Merak aslında özgür bir yaklaşımın tezahürü. Çocuklar da en özgür canlılar. Yetişkin olup merak duygusunu kaybetmeyenlere de “hâlâ çocuksun,” “çocukluk yapma” diye telkinde bulunmuyor muyuz?
Kimilerine bazen sıra dışı, bazen maraza, bazen defolu bile görünürüz çocuk gibi merak dolu isek ve onu ifade etmeyi, yansıtmayı becerebiliyorsak.
Ne zaman ki merak sonucu çoğunluğun hayranlığını veya kabulünü sağlarız, işte o zaman bize rol model mertebesi layık görülebilir. Tabii ki toplum “bu kadarı da fazla ama” diyene kadar.
Merakın çeşitleri olduğunu da unutmayalım: entelektüel merak, araba merakı, kuş merakı, kumar merakı, kadın merakı, başka insanların hayatını merak, doğayı merak gibi.
Hangisinin peşinden gidersek “acaba ne kaçırdık” kaygısı ile diğerini merak ederiz.
Hayat her şeyi alternatifiyle sunuyor, arasından tercih yapıyoruz. Seçmediğimiz, yapmadığımız tercih “keşke seçseydim” ile “iyi ki seçmemişim” arasında oyun oynuyor bize.
Merak olmasa tekerleği de, elektriği de, telefonu da, yeni kıtaları da bulamayacaktık. Ama arada enteresan şeyler de yaşatıyor hayat bize.
Binlerce yıl önce tekerleği icat eden insanoğlu onu bavula monte ederek hayatı kolaylaştırmak için niye çok uzun yıllar bekledi? Acaba meraksızlığın sonucu muydu bu? Yani şablonik ve ezberci bakış nedeniyle çocukların yaptığı hızda eşleme yapamamamızdan mı kaynaklanıyordu?
Alın size bir merak konusu daha.
Hep şikayet ederiz ya, artık teknoloji sayesinde günümüzde müthiş bir bilgi bombardımanı var, üzerimize üzerimize gelen, her istikametten ateşlenen.
Bunların üstesinden kolaylıkla gelemiyoruz, bazen beynimiz patlayacak gibi oluyor. Çoğunu da hafızada yer kalmadığı için tutamıyor, süratle siliyoruz. İzi bile kalmıyor. Gün 24 değil, 24 bin saat olsa bunlara yetişemeyeceğiz kendimizce bir öncelikler sıralaması çıkartmaz, gerçekten ilgi ve merak duyduklarımızı özenle ayıklamazsak. Bilgi kirlenmesi, sahte kaynaklar da cabası. Bunlar bizi doğruları ayıklamak için ayrı bir çaba göstermek zorunda bırakıyor.
Bana sorarsanız kitap ve makaleler belli çapraz denetimlerden geçtiği için nisbeten daha garantili. Televizyon programları da daha özenli olabiliyor, RTÜK tarzı bir “Demokles’in Kılıcı” tepelerinde olduğu için. Gazeteler sahibinin sesi haline dönüşüyor, iş menfaatleri ya da siyasi baskılar çerçevesinde yapılanıyor yayın politikaları. Internet üstünden dünyanın dört bir tarafına yayılan haber ve analizlerin ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış, ne kadarı saptırma ya da hurafe bunları günümüzde ayırt etmek gerçekten çok zor. Hele hele işin içine yapay zekanın yarattığı inanılmaz saptırma ve aldatmacalar girdiği zaman.
George Loewenstein’ın “Merakın Psikolojisi” çalışması merakın bildiklerimizle bilmek istediklerimiz arasındaki boşluktan kaynaklandığını anlatıyordu, hatırlıyorum.
Her insanın merak dozu, iştahı tabii ki aynı olamaz. Kimileri çok merak edip heyecanla ve şevkle bunun izini sürerken bazıları kulağının dibinde top patlasa duymuyor, ilgi düzeyi çok düşük. Adeta yerinden kımıldatamıyorsunuz. Gözlerinizdeki merak ışıltısını anlamak bile istemiyorlar. Ellerindeki, kafalarındakiyle yetiniyorlar.
O sayede daha dinamik hale geliyor, zihnimizi canlı tutuyor, yeniliğe, ilerlemeye açık oluyoruz. Etrafımıza yayıyoruz öğrendiklerimizi de. Dahası bu hayata sıkı sıkıya tutunmamızı, kendimiz dışında bir dünya yaratmamıza imkan sağlıyor.
Bu konuda eşsiz zenginlikte bir literatür var. Aristoteles açısından merak evrensel olanı bilme arzusu, öğrenme ise kendi iyiliği için bilgiyi arama idi. Napolyon ise şöyle diyordu: “İnsanı yükselten iki güçlü destek vardır. Korku ve merak.” Dünyayı sanat ve icatlarıyla yüceltenlerden Leonardo Da Vinci “Hayata doymak bilmez bir merakla yaklaş, kesintisiz öğrenmek için sürekli arayış içinde ol” deyişini kendisine şiar edinmiş bir dahi.
W. Arthur Ward’ın “Merak öğrenme mumunun fitilidir” ve Albert Einstein’ın “Özel bir yeteneğim yok, sadece tutkuyla meraklıyım” sözleri çalışma odamda asılı.
Benim meraktan mütevellit yanıt aradığım sorulardan bazıları şöyle:
Bu ve benzeri soruları hep sormalı, çevremizi sorgulamalıyız. Merakın sağlığa da faydası var üstelik. Beyni dinç, zinde tutuyor, gevşemiyorsunuz, her an harekete, zıplamaya hazırsınız. Bir doktor dostumdan dinlemiştim, 11 saat ve daha fazla süre hareketsiz kalmanın sağlığa ciddi zararı oluyormuş. Damarsal tıkanmalar, kas gerilmesi ile yaşam süresinin kısalması, kalbin ritminin bozulması, beyinde yavaşlama, Alzheimer gibi.
Merak virüsü zaten vücudunuza girdikten sonra bu illetten kurtulma şansı olmuyor. Vücudumuzu oluşturan 37 trilyon kadar hücrenin her birine sirayet edeceğinin garantisini verebilirim.
Destek Yayınları için “ZENGİNLİĞE GİDEN YOL MERAK: DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR” başlıklı bir kitap hazırlıyorum.
Sizden de bekliyorum merak üzerine anekdotlar, aklınızı kurcalayan sıra dışı sorular…
5 Mayıs 2024 - Kısa sürede “İngilizceyi Halletme”nin sırları
21 Nisan 2024 - AB ve BM Kıbrıs’ta zekamızla dalga geçmesin
20 Nisan 2024 - Uzak durun sizi aşağı çekenlerden, kendiniz olmaya devam edin
16 Nisan 2024 - Danone aslında Anadolulu Aram Dökmeciyan’ın yoğurdu
14 Nisan 2024 - Türkiye’ye dost, yaratıcı ve akıllı bir devlet: Katar