıklar kesilir, kardeşi ile büyük geçim sıkıntısı yaşar.

Aram’ın aklına ilk gelen birkaç inek sahibi olup bunların sütünü ve sütten elde ettikleri yoğurdu satmaktır. Kardeşi fikirden pek hoşlanmaz, o günün şartlarında Frenk milletine yoğurt yedirmek, deveyle birdirbir oynamaktan zordur.

Ancak Aram kafasına koyduğu işi yapar ve imal ettiği yoğurtları bir köşe başında sergiler, insanlara yoğurdun faydalarına dair nutuk çeker. Fransızlar ilk defa gördükleri bu beyaz nesneye pek ısınamaz.

Aram elimde kalmasın diye satamadıklarını, çevresindeki Fransızlara hediye eder. Korka korka ilk defa yoğurdu tadar insanlar; “sağlığa zararı olabilir” dedikodusu çıkınca da kimse hediye olarak bile kabul etmez.

Aram hemen pes etmez

Doğruca Paris’in ünlü Pasteur Enstitüsü ikinci başkanı ve Nobel ödülü sahibi Prof. Elie Mecnikof’un yolunu tutar Aram.

Rus asıllı bu ünlü profesör o dönem Frenk illerinde ağzına bakılan bilim adamı olarak şöhret saldığı için sözü insanlar için senet değerinde. Aram itinayla hazırladığı birkaç kâse yoğurdu Mecnikof’a ikram eder, ilgisini ve merakını çekmeyi başarır.

Günlerce laboratuvarda yoğurdu inceleyen Mecnikof sonunda şöyle bir rapor gönderir: “Aram’ın yaptığı yoğurdu yedim. Tahlil de ettim. Sağlığa zararı bir yana, tam tersine vücut için faydalı ve dinçlik veren özellikleri bulunduğu kanaatindeyim.”

Aram sevinçten deliye döner. İnek ve çalışacak eleman sayısını artırır ve yoğurt kâselerinin üstüne Mecnikof’un raporunu adeta marka gibi yapıştırır.

Daha önce ağız burun kıvıran Fransızlar “vardır bir hikmeti” diye kapışırlar, “Aram Yoğurtları” her Fransız’ın sofrasında yerini bulur, gün gelir beş bin işçiyle bile siparişlere yetişemez olur.

Büyük paralar kazanır bu işten, ancak askere alınan oğlu İkinci Dünya Savaşı’nda cephede ölünce çalışmaktan ve kazanmaktan keyif alamaz hale gelir.

İmalathanelerini “Danon” isimli bir firmaya satarak Nice civarında sakin bir köşeye çekilir, 1962’de, benim doğduğum yıl, 78 yaşında iken hayata gözlerini kapar.

Markalaşma

Aram markası Danon olarak isim değiştirir ve bugüne kadar kesintisiz raflarda yerini almaya devam eder.

Merak ettim araştırdım; Danon aslında firma sahibinin küçük oğlu Daniel’in Katalanca’daki kısaltması. Neymiş efendim, Fransızların “stratejik sektör” olarak lanse ettiği, bu yüzden Coca Cola’ya satmayı bile reddettiği, bize de “Fransız yoğurdu” diye pazarlanan Danone yoğurtlarının kökeni Anadolu’da.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.